Kaos Yaratan 'Akademik' Yazılar
Kürt çalışmaları, Türkiye üniversiteleri için yeni bir konudur. Son dönemlerde gerek yüksek lisans tezi çalışmaları çerçevesinde gerekse farklı “akademik” çalışma olarak birçok kişi Kürt çalışmaları alanında yazılar yayınlamaktadır. Ama kimi yazılardan dolayı özellikle bilgi aktarımı ve kaynak kullanımı konusunda daha şimdiden kaotik bir durumun, içinden çıkılmaz bir karmaşıklığın, kirliliğin oluştuğunu gözlemlemek mümkündür. Yazımda bu duruma değinmeye çalışacağım.
Biri Türkçe diğeri Kürtçe (Zazakî) olan iki farklı dergi neredeyse aynı zamanda, Şubat 2015’te okura ulaştı. Her iki dergide de Ehmedê Xasî’yi konu alan ve hemen hemen birbirinin aynısı, iki yazı var. Türkçe olanı, Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Dergisi, 1. sayısının 124-146 sayfalarındaki İbrahim Dağılma’ya ait “Ahmedê Xasî’nin Hayatı ve Mewlid Adlı Eserinde Tema” başlıklı yazı (Yazıda, İbrahim Dağılma’nın, Öğretim Görevlisi ve Bingöl Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı olduğu belirtilmiş). Diğeri ise, Mehmed Selîm Uzun’un Vate dergisi 43. sayısının 37-49 sayfalarında yayınlanan “Ehmedê Xasî û Mewlidê Nebî” başlıklı yazısı.
Bu iki dergiden yaklaşık bir yıl önce, Mart 2014’te yayımlanmış olan Şewçila dergisinin 12. sayısının 29-45. sayfalarında, ben de aynı konuda “Derheqê Xasî û Eseranê Ey de” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Konuyu merak edenlere her üç yazıyı karşılaştırmalı olarak dikkatlice okumalarını tavsiye ederim. Dikkatlice derken, dipnotlar verilerek aktarılan bilgileri gerçek kaynaklarıyla karşılaştırıp teyit etmelerini kastediyorum.
İbrahim Dağılma, yazısının başında iddialı bir söylemle “Ahmedê Xasî’nin hayatını ve sanat anlayışını irdeleyeceğini, çalışmasıyla bu alanda yapılacak yeni çalışmalara bir kaynak olmayı ve ışık tutmayı amaçladığını” (s. 124) vurguluyor. Vate dergisi 43. sayıdaki yazısının birinci bölümünü Ehmedê Xasî’nin hayatını anlatmaya ayıran M. Selim Uzun ise 2. bölümde (muhtemelen Vate dergisinin 44. sayısında yayınlanacak olan) Mevlid’i anlatacağını belirterek yazısında “Ne yazık ki günümüze kadar Ehmedê Xasî’in (1867/68-1951) hayatı ve eserleri üzerine esaslı bir araştırma yapılmamıştır. Bu alanda pek yazılı şeyler yoktur. Elimizde olan bilgiler daha çok anlatılanlardan rivayet edilmiştir” (s. 37) demektedir.
Her iki metnin girişinde bu iddialı ifadeleri okuyunca kaynak olarak ışık tutacak sağlam bir irdeleme ve esaslı araştırmalarla karşı karşıya olduğumu düşünerek heyecan duydum. Fakat her iki yazıyı okuyup bitirdikten sonra, ne yazık ki acı bir gülümsemeye dönüştü bu heyecanım.
