EYLEMDEKİ KÜRTÇE ÖĞRETMENLERİ NE İSTİYOR?
Türk devleti, oluşan nispi yumuşama ortamında, 2012 yılında Kürtlere yönelik küçücük bir hak tanıdı. İlköğretim okullarında 5. sınıftan başlayarak her yıl bir üst sınıfı kapsayacak şekilde 8. sınıfa kadar, eğer öğrenci isterse, haftada 2 saat Kürtçe öğrenmek için ders alabilecekti.
Bu hak tanınırken, Kürtçeyi öğretecek öğretmenlerin olması ihtiyacı da kendiliğinden ortaya çıkmış oldu. Öğretmen ihtiyacının karşılanması için, devletin oluruyla kimi üniversitelerde Kürtçe öğretmenlerini yetiştirme programı şeklinde anlaşılacak tezsiz yüksek lisans programları açıldı. Bu programdan mezun olup, pedagojik formasyonu olmayanların da formasyon dersleri alması sağlanarak Kürtçe öğretmen ihtiyacı karşılanmış olacaktı.
Devleti yöneten AK Parti hükümeti bakanları ve özellikle Başbakan, birçok kez tanıdıkları bu hakkın propagandasını yaptılar. Örneğin, seçimlerde bu argümanı yoğun bir şekilde kullanarak Kürtlerden önemli bir oranda oy da aldılar. (Konuyla ilgili daha geniş bir yazı için http://www.zazaki.net/haber/kurtce-ogretmenligine-dair-1755.htm linkini tıklayınız.)
Sadece Türkiye sınırları içerisinde yaşayan 20 milyondan fazla bir millet için haftada iki saat, o da 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okuyan çocuklara yönelik, Kürtçe öğrenme hakkı elbette utanç vericidir. Ama gelin görün ki kendilerinin tanıdığı bu kırıntı hakkın bile hayat bulmasını hiçbir zaman istemediler. Tanıdıkları bu küçücük hakkın kullanılmasını gerçekte hep engellediler, engelliyorlar.
Süreç nasıl işliyor?
En önce, üniversitelerde yüksek lisans programına alınacak öğrenci sayısını kendilerinin ilan ettikleri sayının yarısına indirdiler. Daha sonra, verecekleri pedagojik formasyon programını da iptal ettiler. Böylece Kürtçe öğretmenliği programından mezun olmuş bir çok öğretmen formasyon eksikliğinden otomatikman elenmiş oldu.
Öte yandan, diyelim ki siz 5. sınıfta okuyan çocuğunuz için haftada iki saat Kürtçe öğrenme şıkkını tercih etmek niyetindesiniz. Okulda Türkçülük fikriyatına sahip cemaatçi vs. okul idare personeli, diğer seçenekleri, örneğin, Kuran öğrenmeyi, Hz. Muhammed’in hayatı vs. seçenekleri öne çıkararak Kürtçe seçeneğini öteliyor. Her şeye rağmen inat ederek, Kürtçeyi tercih etseniz bile yine değişen bir şey yok. Okul idaresi, bu kez “Kürtçe öğretecek öğretmen yoktur” diye, tercihinizi anlamsızlaştırıyor, boşa çıkarıyor, çürütüyor.
Aslında Kürtçe öğretmenlerin olmadığı doğrudur. Çünkü son üç yılda, yani 2012 yılından bu yana, başta Mardin Artuklu Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerden 1700’den fazla Kürtçe öğretmen mezun oldu ama görev alamıyor, atamaları konusunda hiçbir şey yapılmıyor. Milli Eğitim Bakanı’ndan tutunuz, devletin birçok yetkilisi, defalarca bu konuda beyanat verdikleri, Kürtçe öğretmenlerinin “Kürtçe öğretmeni” olarak görevlendirileceklerini, atanacaklarını ilan ettikleri halde atamıyorlar.
Kürtçe öğretmen olmayınca, kim Kürtçe dersini verecek?
Kürtçe öğretmen olmayınca Kürtçe öğrenme seçeneğini tercih etmenin bir anlamı kalıyor mu?
