Celâl Bayar’ın 1959’da hazırlattığı rapordan
Türkiye’nin bir zamanlar çok önemli görevlerde bulunmuş bir devlet adamının ailesi, ellerinde bulunan özel arşivinin bir bölümünü geçenlerde bana verdiler. Kendilerine teşekkür borçlu olduğum bu aileden gelen evrak arasında, Celâl Bayar’ın 1959’da cumhurbaşkanı olduğu sırada hazırlattığı bir “Kürt raporu” da vardı.
Devlet Arşivleri’nde 70 küsur seneden bu yana muhafaza edilen “Dersim Belgeleri”nin üzerindeki “gizlilik” derecesi kaldırıldı. Evrakın araştırmacılar tarafından bundan böyle kullanılabileceği duyuruldu ve bazı belgeler, Dersim harekâtı ile ilgili olarak açılan tazminat davalarına da kanıt olarak gönderildi. Dersim olayları ve Türkiye’deki Kürtçülük faaliyetleri ile ilgili bu yeni belge yağmuru modasından geri kalmak istemedim ve geçtiğimiz günlerde bana ulaşan özel bir arşivde bulunan bir belgeyi yayınlayarak yeni akıma uyayım dedim... Sözünü ettiğim özel arşivin öyküsü, kısaca şöyle: Geçmişte uzun seneler resmî görevlerde ve çok önemli bakanlıklarda bulunmuş rahmetli bir devlet adamının ailesi, büyükbabaları olan bu devlet adamının hâlen kendilerinde bulunan arşivindeki bazı belgeleri bir müddet önce bana verdiler.
HER TÜRLÜ BİLGİ VAR
Bu özel arşivde, 1950’ler ve 60’lar Türkiye’sinin artık tarih kitaplarına intikal etmiş olan bazı iç ve dış güvenlik konuları ile özellikle de Kürtçülük faaliyetleri ve sol hareketler hakkında ayrıntılı bilgiler ve raporlar vardı. Bugün bir bölümünü yayınladığım rapor da, bu devlet adamının özel arşivinde idi. Ancak, dün, bu yazıyı yazmadan önce evrakı bana veren aileden isimlerinden bahsetme konusunda henüz izin almamış olduğum için, evrakın asıl sahibi olan devlet adamının ismini vermeyecek, ailesine teşekkürlerimi tekrarlamakla yetineceğim... Türk siyaset hayatının bir zamanlar en güçlü isimlerinden olan devlet adamının evrakı arasında, 1959’da zamanın cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın emri ile hazırlanan “Türkiye’de Bugünkü Kürtçülük Fikir ve Cereyanının Doğuşu” başlıklı bir rapor da bulunuyor. Raporun üzerine zımbalanan etikette “İş bu rapor Sayın Reisicumhur Hazretleri’nin emirleriyle not halinde hazırlanmış ve kendilerine takdim olunmuştur” deniyor. Raporda yazılanların bir kısmını bu sayfadaki kutularda okuyabilirsiniz...
‘NEFRET TARİHÇİLERİ’NE ÖRNEK
Daha önce de söylemiştim: Türkiye’de son senelerde ortaya yeni bir tarihçi grubu çıktı... Devletin geçmişte yaptığı her şeyi eleştiriyor, hattâ küfrediyorlar ve “nefret tarihçiliği” yapıyorlar... “Nefret tarihçileri”nin ortak özelliklerinden biri de ortaya belgelere dayalı yeni bir araştırma koymamak ama 1930’larda çok az sayıda basılmış bazı “hizmete mahsus” kitapları 70 küsur senelik aradan sonra “Devletin gizli arşivini keşfettik” iddiası ile tekrar yayınlamak ve bu işi “araştırmacılık” zannetmek! Mâlum“nefret tarihçileri”miz, bugün bu sayfada yer alan raporu okurlarsa, “ilk kez yayın”ın ne demek olduğu konusunda belki bir fikir edinebilirler...
İktidarın milletvekilleri bile ‘Kürtçü’ diye listeye alınmış
CELÂL Bayar’ın talimatı ile hazırlanan raporda “Memleketimizde Kürtçülük Cereyanlarını ve Propagandasını Sevk ve İdare Edenlerden Başlıcaları Şunlardır” başlığı altında 38 kişilik bir liste de yer alıyor. Listede, sıradan birkaç eylemcinin yanı sıra, o dönem Türkiye'sinin bazı önemli politikacılarının ve sonraki senelerde bilim dünyasında önemli yerler edinecek olan genç akademisyenlerin de bulunduğu görülüyor. Üstelik, kuruculuğunu Celâl Bayar’ın yapmış olduğu Demokrat Parti’den milletvekili olan bazı kişiler de raporda “Kürtçü liderler” arasında gösteriliyor. Dolayısıyla, aşağıda tamamını yayınladığım listedeki isimlerin Türkiye’de o günlerde aslen Kürt olan herkese “Kürtçü” gözü ile bakıldığı hatırlanarak değerlendirilmesi gerekir. İşte, Celâl Bayar’a sunulan liste:
“1. Şeyh ALİ RIZA ŞEYHSAİTOĞLU, maslup (asılan) Şeyh Said’in oğludur. Bu zat aynı zamanda Kürtlerin siyasî ve dinî lideri durumundadır.