Her iki yazar da bolca dipnot düşerek ve kaynak göstererek yazılarına bilimsel bir hava katmaya çalışmış. Ama ne yazık ki aktardıkları bilgiler ve dipnotların çoğu ya yanlış ya da başkalarının kullandıkları dipnotları referans göstermeden kullanmışlar. Örneğin Mehmed Selîm Uzun, Şewçila dergisinde yayınlanan yazımda geçen “Zeynelabidîn Amedî 1982 de bi xetê destan newe ra nuşto” (s. 35) şeklindeki ifadeyi tırnak içerisinde “Zeynel Abidîn Amedî 1986 no eser bi xetê destan newe ra nuşto” (s. 49) şeklinde değiştirerek veriyor. Görüldüğü gibi hem tarihi, hem ifadeyi, hem anlatımı değiştirmiş. Mehmed Selîm Uzun’un yazısında daha birçok vahim hata vardır. Örneğin, “Malmîsanij, Hêvî-Kovara Çandîya Kurdî (hejmar 4, îlon 1985, r. 75-97) de nuseno ke Ehmedê Xasî 1963 de ameyo dinya.” diyor ama belirttiği kaynağın orijinalinde tarih “1963” değil “1863” şeklinde yazılıdır. Yani alıntı yaparken 100 yıllık bir yanlışlık yapıyor! “Hêvî, Kovara Çandîya Giştî” adını da “Hêvî-Kovara Çandîya Kurdî” şeklinde değiştirmiştir. Yine bende mevcut olan ve Şewçila dergisindeki yazımda “Kitab-ut Tesdîd bî Şerhî Muxteserî-t Tewhîd, 59 rîpelî (Şerhê rîsaleya Buşra’l Îbad fî Îlmî’l-Î’tîqadî yo. Serra 1351 [1933] de nuşto. Nesr o.)” şeklinde verdiğim Xasî’nin kitabının künyesini mükerrer veriyor ve “1933 yılında yazıldığı” tespitini Şefik Korkusuz’a mal ediyor. Kitap için alakası olmayan ikinci bir kaynak veriyor ama “Roşan Lezgîn, Mela Mehemedê Mela Ebdulxefûrê Hezanî, (http://www.zazaki.net/haber/ehmed-xas-93.htm)” şeklinde verdiği link ile kaynak da birbirini tutmuyor. Ayrıca Xasî’nin eserlerini benim Şewçila dergisinde yayınlanan çalışmamdan aktarmış. Xasî’nin fotoğrafını ve Mewlidê Kirdî’nin orijinal baskısının nüshalarını ilk kez www.zazaki.net sitesinde ben yayınlamıştım. Xasî’nin mezarının fotoğrafını da bizzat kendim çekmişim.
Kullandığım “Ehmedê Xasî, Mewlûdê Kirdî, Xetê Zeynelabidîn Amedî, Dîyarbekir 1402 [1982]” dipnotunu da hemen hemen olduğu gibi kullanıyor (59. dipnot). Dipnotumu kullandığını nereden anlıyorum? Çünkü ben hem yazımda hem dipnotlarımda “Zeynelabidîn” şeklinde yazmışım ama kendisi yazı kısmında “Zeynel Abidîn”, dipnotta ise tıpkı benim gibi “Zeynelabidîn” yazmış, Hicri takvim ile Miladi takvimi de ben aynı şekilde vermiştim zaten. Dipnotumu kendi dipnotuymuş gibi kullandıktan sonra altında “Roşan Lezgîn, Şewçila, hûmare 12, r. 35” kaynağını yedek olarak eklemiş. Oysa araştırma inceleme makalelerinde usul bu değildir. Başkasının tespiti veya dipnotu, “aktaran/nakleden” veya “tespit eden” şeklinde kullanılır.
Mehmed Selîm Uzun, “Mela Ehmedê Xasî, Mewlîd, Vateyo Verên, Hivda İletişim, İstanbul” şeklinde kaynak göstererek, adı geçen eserden yazarı ve kaynağı belli olmayan kimi anlatımları bayağı özen göstererek nakletmiş. Yazarı tam belli olmayan, kaynağı belirtilmemiş bilgilerin kaynak olarak verilmesi doğru değildir. Hivda İletişim’den çıkan metin hakkında daha önceleri “Xeripnayîşê Mewlidê Xasî” (http://www.zazaki.net/yazi/xerepnays-mewld-xas-81.htm) başlıklı yazımda, bine yakın hata göstererek ne kadar sorunlu olduğunu ortaya koymuştum. Ama her iki yazar da Şefik Korkusuz’un kitabında yer alan tespitleri, kaynağı belli olmayan Hivda İletişim’in Önsöz’ünü kaynak olarak göstermiştir. Bundan önce esaslı bir araştırma yapılmadığını söyleyen ya da kaynak olmayı ve ışık tutmayı amaçladığını iddia eden araştırmacı yazarların, kaynağı belli olmayan bilgiyi sağlam bir bilgi olarak kullanması kendi iddialarıyla tutarlılık göstermiyor.
