“Kaderine Küsmek”
Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü (RİSS) Başkanı Leonid Reşetnikov, "Kürtler Kaderlerine Küsmeli!" dedi. Leonid Reşetnikov bu sözü, Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel’e verdiği bir röportaj sırasında söyledi. (Hürriyet, 7 Kasım 2016)
Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’nün, Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı’nın resmi düşünce kuruluşu olduğu vurgulanıyor.
Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı Leonid Reşetnikov şöyle söylüyor:
“Kürtlerin olduğu yerlerde dillerini yaşatmalarına ve kültürel olarak gelişmelerine imkan tanınmalıdır. Ama devlet kurmalarına biz karşıyız. Tarihin kaderi böyle. Ne yapalım, bugün, Irak’tan sonra, İran, Suriye ve Türkiye’yi mi parçalayalım, Ermenistan’da da Kürtler var.”
Irak, İran, Suriye, Türkiye gibi dört ülkede birden özerklik kurulmasının gerçekçi olmayacağını savunan Leonid Reşetnikov, şöyle devam ediyor:
“Dört ülkede birden özerklik kurulması gerçekçi değil. Kürtler bir anlamda kaderlerine küsmeli. Dünyayı değiştiremeyiz. Bazıları dünyayı değiştirmek istiyor. Ama bu yeni savaşlara yol açar. Ama her ülkede Kürtleri eşit haklara sahip vatandaş haline getirmek politikası olmalı. Rusya’da yüz etnik grup var. Hepsine bağımsızlık mı vereceğiz? Kürtler bir yerde baskı görüyorlarsa, buna karşı çıkmalıyız ama devlet kurmalarına karşıyız.”
Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı Leonid Reşetnikov’un bu sözleri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlere çok büyük haksızlıklar yapıldığını, Kürdlerin/Kürdistan’ın başına lanetli bir çorap geçirildiğini çok açık bir şekilde göstermektedir. Bu düşüncelerin hepsi, Kürdleri/Kürdistan’ı bölen, parçalayan, paylaşan ve Kürdlere karşı baskı uygulayan devletlerin görüşleridir. Ve bu statükonun hiç değişmemesi istenmektedir. Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı, paylaşılmışlığı sonsuza kadar sürmelidir…
Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan gibi ülkelerde, Birleşik Krallık, Fransa, ABD, Almanya, Rusya Federasyonu gibi ülkelerde, Sosyal Bilimlerin, bu sürece dikkat çekmemesi üzerinde önemle durulmalıdır. Sovyetler Birliği döneminde de durum buydu. Bu ülkelerde, Tarih, Sosyoloji, Siyaset Bilimleri, Antropoloji, Ekonomi gibi Sosyal Bilimler, Hukuk gibi Normatif Bilimler, Beşeri Bilimler bu sürece dikkat çekmemiştir. Böyle bir süreci görmezden gelmiştir. Yok saymıştır. Bu durumun da incelenmesi şüphesiz önemlidir.
Kader-Gelecek
“Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” ilkesindeki kader sözcüğü kanımca doğru bir sözcük değildir. “Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı” söylemi çok daha doğrudur. Kader sözcüğü, bilinmeyen, ilahi bir gücü akla getirir. Kaderiniz, ilahi bir güç tarafından çizilmiştir ve bunu değiştiremezsiniz. “Kaderimiz alnımızda yazılı”, “Kaderimizde ne yazılmışsa onu yaşarız”. Kader soyut bir kavramdır. Kaderinizi değiştiremezsiniz, ona boyun eğmek, katlanmak durumundasınız. Gelecek kavramı böyle değildir. Gelecek daha somut bir kavramdır. İnsanlar, kendi geleceklerinin kendileri belirlerler. İnsanlar, geleceği görebilirler. Çalışarak, iradelerinin kullanarak, bugünkü olumsuz koşulları değiştirip daha olumlu bir gelecek kurabilirler. Çalışmak, iradesini kullanmak, insanın elindedir. Ama ilahi bir güç tarafından çizilen kaderini değiştirmek, insanın elinde değildir. Uluslar için de durum böyledir.
