zazaki.net
23 Teşrîne 2024 Şeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
22 Hezîrane 2020 Dişeme 09:06

Değinmeler

İsmail Beşikçi

Bu yazıda iki yazıdan ve bir kitaptan söz edeceğim. Birinci yazı Mustafa Balbal’ın ‘Ahlat Selçuklu Mezarlığı Söylemi Ütopik Bir Söylemdir’ başlıklı yazısı. İkinci yazı Ahmet Nesin’in ‘Orta Asya’dan Gelen Siyahilere Düşkün Türk Milleti!...’ başlıklı yazısı. Kitap ise, ‘Bir Askerin Günlüğü, Dersim 1938 Derleyen Mahsuni Gül (Fam yayınları, Aralık 2019) adını taşıyor.

* * *

“Ahlat Selçuklu Mezarlığı Söylemi Ütopik Bir Söylemdir” (nerinaazad, 1 Haziran 2020)

Mustafa Balbal’ın bu yazısı çok değerli bir yazıdır. Bu, Kürd Tarihi araştırmalarında yöntem dile getiren bir yazıdır, hem de bilgi yüklü bir yazıdır. Aynı zamanda ufuk açıcı bir yazıdır. Ahlat Meydanlık Mezarlığı hakkında 1963’den beri bilgim var.

Nisan 1963’den itibaren, Bitlis’deki 34. Piyade Alayı’nda, Yedek Subay olarak askerlik yaptım. Alayın, Ahlat’ta bir deposu vardı. O depoda bir manga kadar asker bulunurdu. Bu askerler için her hafta, Bitlis’den Ahlat’a yiyecek götürülürdü. Birkaç defa bu çerçevede ben de Ahlat’a gitmiştim. Ahlat Meydanlık Mezarlığı’nı o günlerden beri biliyorum. O günlerde de, o mezarlık alanı için Ahlat Selçuklu Mezarlığı denirdi.

Daha sonra, 1965-1966 yıllarında, Alikanlar’ı araştırırken Ahlat’a sık sık giderdim. Göçebe Alikanlar, yaz ayları, Ahlat ve Adilcevaz’ın kuzeyinde, Ahlat, Adilcevaz, Malazgirt üçgeninde yer alan Süte Yaylası’nda konaklarlardı.

Mustafa Balbal, Ahlat Meydanlık Mezarlığı’nın Selçuklularla hiçbir ilgisinin olmadığını ayrıntılı bir şekilde dile getiriyor. Selçukluların başkentinin Konya olduğunu, Selçukluların Konya’daki mezarlarıyla Ahlat Meydanlık Mezarlığı’nın, mezar taşlarının hiçbir benzerliğinin olmadığını vurguluyor. Bu mezar taşlarında daha çok Rojkanlar’a bağlı Kürdlerin adının yazıldığı dile getiriliyor. 

Bu mezarlıkla ilgili olarak Prof. Dr. Beyhan Karamağralı’nın, 1960’ların sonlarında bir çalışma yaptığını ben de hatırlıyorum. Bu çalışma, Ahlat Mezar Taşları adıyla, 1992’de Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır. Mustafa Balbal, ‘Bu çalışmanın hiçbir yerinde, bu mezarlığın Selçuklu mezarlığı olduğunun belirtildiğini söylememektedir. Bu vurgulama önemlidir.

Mustafa Balbal, Ahlat Meydanlık Mezarlığı’na 27 Mayıs 1960’dan itibaren Selçuklu mezarlığı denmeye başlandığını belirtiyor. Bunun, resmi ideolojinin önemli bir kabulü olduğunu da vurguluyor. Selçuklu dönemiyle ilgili tarihsel belgelerde, Ahlat ve çevresiyle ilgili olarak, “Sekman El Kurdi El Kutbi” adı geçiyor. Resmi ideoloji bunu ‘sökmen’ diye okuyor ve Sökmenoğullarının Türk olduğunu vurguluyor. Bir Arap tarihçi ise, Sökmenoğullarını Kürd olduğunu esas adlarının da “Sekman El Kurdi El Kutbi” olduğunu anlatıyor. Bir ABDli tarihçi de bu bilgiyi destekliyor.