Mehmed Selîm Uzun, “Hem demî osmanîyan hem demî îdareyî cumhurîyetî de Ehmedê Xasî, îdeolojî û sîstemê mewcudî/ronayeyî de qet pê nikerdo” diyerek “Murat Varol, “II. Uluslararası Zaza Tarihi Ve Kültürü Sempozyomu” (4 Mayıs 2012), Bingöl Üniversitesi yayınları, Ağustos 2012, r. 691” şeklinde Varol’u kaynak gösteriyor. Varol, Uzun’un yanlış bir şekilde kaynak gösterdiği kitabın 691. sayfasında değil de, 60 sayfa geride, yani 631. sayfasında kaynak göstermeden şöyle yazmış: “Molla Ahmed-i Xasi, Osmanlı Devleti’nin hâkim ideoloji ve bakış açısı ile farklı düşünceye sahiptir.” Şefik Korkusuz’un, kitabında “Xasî, zamanında İttihad ve Terakicilere devamlı muhalif olmuş ve onlarla tartışmıştır” (s. 64) şeklindeki tespitler, Malmîsanij’ın 1978’de yayımlanan Devrimci Demokrat Gençlik Dergisi’ndeki (Sayı 2, s. 14-15) yazısında geçiyor.
Murat Varol, Xasî’nin Mevlidi yazma nedenini anlatmaya çalışırken “Cihat Kar [Hayri Başbuğ?], ‘Zaza Dili Araştırmalarının 150 Yıllık Geçmişi Üzerine’, Çıme, 8. Sayı, Almanya, 2007, s. 9-10” şeklinde kaynak göstererek bir öykü aktarıyor. Mehmed Selîm Uzun da yazısında aynı öyküyü anlatırken, nakledenin Murat Varol olduğunu belirterek adı geçen kaynağı olduğu gibi kullanıyor. Oysa anlatılan bu öykünün de asıl kaynağı Musa Anter’dir (Anter, s. 182). Şefik Korkusuz, Musa Anter’den naklediyor. Ama Varol, öyküyü alıntılarken gerçek kaynağı değil de ikinci el nakledeni (Çıme dergisi) kaynak gösterdiğinden hata zincirleme sürüp gidiyor.
Uzun, şu ifadeler için de Varol’u kaynak gösteriyor: “Ehmedê Xasî tarîx, ziwan û kulturî zazayan de wayîrî cayeko taybetî yo. Ey qîymet dayo ziwan û kulturî xo, coka şarî ma zî qîymet dayo ey û eseranî ey û ewro zî dano ci.” Her ne kadar Varol, bu anlatımları kaynak göstermeden Çıme dergisinden aktarıyorsa da, bunlar, sadece Varol tarafından görülmüş, fark edilmiş, tespit edilmiş, dolayısıyla özenle kaynak gösterilerek aktarılması gereken özel bilgiler değildir. Ama illa kaynak gösterilecekse, bunlar da Devrimci Demokrat Gençlik Dergisi’ndeki yazısında geçen Malmîsanij’e ait tespitlerdir.
Varol, yazısında “Kaynaklarda Xasi’nin hayatı şöyle anlatılmaktadır” (II Sempozyum, s. 631) diyerek birçok bilgi verdiği halde tıpkı Hivda İletişim gibi kaynakların neler olduğunu göstermiyor. “Kaynaklarda anlatılmış” demek ve kaynağı vermemek bilimsellik değildir. Yine yazısında, Xasî’yi Kürtlükten soyutlamak için, Mevlid’in basılması konusundaki yazışma belgelerinde geçen ve “Diyarbekir vilayet-i aliyesinden işbu tahriratıyla li’ecli’t-tedkik irsal buyrulan Zaza lisanı üzerine muharrer Kürtçe Mevlüd-i Şerifin tab‘ ve neşrinde be’s olmadığı ...” (BOA. MF MKT 442/56-1) şeklinde devam eden ifadeyi kasıtlı olarak görmezden gelip, tıpkı Çıme dergisi gibi, Xasî'ye ait olmayan “Zaza lisanı” ibaresine bol bol vurgu yapıyor (s. 633). Varol’un daha önce de kimi yazılarında intihal ettiğini yazmıştım (http://www.zazaki.net/yazi/yazi/zazalar-nedir,-ne-degildir--275.htm).
