Mehmet Elbistan
Komkar kurucularından Mehmet Elbistan hakkında bir kitap yayımlandı. Komkar’ın, Almanya’da faaliyet yürüten bir işçi derneği olduğu biliniyor. Kitap Doğan Ceren (d. 1959) tarafından hazırlanmış. Kitap, Doğan Ceren’in Mehmet Elbistan’la yaptığı uzun bir söyleşiyi içeriyor. Kitapta, Mehmet Elbistan’ı tanıyanların ve dostlarının kendisi hakkında düşünceleri de yer alıyor. Kitabın tam adı şöyle: Doğan Ceren, Yorulmaz Bir Düş Yolcusu Mehmet Elbistan, Deng Yayınları, Haziran 2020, İstanbul
Kitapta 20. yüzyılın başlarında, Maraş, Hatay, Halep alanlarıyla, buralarda yaşayan, Kürd, Arap, Ermeni halkların birbirleriyle ilişkileriyle ilgili önemli bilgiler var.
1934 doğumlu Mehmet Elbistan her anlatımında, babası Qoco ile, dedesi Qoco ile ilgili bilgiler veriyor.
“Dede Qoco Ağa, Pazarcık’ta (Maraş) fakir bir aile çocuğu olarak doğuyor. Baba Qoco daha çocukken, kısrağına yüklediği bir yük buğday ile, Elbistan’dan Kabaağaç bölgesindeki köylerine gelmiş. Kısrak, yükselen nehir suyundan geçerken, kısrağın ipini beline bağlıyor. Suyun derin olan kısımlarına geldiğinde düşüyor. Kısrak bunu kıyıya kadar çekiyor ama, bu arada boğulup ölüyor. Daha sonra köylüler cesedini buluyorlar. Tanıyan olmayınca, orada gömüyorlar ve mezarına da ‘kimsesizin mezarı’ diyorlar. Ailesi aylar sonra öldüğünden haberdar oluyor. Ama gidip kemiklerini de getiremiyorlar.” (s. 127)
Dedenin adı Qoco Ağa. Oğlunun, yani Mehmet Elbistan’ın babasını adı da Qoco. Qoco’nun erkek çocuklarının, çocuklarından birinin adı da Qoco.
Yukarıdaki anlatım, ailenin damatlarından, Ali Karaoba’ya ait.
16 Haziran 2003 tarihli Milliyet Gazetesi’nde, ‘Tarihe 1000 canlı tanık/18 başlığıyla bir yazı yayımlanıyor. Bu yazıda, Mehmet Elbistan’ın abisi Dr. Qoco Elbistan, ailesinin geçmişini anlatıyor. Dr. Qoco Elbistan konuşmasında şunu özellikle vurguluyor: “… Oğlumun adı da Qoco. Yani, dedem, babam, ben ve oğlum. Hepimizin ismi Qoco. İsterim ki oğlum da çocuğunun adını Qoco koysun” (s. 107)
Qocolar, Sinemili Aşiretinin üyeleri. Yirminci yüzyılın başları. Aşiret aslında, göçebe, Alevi bir Kürd aşireti. Sinemili Aşireti, Maraş Pazarcık’tan Hatay Hassa’ya kadar yayılıyor.
Babası suda boğunca oğlu Qoco’yu nenesi büyütüyor. Aile 1900’lerin başında Maraş Pazarcık’tan Hatay’a göçüyor. Kırıkhan’a yakın bir alana yerleşiyor. Yirminci yüzyılın ilk çeyreği. Birinci Dünya Savaşı sonları. Qoco Ağa, Fransızlarla mücadeleye katılıyor. Bölge Fransız yönetimi altına girince, Fransızlarla ilişki geliştiriyor. Bu süreç içinde, Fransız yöneticilerin dikkatini çekiyor. Becerikli, cin gibi bir adam. Fransızlar, belirli bir bölgenin sorumluğunu Qoco Ağa’ya veriyor.
Mehmet Elbistan’ın babası Qoco Ağa, okuma-yazma bilmiyor. Fakat önemli tecrübeleri var. Her zaman Kürdçe konuşan, Kürd milli kıyafetleriyle dolaşan bir kişi. Kürd olduğunu bilen, Kürd hak ve özgürlüklerini savunan, Kürdistan’ın güneyindeki mücadelelere de ilgi duyan bir kişi.
Mehmet Elbistan 1934’de, Hatay, Kırıkhan taraflarındaki bir alanda doğuyor. Qoco Ağanın üç erkek, altı kızı oluyor. Hepsini de okutmaya gayret ediyor. Erkek çocuklardan Dr. Qoco Elbistan, Av. Sıtkı Elbistan 1959’daki 49’lar davasında yer alan iki kardeş. Sıtkı Elbistan, Mehmet Elbistan’dan iki yaş küçük. Dr. Qoco Elbistan 4 yaş büyük. Dr. Qoco Elbistan 1930 doğumlu
Veteriner Dr. Nuri Dersimi, 1938’de Dersim’i, Türkiye’yi terketmek zorunda kalıyor. Suriye’ye sığınıyor. Ve Celadet Bedirxan’dan Suriye’de mülteci olarak kalması için yardımcı olmasını istiyor. Türk hükümeti, anında Fransız yönetimiyle ilişki kurarak Nuri Dersimi’nin Türkiye’ye iadesini istiyor. Celadet Bedirxan, bu durumda, takibat altında olduğundan, Nuri Dersimi’ye yardımcı olamayacağını söylüyor. Ama, Qoco Ağa’nın kendisine yardımcı olabileceğini de vurguluyor. Qoca Ağa’yla ilişki kurmasını sağlıyor. Öyle oluyor. Nuri Dersimi uzun süre Qoca Ağa’yla birlikte kalıyor. O zamanlar Qoca Ağa’nın Fransız yönetimi üzerinde önemli bir etkisi varmış. (s.115 vd.)