“Kaderine küsmek” denilebilir. Ama “Geleceğine küsmek” sağlıklı bir kavram değildir. Çünkü insanlar, kendi geleceklerini kendiler yaratabilirler. Olumlu bir gelecek kurmak için çabalayan insan buna küsmez. Ama, boyun eğmek, katlanmak durumunda olduğu kaderine küsebilir. (bk. İsmail Beşikci, “Kader- Gelecek”, Özgür Gündem, 7 Ekim 1993 / bk. Kirletilen Kavramlar, Bilim, Eşitlik Adalet, içinde, İBV Yayınları, Ocak 2016, s. 325-328)
Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı Leonid Reşetnikov’un sözlerine biraz daha yakından bakmakta yarar vardır.
Leonid Reşetnikov, “Dünyayı değiştiremeyiz” diyor. Bu çok şaşırtıcı bir belirlemedir. Feuerbach’tan, Engels’den, Marx’tan beri, “dünyayı değiştirmek” Felsefe’nin önemli bir konusudur. Bu düşünürler, “Filozoflar, şimdiye kadar, dünyayı algılamaya, anlamaya çalışıyorlardı. Halbuki önemli olan dünyayı değiştirmektir” diyorlardı. Ve bu, genel olarak çok kabul gören bir anlayıştır. Ama, Kürdler/Kürdistan söz konusu olduğu zaman, bu görüş, bu anlayış kabul edilmediği gibi, tersi bile söylenebiliyor. Ve bunu söyleyenin de, 75-80 yıl sosyalizmi, komünizmi yaşayan bir ülkenin, önemli bir düşün kurumunun başındaki adam olması şaşırtıcıdır.
IŞİD, 2014 Haziran’ında, Musul’u işgal ederek ve Irak-Şam İslam Devleti’ni kurarak savaş başlattı. Bu savaşın çok önemli bir amacı, Kürdlerin devlet kurmasını önlemekti. Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı, Leonid Reşetnikov, “Kürdler devlet ilan ederse savaş başlar” diyor. Savaşlar, Kürdler devlet ilan ettikleri için değil, Kürdlerin devlet ilan etmesini engellemek için başlatılıyor. Baskı, zulüm bunun için sürdürülüyor. Bütün bunlar, Kürdlerin, Kürd olmaktan, Kürd toplumu olmaktan doğan haklarını baskı altında tutmak için yapılıyor. IŞİD’le savaşı da Musul operasyonuna kadar, Kürdler yürütüyordu. Koalisyonun hava desteği de şüphesiz önemlidir.
Leonid Reşetnikov, “Kürdler, bulundukları ülkelerde eşit vatandaş olmalıdır”, “devlet politikaları, Kürdleri eşit vatandaş yapmaya gayret etmelidir” diyor. Buradaki “eşitlik” de, Kürdleri oyalamaya, kandırmaya, Kürdlerin kafasını bulandırmaya yöneliktir. Senin sahip olduğun haklara Kürdler sahip değilse, buradan eşitlik doğabilir mi? Kürdler, senin sahip olduğun haklara kavuşmak için çaba sarfediyor, çok ağır bedeller ödüyor. Kürdlerle savaşarak bu kazanımları engellemeye çalışıyorsun. Buradan eşitlik doğabilir mi?
Leonid Reşetnikov, “Rusya’da, 100 etnik grup var, hepsine de bağımsızlık mı vereceğiz?” diyor. Bu da Küreleri oyalayan, kandıran, Kürdlerin zihnini bulandıran bir kavramdır. Örneğin, Sibirya’daki, 500-600 kişilik bir etnik grupla, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da, 50 milyonu aşan nüfusa sahip olan Kürdler bir tutulabilir mi, aynı torbaya konabilir mi?