İbrahim Dağılma ise, yazısının bir yerinde (s. 127) “Mela Ehmedê Xasî, Mewlid, Hivda İletişim, İstanbul, 2008, s.6” şeklinde kaynak göstererek “Ben evde iken bir gece kapım çalındı, açtım, bir memur: ‘Efendim, vilayette ehli ilim bir meseleden dolayı çıkmaza girdi, sorunun çözümü için vali bey sizi rica ediyor.’ dedi. Ben de hemen gider gelirim düşüncesiyle ceketimi omuzlarıma attım ve elimde sigaram yola düştüm gidiş o gidiş. Hemen o gece sürgüne gönderildik” Xasî’ye ait bilgiyi aktarıyor.
Hivda İletişim’den çıkan Ehmedê Xasî’nin oldukça sorunlu transkripsiyonunun “Önsöz”ünde kaynak gösterilmeden kullanılan bu ifadelerin aslı, “Şefik Korkusuz, Tezkire-i Meşayihi Amid, Diyarbakır Velileri I-II, Kent Yay. İstanbul 2004, s. 66”da geçiyor. İbrahim Dağılma’nın kullandığı metin, hemen hemen asıl kaynakta geçtiği gibidir. Sadece “düşüncesi ile” ibaresi geliştirilmiş Türkçeye göre “düşüncesiyle” şeklinde değiştirilmiştir. İbrahim Dağılma, ifadeleri Zazakî’den nasıl aslına uygun bir şekilde yeniden Türkçeye çevirmiş diye merak etmedim çünkü “II. Uluslararası Zaza Tarihi Ve Kültürü Sempozyomu, Bingöl Üniversitesi Yayınları, Ağustos 2012, s. 625-652”de yayınlanan Murat Varol’un “Zazalarda Mevlid ve Siyer Geleneği” başlıklı yazısından olduğu gibi aktardığı çok açıktır. Varol’un, Şefik Korkusuz’a ait orijinal ifadeler için Hivda İletişim’i kaynak göstermesi (s. 631-632, 28 nolu dipnot) hatanın başlangıcıdır. Oysa bu bilgiler aslında Ş. Korkusuz'un kitabında geçiyor.
Zaza Kürtlerini Kürtlükten ayırmak için “Peter Lerch, herhalde kendisinden önce yazılmış olan bazı eserlerde Zazaların ‘Kürt’ olarak gösterilmiş olmasının etkisinde kalmış…” (s. 6) diyerek Peter Lerch’e bile izafi yorumlar yapmaktan çekinmeyen Çıme dergisi, Şefik Korkusuz’un kitabından alıntıladıklarını kaynak göstererek belirtmiş olsa da sahih bir kaynak değildir. Örneğin, Xasî’nin eserinden söz ederken, Xasî’yi ve eserini Kürtlükten soyutlamak için şöyle diyor: “Eserin sonunda, düzyazı ile Zazaca kısa bir bölüm de yer almaktadır. Kitabın birinci sayfasındaki Türkçe kısa açıklamada ve son sayfasındaki Arapça bir beyitte, eserin ‘Zaza Lisanı’ (Zaza dili) ile yazıldığı belirtilmiştir.” (s. 10) Görüldüğü gibi “Zaza lisanı” ibaresini öne çıkarırken, eserin sonunda, düzyazı bölümünde Xasî’nin kendisi bizzat “Temam bî viraştişê Mewlidê Kirdî bi yardimê Xaliqî (…) bi destê Ehmedê Xasî Hezanic …” diye devam eden “Kürtçe Mevlit” adlandırmasından söz etmiyor. Yani Xasî’in kendisi açık bir şekilde Zazakîyi Kürtçenin içinde (Kürtçenin bir kolu, lehçesi, lisanı olarak) sayıyor ama Çıme dergisi, subjektiv bir davranışla gerçek metnin anlamını çarpıtarak veriyor. Bundan dolayı güvenilir bir kaynak değildir Çıme dergisi. Aslında bu tarz tahrifat, “Zazacı” diye tabir edilen tüm kişilerin davranış biçimidir.
İbrahim Dağılma, kaynağını “aktaran Murat Varol” şeklinde vermeyerek, o da aynen Varol ve diğerleri gibi başkasının dipnotunu kendi dipnotu olarak kullanmış. Böylece hem Varol’un yapmış olduğu tahrifata ortak olmuş oluyor hem de dipnotları araklama geleneğine katılmış oluyor.
