"Filistinliler için istenen Kürtler için de istenmeli"
''Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan, Filistin sorunu denildiği zaman neyi anlıyor? Filistinli Araplar için istediklerini Kürdler için de isteyebilmelidir. Kaldı ki şu durum da dikkatlerden uzak tutulamaz. İsrail 14 Mayıs 1948'de kurulmuştur. İsrail’de, Filistinli Arapların bu tarihten itibaren dil hakları vardır. Arapça eğitim her kademede söz konusudur.Türkiye’deyse, yukarıda belirtilen adımlara rağmen, hala dil hakları da sağlıklı bir şekilde yaşama geçmemektedir. İçinde, Q, X, W harfleri olan isimlerin çocuklara verilmesinde hala büyük sorunlar vardır. Şunca mücadeleye rağmen hala böyle sorunlar olması düşündürücüdür.''
Sosyolog İsmail Beşikçi, Seçimler, Abdullah Öcalan'ın Newroz mesajı, Çağlayan adliyesine yapılan saldırı, PYD'nin Rojava politikası, HDP'nin seçim stratejisi ve gündeme dair diğer konularla ilgili HÜR BAKIŞ internet gazetesinin sorularını yanıtladı.
PKK lideri Öcalan'ın Diyarbakır Newroz'unda yaptığı çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorun kendi adıyla anılmalıdır. Kürd sorunu, Kürdistan sorunu. ''Çözüm'' kavramı yeterli değildir. Mesajda Kürd/Kürdistan sözcükleri geçmiyor. Bu, sağlıklı bir durum değildir.
Öcalan'ın "Eşme ruhu" vurgusu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kürdlerin atalarının mezarları nerededir? Bunların gündeme getirilmesi daha önemlidir.. Şeyh Said’in mezarı nerededir, daha doğrusu Şeyh Said’in mezarı var mıdır? Seyid Rıza’nın, Said’i Kürdi’nin mezarı var mıdır? Mahsum Korkmaz’ın mezarı var mıdır? Şiirt’de Kasaplar Deresi’nde, çöplüklerde, toplu mezarlarda, kimlerin kemikleri yatmaktadır? Diyarbakır İnsan Hakları Derneği,16 Aralık 2014'de toplu mezarlarla ilgili çalışmasını güncelleştirerek yeniden yayımladı. 348 toplu mezarda, 4201 ceset yatıyor. Bu toplu mezarlar halen açılmamıştır. Aileler yakınlarını aramayı kararlı bir şekilde sürdürmektedir. Ama bu çabalara rağmen, aileler yakınlarının kemiklerine bile kuvuşamamıştır. Onlar için bir mezar bile yapamamıştır. Bunları gündeme getirmek daha önemli olmalıdır. Türkiyelileşme süreci böyle bir sonuç yaratıyor. Türk siyasal ve toplumsal değerleriyle bütünleşelim derken, bütün bunları unutur gidersin. YPG’nin peşmergeyle birlikteliği Kobane’nin kurtarılmasında büyük bir rol oynamıştır. Gelecekte böyle bir ruh egemen olmalıdır. Gelecekte Kürdleri böyle bir ruh yönlendirmelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kürt sorunu yok", " Dolmabahçe ve izleme heyetine gerek yok" tespiti hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Kürd sorunu yoktur” sözü sağlıklı bir belirleme değildir. Kürdçe yayınların serbest olması, hergün 24 saat yayın yapan TRT Kürdi’nin olması şüphesiz önemlidir. Ama, bunlar Kürd/Kürdistan sorununa ‘çözüldü’ denmesi için yeterli değildir. Kürdçe eğitim vazgeçilmez bir taleptir. Kürdlerin kendi kendilerin yönetiyor olmaları önemlidir. Kürdler kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olmalıdır. Kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olmayan bir halk özgür bir halk değildir. Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan, Filistin sorunu denildiği zaman neyi anlıyor? Filistinli Araplar için istediklerini Kürdler için de isteyebilmelidir. Kaldı ki şu durum da dikkatlerden uzak tutulamaz. İsrail 14 Mayıs 1948'de kurulmuştur. İsrail’de, Filistinli Arapların bu tarihten itibaren dil hakları vardır. Arapça eğitim her kademede söz konusudur. Türkiye’deyse, yukarıda belirtilen adımlara rağmen, hala dil hakları da sağlıklı bir şekilde yaşama geçmemektedir. İçinde, Q, X, W harfleri olan isimlerin çocuklara verilmesinde hala büyük sorunlar vardır. Şunca mücadeleye rağmen hala böyle sorunlar olması düşündürücüdür.
AKP ve Cumhurbaşkanı Arasında bazı görüş ayrılıkları basına yansıdı. Bu konudaki düşünceleriniz ne?
AKP, ilkelerle yönetilen bir siyasal parti değil. Günlük çıkarlar daha önemli. Bu çıkar anlayışı kısa zamanda bir uzlaşmayı getirebilir.
Hdp barajı aşar mi sizce? Onlara tavsiyeleriniz var mı?