Tanınmış bu kırıntı hakkın bir anlamı var mı o zaman?
İlköğretim okullarının 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda Kürtçe öğretmek için materyale de ihtiyaç vardır. Mardin Artuklu Üniversitesi akademisyenleri, 2012 yılında, kendi imkânlarıyla çok kısa bir sürede Kürtçenin Kurmancî ve Zazakî lehçelerinde iki bölümden oluşan bir ders kitabı hazırladı. Milli Eğitim Bakanlığı, bedava hazırlanmış bu kitabın pdf dosyasını hemen kendi resmi web sitesinde yayınladı. Daha sonra da matbu olarak basıldı.
Ama devlet, yani MEB veya Talim Terbiye Kurulu vs. kurumlar, kendi tanıdıkları hakka riayet etmediklerinden ikinci kitabın, yani 6. sınıfta okutulacak kitabın hazırlanması konusu sahipsiz kaldı. Kitap konusu tıkanınca, sahipsiz kalınca, yine Artruklu Üniversitesi akademisyenleri, kendi imkânlarıyla 6 ve 7. sınıflarda okutulacak kitabı da hazırladılar ama devlet yayınlamıyor. Oysa şimdi 8. sınıfta okutulacak olan kitap hazır olmalıydı.
Kısacası Türk devleti, Ak Parti hükümeti, haftada 2 saat olan seçmeli dil öğrenme dersi seçeneğini bir hak olarak tanıdığı halde pratikte bunu engellemektedir. Bundan dolayı tezsiz yüksek lisansı programından mezun olan Kürtçe öğretmenleri üç yıldır 27 kez yaptıkları farklı eylemlerle, basın açıklamalarıyla konuya dikkat çekmeye çalışmaktalar. Yine Artuklu Üniversitesi Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım konu hakkında defalarca basına beyanat verdiği halde, Türk hükümetinin ikiyüzlü tavrı gözümüzün içine baka baka devam etmektedir.
İşte bundan dolayı, Kürtçe öğretmenleri, konuya dikkat çekmek için en son çare olarak, hayatlarını ortaya koyarak üç gündür açlık grevine girmiş bulunmaktalar. Açlık grevi, Mardin’in merkezinde, Karayolları Parkı’nda devam etmektedir.
Kürtçenin kaderini, geleceğini ilgilendiren Kürtçe öğretmenlerinin bu onurlu eylemini yürekten selamlıyorum. Kürtçe öğretmenlerinin derdi herhangi bir göreve tayin olmak, atanmak değildir. Hepsi tek tek, Kürtçenin yaşatılması mücadelesini daha önce veren insanlardır. Bunlardan bir kısmı farklı alanlarda zaten görev yapmaktadır şu an. Asimilasyonun bu kadar hızlı işlediği bir dönemde 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okuyan çocuklara yönelik haftada 2 saatlik Kürtçe öğretmenin bile çok değerli olduğunu göz önünde bulundurarak genç bedenlerini açlığa yatırmış bulunmaktalar.
Tanıdıkları bu küçücük, kırıntı hakkın bile gereğini yapmadıklarından, ikiyüzlüce engellediklerinden dolayı Türk devletini, Ak Parti hükümetini kınıyorum. Türk devletinin Kürtlere, Kürtçeye yönelik politikasına, uygulamalarına sessiz, duyarsız kalan ama televizyon kanallarında, köşe yazılarında demokrasi havarisi kesilen Türk aydınları ve yine konuya duyarsız kalan Türk basınını da kınıyorum.
Kürtler ve Kürtçe üzerinden hamaset siyaseti yapıp, sözüm ona “Kürtçe eğitim istiyoruz” diyerek ama aslında hiçbir şey istemeyen, Kürtçeye sahip çıkmamış/çıkmayan, Kürtçeyle ilgili hiçbir politikası olmayan, kendini asimilasyona yatırmış Türkçe hayranı tüm Kürt siyasi çevrelerini, Kürt politik aktörlerini, Kürt aydınlarını da kınıyorum.