“Zazacı” diye tabir edilen kişilerin metin yazarken yaptıkları açık hile şudur. Her fırsatta Zazakî’nin Kürtlüğünü biraz daha çarpıtarak, rendeleyerek, yontarak, devekuşu misali görmezden gelip üstünü örterek bütün gayretleriyle “Zaza” sözcüğünü öne çıkarmaya çabalıyorlar. Ama Zazaların Kürtlükten ayrı bir şey olduğunun inandırıcı kanıtları bir türlü ortaya konulup ispatlanamayınca da bu kez “Kürt” ve “Kürtçe” sözcüklerinden hastalık derecesinde nefret etmeye başlıyorlar. Özellikle doğal olarak Zazaca Kürtçesinde edebiyat üreten Kürtlere gözü kara bir şekilde düşmanlık yapmaları, sürekli agresif, rijit bir şekilde kendilerini “yersiz yurtsuz ortalıkta dolaşan mayınlara” (Ülke Tv’deki program, 06.02.2015) benzetmeleri, özgüvenlerinin olmaması, saplantılı düşüncelere sıkışmışlıktan kaynaklanan duygulardan dolayıdır.
Araştırmacıların, bilimsellik konusunda kaygısı olmayan, kaynakları tahrif etmekten, intihal etmekten çekinmeyen güvenilmez kaynakları kullanması öncelikle kendilerine haksızlıktır. Ama en önemlisi, gelecek kuşaklara bilgi kirliliği aktarımına katkıda bulunarak edebiyat araştırmalarında kaos yaratıp literatürümüze haksızlık yapmaktalar. Bu durum, aynı zamanda bize şunu gösteriyor, eğer aktarılan bilgileri, dipnotlarda gösterilen kaynaklarla karşılaştırmadan, teyit etmeden balıklama alıp kullanırsak, yapılan hatalar zincirleme hep bu şekilde sürüp gidecektir.
Herkesin, istediği konuda yazma hakkı vardır elbette ama örneğin tarihi bir şahsiyet hakkında yazı yazarken, daha önce yapılmış olan araştırmaları aşacak şekilde yeni bir şey eklenmiyorsa, konuyu gerçekten esaslı bir şekilde araştırıp güçlü bir ışık tutulamıyorsa, bir adım daha ileriye götürülmüyorsa, öncekilerin çok gerisinde kalınıyorsa, yapılan mirasyedicilikten öteye geçmez. Kaldı ki tespitleri, ifadeleri, tarihleri, kaynakları, sayfa numaralarını yanlış vererek durumu içinden çıkılmaz hale getirirsek, yaptığımız sabit bir olguyu karartmak ve kaotik bir durum yaratmak olacaktır.
Bitirmeden, “prof”, “doç” ve “dr” sıfatlı uzunca bir hakemler listesinin olduğu Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Dergisi hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. Örneğin Murat Varol’un “Zazaca Yazılan Eserlere Dair Bir Bibliyografya (1899-2014)” başlıklı yazısında verdiği kitap künyelerinin çoğu www.zazaki.net sitesinde mevcuttur ama kendisi “Ayrıca Zazaca ile ilgili web sitelerinin arşivleri de incelenerek, buralarda künyesi verilen eserlerden yararlanılmıştır” (s. 40) diyerek kendini aklama fetvasını sunmaktadır kendince. (Almamış da yararlanmıştır!) Aslında, 1996 yılından bu yana çıkan Vate dergisinde, kapak fotoğraflarıyla birlikte 181 kitabın künyesi mevcuttur. www.zazaki.net sitesinde yer alan kitap künyelerinin önemli bir kısmının Vate dergisinden alındığı dipnotu vardır.
Farklı kategoriler halinde verilen kitapların içeriğini bilmediğinden sapla samanı karıştırmış. Sadece bir örnek vereyim, H. Dilawer Dêrsimî’nin “Estareyê Asmênê Ma” adlı modern öykü kitabını çocuk kitapları kategorisine, resimli çocuk kitabı olan Medet Can’ın “Hêgayo Bêwahêr”, Hamdi Özyurt’un “Divdiv” ve Antoine de Saint’in “Şazadeo Qıckek” adlı çocuk kitaplarını modern öykü kategorisine transfer etmiş. Yine “Estanekan de Cuyayîşî Ma”, “Cer Hard, Cor Asmen”, “Gulbahare”, “Zonê Gulu de Qesei”, “Reuka Doy”, “Hayıg”, “Hedırê Mı Nino”, “Hevalê Roza Tenge” ve “Hersê Zerrî” gibi folklorik derleme, anı vs. kitapları da Hikaye/Öykü kategorisine sıkıştırarak Kürt (Zazakî) edebiyatı dışında da modern edebiyat (kurmaca edebiyat) olduğunu göstermeye çalışmış. Modern öykü kitabı “Binê Dara Valêre de”nin ilk baskısı 2002 yılında Apec yayınlarından oldu ama Murat Varol, on iki yıl sonra Roşna Yayınlarından 2012’de çıkan üçüncü baskısını gösteriyor.