Seçimler sürecinde, aday adayı olmak için pek çok kişi HDP’ye başvurmuştur. Gerek Kürdlerden, gerek Türklerden, gerek öbür halklardan çok başvuru oldu. Bu başvurular ve TBMM’deki yemin bana şunu hatırlattı; TBMM Türk meclistir. Türkler için meclistir. Bunu esas göstergesi ise Anayasa md . 81’ dir.Türk olmayanlar, örneğin Kürdler bu temel ilkeyi benimsedikleri sürece bu mecliste yer alabilir. 12 Mart, 12 Eylül dönemlerini hatırlayalım. Askeri tutukevlerinde ve özel tip cezaevlerlnde pek çok yaptırımlar gündeme gelirdi. Bunlar, tutsakları ezmeye aşağılamaya yönelik keyfi yaptırımlardı. Tek tip elbise giyin, andımızı söyle, marş söyle vs. tutuklular, hükümlüler, bu yaptırımlara uymamak için açlık grevi yaparlardı. Örneğin, içinde tuvaletl olamayan bir koğuş… Koğuşta diyelim 25 tutsak var. Kapı kapalı. İhtiyaç gidermek için tuvalete gideceksiniz. Kapıda gardiyan var. Gardiyan şöyle diyor. ”Bana komutanım demezsen kapıyı açmam. Veya başka bir arkadaşa, “and okumazsan kapıyı açmam” “Türküm doğruyum…de”… Tutuklular, hükümlüler, bu tür keyfi yaptırımlara uymamak için direnirlerdi, açlık grevi yaparlardı. Aday adayı olmak için başvuru yapanlar, seçilip TBMM’ye gittiklerinde nasıl yemin yapacaklarını biliyorlar. O yemini burada vermeyi gerekli görmüyorum. 12 Mart ve 12 Eylül tutukevlerinde ve cezaevlerinde sık sık gündeme getirilen yaptırımlarla sözü edilen bu yemin nitelik olarak çok farklı değil. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, yeminde sözü edilen sözleri söylememek için direnenler, açlık grevi yapanlar, TBMM’ye gidip bunları söylemek için yoğun bir yarış içinde. Bunu kişinin kendini inkarı şeklinde değerlendirmek mümkündür.
Kürt partiler IŞİD tehditinden sonra birçok yerde işbirliği yaptı. Bu işbirliğinin daha üst seviyeye çıkarılması mümkün mü?
Parçacı siyasetler aşılmalı, işbirliği, birliktelikler Kürdistan için olmalı. Kürdler de dünya uluslar ailesinin bir ferdi olmalı, eşit bir ferdi olmalı. Birliktelikler buna hizmet etmeli.
Rojava Kürtlerine, Kobanililere bir mesajınız var mı?
Kürdistana Rojava’da, PYD bağımsız Kürdistan düşünmüyoruz, Suriye’yi demokratikleştireceğiz, diyor. Bu konuda şunlar söylenebilir. Kürdler ve Kürdistan, 1920’lerde, bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Bunu, dönemin iki emperyal devleti İngiltere ve Fransa ve Ortadoğu’nun iki köklü devleti, Türkiye ve İran yani bu dört güç birbirleriyle işbirliği içinde gerçekleştirmişlerdir. “Bağımsız Kürdistan düşünmüyoruz…” dediğiniz zaman, empeyal güçlerin ve onların Ortadoğu’daki işbirlikçilerinin bu politikalarını onaylamış oluyorsununuz. Halbuki, Kürdlerin ve Kürdistan’nın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, eleştirilmesi gereken bir süreçtir. PYD bu eleştiriyi yapmalıdır. PYD’nin Suriye’yi demokratikleştirmesi de mümkün değildir. Suriye, Kürdler, ancak Suriye egemenliğinden çıkıp kendi kendilerin yönettikleri zaman dempkratikleşebilir. Çünkü, Kürdistana Rojava, Suriye’nin egemenliğinde kaldığı sürece, Suriye bu ilişkiyi sürdürebilmek için her zaman baskıya, şiddete ihtiyaç duyar.
HDPnin farklı kesimlere yönelik ittifak çağrısını ve daha özelde dindarların temsiliyetini sağlama girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP, seçim zamanlarında, bazı Kürd partileriyle, milletvekili pazarlığı çerçevesinde, ittifak arayışına giriyor. Sağlıklı bir ittifak değil… HDP’nin esas ittifakı Türk solundan bazı partilerle olmaktadır. O da Kürtlükten kopup Türkiyelileşmeyi gerektirmektedir. Esasında Türkiyelileşme anlayışında olan HDP’nin Kürd partileriyle ittifak araması anlamlı değildir. Bu ittifak sağlıklı olmaz..
Çağlayan Adliyesi’nde meydana gelen saldırıya dair ne düşünüyorsunuz?
Gezi Davası dosyaları, Berkin Elvan Davası dosyası şeffaf olmalıdır. Ölümlere neden olan güvenlik güçleri saklanmamalıdır. Buna rağmen, savcının odasına baskın yapıp şakağına silah dayatılması yanlıştır. Bu fotoğrafın basına servis edilmesi, basının bunu yayımlaması yanlıştır. Avukatların üstlerinin aranması, çantalarının kurcalanması da yanlıştır. Dava sürecinde avukatlar, savcı ve hakimlerle aynı konumda olmalıdır.
____________________