‘Konya Ereğli’li Osmanlının âlim, mutasavvıf ve tarihçisi müneccimbaşı Ahmed Bin Lütfüllah, Mekke’de Arapça olarak kaleme aldığı “Camiü’d Düvel” isimli eserinde, günümüz Türk tarihçilerinin tezini çürütecek şekilde “Sökmenoğullarının” Kürd olduğunu, isminin ise “Sekman El Kurdi El Kutbi” olduğunu bildirmektedir.’

Mustafa Balbal, bu ilişkilerin anlatımında resmi ideolojiye önemli bir vurgulama yapıyor. Şöyle diyor:

‘Şu önemli konuya değinmeden geçemeyeceğim; bu güne değin, herhangi bir akademisyenin yaptığı/yapacağı akademik çalışmalarda, Ahlât meydanlık mezarlığıyla ilgili, Türk tarih tezinin tersine bir görüş beyan etmesi durumunda, akademik hayatlarının yerle-yeksan olacağını bildiklerinden ötürü, olayın gerçek yönünü anlatmaya cesaret edememektedirler. Hal böyle olunca da, tarihi reel bilgiler istenmeden de olsa ne yazık ki hasıraltı edilmektedir.’

Kürdlerin Kendi Tarihlerini Yazmaları Ne Anlama Geliyor?

Kürdlerin Kendi tarihlerini, bizzat kendilerinin yazması ne demektir? Kürdlerin kendi tarihlerini yazması, Türk akademisyenler tarafından üretilen bilgilerin, hiç sorgulanmadan, bir de Kürdler tarafından altalta yazılarak yeni bir metin hazırlanması değildir. Tarihsel belgelerin, bizzat Kürdler tarafından bulunması, bizzat Kürdler tarafından değerlendirilmesidir. İşte, Ahlat Meydanlık Mezarlığı’ndaki mezar taşları… Mezar taşlarındaki bu yazıların bizzat Kürdler tarafından okunması, değerlendirilmesi önemlidir.

* * *

Ahmet Nesin, Ortaasya’dan Gelen Siyahilere Düşkün Türk Milleti!... (artıgerçek, 3 Haziran 2020)

ABD’de, George Floyd’un polis tarafından keyfi bir şekilde katledilmesi ABD’de çok büyük protestoların gerçekleşmesinde neden oldu. Bu protestolar, dünyaya da yayıldı. Türkiye’de, radyoda, televizyonda, yazılı basında bu olayı protesto eden konuşmalar, yazılar oldu.

Ahmet Nesin, yazısında, bir televizyonda, yapılan konuşmaları irdeliyor. ABD’nin çok yoğun bir şekilde eleştirildiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD’deki ırkçı politikaları, uygulamaları eleştirdiğini belirtiyor.

Ahmet Nesin, bütün bunları dile getirdikten sonra da şunları söylüyor. Adalet Ve Kalkınma Partisi hükümetleri döneminde, 2015 yılına kadar, büyük çoğunluğu Kürd olmak üzere, 18 yaşından küçük 204 çocuk katledilmiştir. Bu çocuklarla ilgili bir liste de veriyor. Listede, çocuğun yaşı ve nerede katledildiği belirtiliyor. Bu çocuklar arasında, 2004 de, babasıyla birlikte, 12 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz da var. 2009’da, parçalanmış cesedi, anası tarafından eteğinde toplanan 12 yaşındaki Ceylan Önkol da var. Ceylan Önkol’un, nişancılığını ölçmek isteyen bir subay tarafından hedef alındığı biliniyor.

Ahmet Nesin, George Floyd hakkında konuşanların, yazanların, katledilen bu çocuklarla ilgili hiçbir konuşmasının, yazısının olmadığını vurguluyor.

Ahmet Nesin, ABD için yapılan eleştirileri tekrar hatırlattıktan sonra, aydınlara, basın mensuplarına, üniversite çevrelerine şöyle diyor: ‘Aydını, kastecisi, akatemisyencisi, bu çocuklar için de bir program yapıp 2 sözcük söyleyecek misiniz, yoksa siz Türkiye’nin içişlerine karışmıyor musunuz?’