Yaptığım bir çalışmada, Zazakî Kürtçesi kurmaca edebiyatında şimdiye kadar 30 hikaye/öykü kitabını tespit ettim (http://www.zazaki.net/haber/crokn-kirdk-1607.htm). Bunu, kitapları tek tek okuyarak, inceleyerek yaptım. Ama Varol’un yaptığı listede 46 adet hikaye/öykü kitabı görünüyor. Öyle görünüyor ama doğru değildir bu. Fakat Varol’un yazısı birçok “prof”, “doç” ve “dr” sıfatlı bilimsel “Hakem Kurulu” listesine sahip bir dergide yayınladığı için bu yanlış bilgiler sürekli sahih bir kaynak olarak kullanılabilir.
Böyle bir durumda “prof”, “doç” ve “dr” unvanına sahip bilimsel “Hakem Kurulu”’nun işlevi nedir? Şuradan buradan araklanarak, intihal ederek çalakalem elde edilmiş yanlış bilgilerin “gerçek bilgi” olarak onaylanması olmamalıdır herhalde.
Nusrettin Bolelli’nin, lisans öğrencilerinin dönem ödevlerinin de gerisinde olan, hazır birkaç kitaptan, makaleden derlediği bilgilerle yazdığı yazılarına değinmeye bile gerek yoktur. Ama başlığı değiştirilerek ısıtılıp defalarca servis edilen, dergi (örneğin, Timetürk dergisi vs.) ve kitaplarda yayınlanan şu bulunmaz Hint kumaşı teorik “Zaza Dili (Zaza Language)” (s. 93-114) başlıklı yazı, acaba bilimsel “Hakem Kurulu” listesinde bulunanlara taze gül gibi mi kokmuştur, bilemiyorum.
Herhangi bir akademik unvana sahip olmak, bir üniversiteye rektör olmak, bir fakülteye dekan olmak, anabilim dalı başkanı olmak, bir derginin bilim kurulu üyesi olmak, araştırma-inceleme alanında yazılar yazmak çok önemli görev ve çalışmalardır. Ama saygın bir bilim insanı olmak gerçekten bilimsel, hakkaniyete riayet eden saygın çalışmalar ve eserlerin üretimine bağlıdır. Değerli olan, kalıcı olan budur.
_____________
KAYNAKLAR
Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, Bingöl, Ocak 2015
Çıme, Sayı: 8, Almanya, 2007
Ehmedê Xasî, Mewlidê Kirdî, Xetê Zeynelabidîn Amedî, Dîyarbekir, 1402 [1982]
Hêvî, Kovara Çandîya Giştî, Hejmar 4, Parîs, Îlon 1985
II. Uluslararası Zaza Tarihi Ve Kültürü Sempozyomu, Bingöl Üniversitesi Yayınları, Bingöl, Ağustos 2012
M. Şefik Korkusuz, Tezkire-i Meşayih-i Amid, Diyarbekir Velileri, I-II, Kent Yayınları, İstanbul, 2004
Mela Ehmedê Xasî, Mewlid, Hivda İletişim, İstanbul, 2008
Mewlidê Kirdî (Mewlidu‘n-Nebîyyî‘l-Qureyşîyyî), Çapxaneyê Lîtografya Dîyarbekir, 1899
Musa Anter, Hatıralarım, Doz yayınları, İstanbul, 1990
Şewçila, Kovara Edebî Hunerî, Hûmare 12, Dîyarbekir, Wisar 2014
Vate, Kovara Kulturî, Hûmare 43, Îstanbul, Zimistan 2005
Aynı yazı ve aynı içerik. Vecdi Erbay tarafından hazırlanan İnatçı Bir Bahar: Kürtçe ve Kürtçe Edebiyatı isimli kitapta da yer alıyor. Makalenin ismi bile değişmiyor. Kitap ayrıntı yayınlarından 2012 yılında çıkmış, yani sizin yazıyı yayınlamanızdan bir yıl sonra.