Kürdleri, Kürdistan’ı bölen, parçalayan, paylaşan ve Kürdlere baskı uygulayan devletlerin sivil toplum kuruluşları, yazarları, aydınları, basın mensuplar vs. de, en azından bunların bir kısmı da genel olarak böyle sözler ediyorlar. “Dünyada 2000 etnik grup var”, “3000 etnik grup var, hepsine de bağımsız devlet mi verilecek?” deniyor. Amazonlar’da, Ekvator’da, Kutuplar’da vs. yaşayan, 80-100 kişilik bir etnik grupla, Kürdler bir tutulabilir mi? Aynı torbaya konabilir mi? Dikkat edilirse, 2000 etnik gruptan, 3000 etnik gruptan söz edenler, bu etnik grupların her birinin, nüfusların vurgu yapmamaya özen gösteriyorlar. Çünkü, nüfustan söz edilse, insanların bilincine nüfusdaki dengesizlikler hemen çarpabilir.
Leonid Reşetnikov, “Kürdler bulunduklar ülkelerde baskı görüyorlarsa, buna da karşı çıkılmalıdır” diyor. Bu da ikiyüzlü bir politikadan başka bir şey değildir. Halepçe’de, 16 Mart 1988’de gerçekleştirilen Kürd soykırımına kim karşı çıktı? Paris’te, Londra’da, Berlin’de, Roma’da, Moskova’da, Washington’da, Tokyo’da vs. bu soykırıma karşı bir tepki, yürüyüş, miting vs. oldu mu? Bu soykırımın yapıldığı günlerde, İslam Konferansı Kuveyt’de toplantı halindeydi. Bu soykırıma karşı İslam Konferansı’nin bir tepkisi oldu mu? Saddam Hüseyin rejimine karşı bir eleştiri gelişti mi? Kaldı ki, Saddam Hüseyin, “en zehirli gaz”ı üretmeye çalışıyordu. Bunun için de, Kürd köylerini ve cezaevlerindeki Kürd mahkumları, örneğin, Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargahı’ndaki Kürd mahkumları laboratuar olarak kullanıyordu. 1983-1988 arasında, zamana ve mekana yayılmış bir şekilde, bu deneylerde yaşamlarını yitiren Kürdlerin sayısı, Halepçe’de, bir çırpıda boğulan 6000 rakamından çok daha büyüktür. Ama bu soykırım süreci zamana ve mekana yayıldığı için, basına yansımadığı için bunlar bilinmemektedir.
Bu soykırıma karşı, sadece İsrail’de, Tel Aviv’de, soykırımdan hemen sonra, büyük bir miting ve yürüyüş yapıldığın da vurgulamak gerekir. Bu da ayrıca dikkat çekici bir konudur.
Kürdleri/Kürdistan’ın bölünmesinin, parçalanmasının, paylaşılmasının, önemli bir etkisi sonucu da siyasal partilerin, örgütlerin bölünmesinde kendini göstermektedir. Herhangi bir parçada, Siyasal partiler, örgütler de devletlerin çıkarlarına göre bölünmeye uğramaktadır. Herhangi bir parçada, Kürd/Kürdistan mücadelesi yükseldiği zaman, devlet, bu mücadeleyi bastırmak için, karşı taraftaki Kürd siyasal partilerinden biriyle ilişkiye girmekte, örgütlerden biriyle ilişkiye geliştirmeye çalışmaktadır. Bu ilişkiyi geliştirmenin esas amacı, hem kendi parçasındaki Kürdlerin mücadelesini, hem karşı parçadaki siyasal partinin mücadelesini, genel olarak, Kürd/Kürdistan mücadelesini bastırmak, etkisiz kılmaktır.
Bu politikayı, bugün, özelikle İran, etkili bir şekilde kullanmaktadır. Bu politikayı aşmanın, etkisiz kılmanın tek yolu, parçacı siyasetleri aşıp, parçacı siyasetleri geri plana bırakıp Kürd/Kürdistan’ın genel çıkarları etrafında uzlaşmayı sağlayan bir politikayı oluşturmaktır. Buysa, yüksek Kürd/Kürdistan bilincini gerektirir. Bunca ağır berdellere rağmen, baskının, zulmün sürüp gitmesi, böyle bir politikanın oluşmasını, oluşturulmasını kaçınılmaz kılmaktadır.