Ahmet Nesin’in bu yazısı, ‘Ortaasya’dan Gelen Siyahilere Düşkün Türk Milleti!...’yazısı, Türk düşün hayatındaki, Türk basınındaki, Türk aydınlarının çoğundaki, Türk üniversitesindeki, Türk adaletindeki, Türk kamu yönetimindeki çifte standardı göstermesi bakımından çok değerli bir yazı.

* * *

Bir Askerin Günlüğünden Dersim 1938 (Derleyen Mahsuni Gül) Fam Yayınları, Aralık 2019

1937-1938’de Dersim’de yaşananlar bir soykırımdır. Bir erin, o günlerde tuttuğu günlüğünde bunun bazı görüntülerini izlemek mümkündür. Günlükler, 1938, Ağustos, Eylül aylarına ait…

“Ah bugün İzmir’de olsaydım

Halbuki dağ başında Kürdlerle uğraşıyoruz.

Bizim bölük, Şamuşaklarının başı olan Şeytan Ali’nin ve çok daha fazla insan öldürerek onların kafasını getirdi. Şimdi bizim bölük çok gözde…” (s. 36)

“Bugün dağlar, ormanlar tarandı. Bizim bölük, azılılardan birisinin kellesini getirdi. Bizim bölükte Ruşen isimli bir er var. Bütün kafaları o kesiyor. Buralarda çok sefil kaldık…” (s. 36)

“Bu dağları tarıyoruz. İnsan leşlerinden derelere girilmiyor. Burası o kadar soğuk ki adeta donuyoruz. Gece herkes, of anam diye inliyor. Dünyanın en büyük cefasını biz çektik…” (s.36)

“Gece, saat 21’de çadırlarımızı sökerek Pertek’ten hareket ettik. Sabaha kadar yol yürüdük. Nihayet sabah saat 7’de bir su kenarında konakladık. Fakat derenin içi insan leşleriyle dolu olduğu için susuzluktan öldük. Ya rab, sen kurtar bizi buralardan…” (s.34)

“Dağ içinde bir kulübeye girdik. Yüz keçi bulduk ve meşum (kötü) bir vaziyet karşısında kaldık. Bir Kürt kadını kendini iple asmış. Bir sürü çökelek, süt de bırakmış…” (s.30)

“Sabah erkenden toplar ve tayyare sesleri ortalığı sarsıyor. Kürdler ablukada şaşırmış bir vaziyetler.

Bugün orman içinde bir inek, üç koyun 15 keçi bulduk. Sırf bizim bölük kesip yedik…” (s.28)

“Bugün bizim alay, bir derede yirmibeşbin (25 bin) koyun ve 50 Kürt yakaladı.” (s.28)

“Sıçan Gediğine silahlı 400 Kürd kaçmış. Onları takip edeceğiz.” (s.28)

“Bugün, dağları tararken on Kürt çıktı. İkisini bizim bölük vurdu. Bir kısmı yaralı kaçtı. Bir kısmı da yakalandı…” (s.27)

Farkedilmiştir, günlükte, “Ya rab, kurtar bizi buralardan” gibi ifadeler var. Soğuktan, susuzluktan, şikayet var… Bunlar katledenlerin duyguları. Acaba, köyleri evleri yakılan yıkılanların, mallarına mülklerine, hayvanlarına el konulanların, kadın-erkek, çoluk-cocuk, genç-ihtiyar katledilenlerin duyguları neydi? Bütün bu devlet terörü karşısında onlar, neler hissediyorlardı?

Şunun da vurgulanması gerekir. Asker, hiçbir yerde, “ben şöyle öldürdüm”, “ben bunu yaptım” demiyor. Her zaman çoğul ifadeler kullanıyor. Yapılan-edilenleri herkesin, bütün birliğin yaptığına işaret ediyor.

Na xebere 1796 rey wanîyaya
No nuşte hema şîrove nêbîyo.