2. Şeyh SELÂHATTİN ŞEYHSAİTOĞLU, maslup (asılan) Şeyh Said’in oğludur. Kardeşi Ali Rıza’nın tesir ve nüfuzu altındadır.
3. Şeyh KASIM KÜFREVÎ, halen Ağrı mebusudur.
4. HALİS ÖZTÜRK, halen Ağrı mebusudur.
5. Dr. YUSUF AZİZOĞLU, sabık Diyarbakır mebusudur.
6. Avukat İSMAİL HAKKI ALACA, Kars’ta ikamet etmektedir.
7. Şeyh SELÂHATTİN İNAN, maslup (asılan) Şeyh Ali’nin oğludur.
8. ESAT CEMİLOĞLU, Diyarbakır’da çiftçilikle meşguldür.
9. ALİ KARAHAN, Zaza Kürtlerinden olup halen avukatlık yapmaktadır. Siverek şeyhinin oğludur.
10. Doçent ABDÜLKADİR KARAHAN, Ali Karahan’ın amcasının oğludur. Halen İstanbul Edebiyat Fakültesi’ndedir.
11. FAHRİ KARAHAN, Siverek’te doktorluk yapmaktadır.
12. İBRAHİM KARAHAN, halen Siverek’te çiftçilikle meşguldür.
13. HASAN ORAL, halen Urfa mebusudur.
14. KİNYAS KARTAL, Van’da ticaretle meşguldür. Bruki aşiretinin reisidir.
15. EBUBEKİR ERTAŞ, Ertuşi aşireti reisidir.
16. GALİP YÜKSEK, Berazî aşiretinin Pijanlı kolu reisidir. Suriye’de oturan Kürtçü liderlerden BOZAN ŞAHİN’e kızını vermek suretiyle akraba olmuştur.
17. SALİH KILIÇ, Suruç’ta Dinaî aşireti reisidir. Millî Mücadele esnasında Ketkânlı aşiretiyle birleşerek Fransızlara hizmet etmiştir.
18. NACİ GÜNEŞ, (Şemseddinof), Zilân aşireti ileri gelenlerindendir.
19. ATİK PALANDÖKEN, Erzurum İl Genel Meclis üyesidir.
20. MECİT HUN, Geloi oymağı reisi AHMET ŞEMO’nun oğludur, müfrit Kürtçü olup “Dil” gazetesinin sahibidir.
21. Avukat SALİH YILDIZ, Van’da avukatlık yapmaktadır.
22. MÜSLİM GÖRENTAŞ, halen Van mebusudur.
23. HASAN ve RESUL KOTAN kardeşler, Kotan aşireti reisi ABDÜLKADİR’in (ölü) oğullarıdır. İkinci Dünya Harbi’nde İran’da Ruslar tarafından kurulan Mahabat Hükümeti’nde vazife almışlardır.
24. AHMET KARAKOÇ, Cemil Paşazadelerdendir.
25. NEJAT CEMİLOĞLU, Cemil Paşazadelerdendir.
26. CANİP YILDIRIM, Kürt istiklâline inanmış bir kimsedir. Paris’te hukuk doktorasını yaparken Kürt lideri KÂMURAN BEDİRHAN’la müştereken Kürtçülük faaliyetlerini organize ettiği öğrenilmiştir.
27. RECAİ İSKENDEROĞLU, Diyarbakır’da avukatlık yapmaktadır.
28. KEMAL BADİLLİ, Badilli aşireti reisi SAİT AĞA’nın oğludur. İdealist bir Kürtçüdür.
29. MEHET ve NADİR SÜPHANDAĞI kardeşler, Haydaranlı aşireti reisi Kör Hüseyin Paşa’nın oğullarıdır. Her ikisi de koyu Kürtçüdür.
30. Şeyh MASUM MUTLU, Kürtçülük ve irticanın Şark’taki lideridir.
31. HASAN KEMALOĞLU ve oğlu SELÂHATTİN KEMALOĞLU, baba oğul her ikisi de koyu Kürtçüdür.
32. SABRİ ERDUMAN, halen Erzurum mebusudur. Şeyh ALİ RIZA’nın tesiri altındadır.
33. HÜSEYİN TİRYAKİ, Erzincan’da ikamet eder, koyu Kürtçüdür.
34. HÜSEYİN AKSU, Alevi Abbasuşağı aşireti reisidir.
35. HASAN ŞAHİN ve oğulları ALİŞAN ŞAHİN, HÜSEYİN ŞAHİN, Şah Hüseyin Oğulları ailesinden olup hepsi koyu Kürtçüdür.
36. EDİP ALTINAKAR, babası SIDDIK, Şeyh Sait isyanında idam edilmiştir.
37. AZİZ GÖKHAN, Berazî aşiretinin Şeddadî kolu reisidir.
38. HACI ALİ BUCAK, Bucak aşireti reisidir”.
1959’da önerilen tedbirler: Ajan, sansür ve Türkleştirme!