Şimdi Mesut’un makalesi bir sitede neden yayınlandıktan sonra bir dergide de yayımlanmış diyorsun ya, bak seninki de aynı mesele.
Yazacağım hepsini alt alta yazıp size gönderecem, tabii siz de dediğiniz gibi yayınlarsanız. Bu örnek sadece ön hazırlık olsun.
____________________________
"Kırmancca (Zazaca) Kürtçesinde Öykücülüğün Gelişimi" başlıklı makalem 02.01.2011'de www.zazaki.net sitesinde yayınlandığı dğrudur.
Ama 2012'de "İnatçı Bir Bahar: Kürtçe ve Kürtçe Edebiyatı" adlı kitaptan haberim yoktur. Yayınlanmış bir makalenin herhangi bir kitapta yer alması kusur değildir. Kusur olsa bile, benim değildir.
Eğer yazacakların bu şekildeyse, şimdiden söyleyeyim hiç bir anlamı yoktur.
Daha önce İnternet ortamında, gazete ve dergilerde yayınlanmış yazıların sonraları bir kitapta toplanması ve yayınlanması son derece doğaldır.
Ama prof. doç ve dr unvanlarına sahip birçok kişiden oluşan Hakem Kuruluna sahip bir dergide, bilimsellik iddiasında bulunan bir yayında daha önceleri mükerrer olarak yayınlanmış bir yazının tekrar yayınlanması doğru değildir.
Doğru değildir çünkü dergi, kendi kriterini kendisi koymuştur zaten. Daha önce yayınlanmış yazıların kabul edilmediğini belirtmiştir.
Daha önceleri yayınlanmış yazıların yer almayacağını belirten herhangi bir yayın, böyle bir kriterinin olduğunu belitmişse, ama yine de yayınlanmış herhangi bir yazıyı alıp yayınlarsa elbette bu kusur olarak görülebilir ve eleştiriye hedef olabilir.
__________
Not: Aynı anda farklı IP kullanarak yorumlar göndersen de, kim olduğunu biliyorum. Emin ol. :)
Sizden birinin yazdığı bir makaleyi ben şimdiye kadar sadece o yerde sınırlı kaldığını hiç görmedim. Aynı yazı, aynı makale defalarca farklı yerlerde yayımlanıyor.
Bana uzun uzun bin dereden su getirmeyin. Kurıj, dirihi, espar, malmisanıj hakkında söyleyeceklerin var mı yok mu onu bileyim?
Bu yazdıklarım için somut cevap bekliyorum.
Şöyle bir önerim de var. Eğer bunlarla ilgili yazacağım yazıyı zazaki.net'ten yayınlayacaksanız, kendi adımla yazayım ve göndereyim.
Buyrun bakalım.
______________________________
Bir sayfa dolusu yazmam sorun değil gereksiz yazmam sorun olmalı. Gereksiz bir şey yoksa, cevabımın uzun veya kısa olmasında büyütülecek bir şey yoktur.
Benim de cevabımda, ima yoluyla bile olsa, hakaret yoktur, var mı?
Ama sen yalan atıyorsun. Çünkü benim “Öykü” adlı bir dergide yayınlanmış yazım, yine “İnatçı Bir Bahar” adlı kitabım yoktur. Niye yalan atma gereği duyuyorsun?
Hangi yazıdır sözünü ettiğiniz yazım? Yazının adı, künyesi yok mu?
Benden “somut cevap bekliyor”sun ama hani seninki niye somut değil?
Bazen bir dergide yayınlanan makalem veya röportajımı İnternet ortamında, www.zazaki.net sitesinde yayınladığım olmuştur. Ama mutlaka kaynağını standart bir şekilde belirtmişimdir. Bunlar, çok açık.
Önerine gelince, varsa eleştirin, en önce benim hakkımda, somut delilleriyle rahatlıkla yazabilirsin. Hiç çekinme...
Diğer arkadaşlar hakkında da yazabilirsin. Onların da sana cevap verme hakkı vardır. Ama eleştirilerini gerçek adınla, açık kimliğinle, somut delillerle yaz, yayınlarım. Yok, bu şekilde karanlıktan, işte Yasemin vs. sahte isimlerle yazarsan dikkate almam.
Roşan Lezgîn
Öncelikle şunu söyleyeyim. “Attığınız her adımdan, yazdığınız her yazıdan haberimiz var, sizin de haberiniz olsun.” demek, “istihbaratçı” bir zihniyettir.
Şahsen benim attığım bütün adımlar, yazdığım yazılar, hatta özel yaşamım, evim, adresim, konuştuğum kişiler… hepsi çok açıktır.
Herkesin beni açık bir şekilde bildiği gibi, senin de “karanlığında” beni bilmende bir sorun yoktur.
Ben yazılarımda, yayınlanmış, kamuoyu nezdinde deklere edilmiş metinleri esas alarak, somut deliller göstererek, sabit argümanlar kullanarak eleştirilerimi yapıyorum. Çarpıtmadan, küfür etmeden, nik adlar kullanmadan, kendimi saklamadan.
Yazıları mükerrer olarak farklı yayınlarda yayınlanmış “bizden” kişileri “siz” de aynı benim yaptığım gibi eleştirebilirsiniz. Bana yorum olarak yazacağınıza yazı olarak yayınlamanızı tercih ederim.
Eleştiri mekanizması çok önemli bir kurumdur, bunun işletilmesi düşüncesindeyim. “Siz” de bu yolu denemelisiniz. Bunu, açık bir şekilde, gerçek adınızı kullanarak yapmanız daha değerli ve doğrudur. Bu, saklanma, karanlıklarda kalma adetinden vazgeçiniz lütfen. Bu şekilde asıl siz hiçbir yol kastedemezsiniz.
“Şunu bilin herkes herşeyi görüyor ve takip ediyor. Emin olun kimse sizin yazdığınıza göre de hareket etmiyor” demeniz de çok tuhaf! Aklı başında birisi böyle konuşmaz.
Şahsen, kimse bana göre hareket etsin şeklinde bir derdim yoktur. Kimseyi ikna etme gibi bir hedefim de yoktur. Gördüğüm, bildiğim, tespit edebildiğim kimi konularda görüşümü yazıyla gerçek adımla kamuoyuyla paylaşıyorum. Yazarken benim de yanlışlıklarım olabilir. Benim de eleştirilmem gereken yanlarım olabilir. Aklı başında eleştirilere çok sevinirim.
Kim nasıl hareket ediyor diye onları bir istihbaratçı gibi “takip etmem” gibi bir durumumu söz konusu değildir. Buna gerek de duymuyorum.
“Bizim tarafın akademide sınıfta kaldığından” söz ediyorsun. Bu da gülünç derecede basit bir söylemdir! Türkler, on yıllarca Kürtlerin, Kürtçenin olmadığı üzerine binlerce ‘akademik’ yazı yayınladı. Buna karşın Kürtlerin yazdığı hiçbir yazı ortalıkta yoktu. Ne oldu? Kürtler sınıfta mı kaldı?
Birkaç izole sözcüğü karşılaştıran beş para etmez yazı mı “akademik”tir? Sınıf böyle mi geçilir?
“Akademik format”ta yazılmış binlerce yazı, tek bir gerçek bilimsel cümleyi çürütemez, bunu bilmelisiniz. “Akademik format”ta yazılmış yazılar aynı zamanda “bilimsel”dir anlamına hiç gelmez, gelmemiştir.
Kültürel, sosyal, siyasal ve tarihsel tabandan yoksun, modern kimlik inşasında YOK olan, örneğin tek bir cümlelik modern edebiyatı bile olmayan sözüm ona onbinlerce “uyduruk akademik format”ta yazılar olsa ne yazar? Kaldı ki öyle bir şey de yok ortada.
Medeni bir şekilde, küfür etmeden, iftira atmadan, saçmalamadan, aklı başında ve kendi gerçek isminle yorumlar yaparsan, yayınlarım. Gerek duyarsam, yorumlarını cevaplarım. Benim sana cevap verme hakkım olduğu gibi senin de cevap verme hakkın vardır.
Ama kimliğini adını bu şekilde karanlıklarda saklarsan, istihbaratçı ağzınla konuşursan, iftira ve küfür edersen seni adam yerine koymam, bunu iyi bil.