CELÂL Bayar’ın 1959’da cumhurbaşkanı olduğu sırada hazırlattığı raporun ilk bölümünde, Türkiye’deki Kürtçülük faaliyetlerinin nasıl başladığı konusunda kısa bir açıklamadan sonra Kürt talepleri ve bu taleplere karşı alınması gereken önlemler sıralanıyor. Raporun girişinde, şöyle deniyor:
“Memleketimizde Kürtçülük fikri, İkinci Dünya Savaşı’na kadar Ağa, Bey, Şeyh gibi reisler ile Bedirhânî ve Babanlar gibi emir veya hükümdar olmak arzusunda olan aileler tarafından müdafaa ve takip edilmiş ve bu fikir yabancı devletler tarafından kendi maksat ve emelleri için istismar olunarak zaman zaman cahil halk kitleleri ayaklandırılmak suretiyle müzmin bir hale getirilmiştir. ...Cumhuriyetin ilânından sonra memleketimizde vukua gelen Kürt isyanlarının hepsinin şiddetle bastırılması, isyana iştirak edenlerin ağır cezalara çarptırılmaları, bu arada kendilerine vaadlerde bulunan büyük devletlerin bu vaadlerini yerine getirmemiş olmaları, Kürt liderlerin ve cahil halkın gözünü yıldırmıştır. Kürtler, davâlarını artık silâhla ve isyanlarla kazanamayacaklarına emin olmuşlardır. Bu bakımdan Kürtçülük dâvâsının önderliğini yapan şahıslar, gayelerine ulaşabilmek için yeni bir metod takip etmeğe başlamıştır”. Raporun son kısmında ise, “Alınacak Tedbirler” başlığı altında Kürtçülük faaliyetlerine karşı devletin neler yapması gerektiği, maddeler halinde sıralanıyor:
“...Aşağıdaki tedbirler, âcilen ele alınması gereken hususlardır: Şark bölgesindeki istihbarat faaliyeti ve ajanlama işinin takviyesi ve bu bakımdan daha büyük maddî fedakârlıklara katlanılması lâzımdır. İstanbul’daki gençlik esaslı bir kadro ile ve ajanlarla hepsinden önce de bazı Türkçü liderlerle murakabe edilmeli (denetlenmeli) ve kılavuzlanmalıdır. Türk ve Kürt kültürü arasındaki fark görünmez şekle sokulmalı ve onların tertip ettiği Şark geceleri, folklor ve kültür gayretleri maarif ve kültür sistemimize göre ele alınıp Türk kültürüne temsil edilmelerine çalışılmalıdır. Yeni teknik imkânlarımızdan faydalanarak neşriyat yapan üç dış radyonun dinlenmesine mâni olunmalıdır. Posta sansürü Kürt muhaberat ve neşriyatına karşı daha geniş ölçüde işletilmelidir. Bunlarla uyumlu olarak politik müdahale ve karıştırmalar da tertip olunabilir. İran’la bu konudaki işbirliğinin güçlendirilmesi lâzımdır. Irak devleti, Kürtçülükle mücadeleye ikna olunmalıdır”.
_________
Kaynak: www.haberturk.com, 18 Mart 2012 Pazar, 13:35:43
umarım emeklerinizin karşılığını bulursunuz..
Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik İncelemeler adlı kitabında “... Zazalara gelince, bunlar kendilerine (Arapça harfinin kesresi ile) Kırt derler. Kurmanclara da Kürdasi veya Kırdasi adını verirler. Türkler ise Kürt adını Kurmanclara ayırmışlardır.” diyor.
Öyle anlaşılıyor ki Türkler, dillerden sözederken "Zaza lisanı" demişler. Kürt nüfusun büyük çoğunluğunun konuştuğu lehçe olan Kurmancî için Kürtçe denilmesi ve nüfus olarak çok daha az, genel Kürt toplumu içerisinde % 10 kadar bir nüfusa sahip olan grubun konuştuğu lehçeye "Zaza lisanı" denilmesi doğaldır.
Öte yandan Türkler, her zaman "Ekrad-ı Zaza" veya "Zaza Kürtleri" demiştir.
Salname, Hicri takvime göre 1301 yılına aittir. Bu da Miladi takvime göre 1885/1886 yıllarına tekabül eder. Yani yakın bir döneme aittir.
Oysa ilk "Zaza" sözcüğünü kullanan Evliya Çelebi (1611 - 1682) buradan takriben 350-400 yıl önce "Ekrad-ı Zaza" demiş.
şu son zamanlarda bir kaynak bulunduğu iddia ediliyor ancak bana göre pek güvenilir değil o yüzden sizden bu konuda araştırma bekliyorum , ama rica ediyorum türkçe olsun (herkes anlayabilsin)
deniliyorki salname-i vilayeti diyarbekir diye bir eser verilmiş 1301 yılında ve bu eserde zaza ile kürt ayrı tanıtılıyormuş zazaca ve kürtçede ayrı tanıtılıyormuş..
dediğim gibi bu konu doğrumu sizden bir araştırma bekliyorum
BAŞARILAR DİLERİM..