Fransız yönetimim, Qoca Ağa ve ailesinin Fransa’ya yerleşmesini de istemiş. Qoca Ağa’ya “Sizin kara çadır, karakeçi, odun, kömür işinin sonu yok. Kestiğiniz ormanları hayvanlarınız bitiriyor” diyorlarmış. “Fransa’da sizi istediğinin bir alana yerleştiririz. Fransa’yla Almanya arasında dağlık bir bölge var. İsterseniz oraya da yerleştiririz” diyorlarmış. (s. 21, 24) Ama Qoco Ağa hep kendi bölgelerinde kalmış.
Mehmet Elbistan, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde, Hatay, Kırıkhan yöresiyle ilgili çok dikkat çekici bilgiler veriyor. Şehir nüfusunun % 60-70’ini Ermenilerin oluşturduğunu, şehirde üç kilisenin olduğunu söylemektedir. (s. 18) Komuşmanın başka bir yerinde de şehir nüfusunun % 90’a yakın bölümünü Ermenilerin oluşturduğunu ifade etmektedir. (s. 24)
1915 Ermeni soykırımı döneminde, bu yöreye fazla dokunulmadığını da vurgulamaktadır. Hatay’ın 29 Haziran 1939’da Türkiye’ye katılmasından ve 1942-1944 Varlık Vergisi uygulamalarından sonra Ermenilerin çok büyük bir kısmı oradan ayrıldı. Hatay’ın Türkiye’ye katılması süreci 5 Temmuz 1938’de başlamıştı.
Mehmet Elbistan yurtsever bir Kürd. Her zaman zorda kalan Kürdleri bulmuş, onlara yardım etmeye çalışmış bir kişi. Her zaman, Küdlerin, Kürdistan’ın çıkarlarını korumaya, yükseltmeye çalışmış bir Kürd. Görüştüğü, tanıştığı Kürdlere, çocuklara küçük ebad Kürd bayrağı vermesi, Mehmet Elbistan’ın önemli bir fobisi. Çantasında her zaman, Kürd bayrağı bulundurarak dolaşıyor.
Sanat Enstitüsü Makine bölümünde eğitim görmüş bir kişi. Her işe girmiş-çıkmış bir Kürd. 9 yıl orduda astsubay olarak çalışmış. Ordudan ayrıldıktan sonra ziraat işleriyle uğraşmış, daha sonra Kanada’ya gitmiş, Alaska’da iş makinaları kullanmış, tamir yapmış bir teknik eleman.
Mehmet Elbistan, Celadet Ali Bedirxan’ın, “Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’ne” isimli kitabının basılmasında ve dağıtımında çok büyük rol oynuyor. (s. 42)
Aynı şekilde Dr. Nuri Dersimi’nin Hatıratım isimli kitabının basılmasında ve dağıtımında da büyük rolü var. (s. 115) Bu iki kitabın basılmasında ve dağıtımında Mehmet Bayrak’ın yardımlarını her zaman vurguluyor. Kürdistan Tarihinde Dersim kitabının, birer ikişer getirip dağıtılmasında da Mehmet Elbistan’ın büyük gayreti var. Kitapta bunlarla ilgili mektuplar, belgeler vardır.
2017 yılında, Almanya’da faaliyet yürüten İnsan Hakları grupları, dünyada, baskı altında olan çeşitli halklarla ilgili olarak 50 ağaç dikmiş. Bu ağaçların ikisi Kürdlere verilmiş.
2018 yılında, Ahmet Kani ve Celal Temel hocalarla yaptığımız Almanya gezisinde, Nürnberg’de, Mehmet Elbistan’ı da ziyaret etmiştik. Bize, 2017’de dikilen Barış Ağacı’nı ve Newroz Ağacı’nı da göstermişti.
Bu ziyarette, çok istememize rağmen, Nürnberg duruşmalarının yapıldığı binayı, salonu görememiştik.
Mehmet Elbistan, 1947 ve sonrasında Faik Bucak’ın, Hatay’da hakim olmasından da söz ediyor. Bu sırada, Mela Mustafa Barzani önderliğindeki Kürd hareketi için yardım toplanmasından, ailesinin bu konudaki çabalarından söz ediyor. (s. 40)
Almanya’daki bir toplantıda, Faik Bucak’ın kızı Zozan Bucakla karşılaşmasını da anlatıyor. (s. 41)
Mehmet Elbistan, Hak-Par-PSK ayrışması konusunda, “Bu saf ve temiz Kürdistan mücadelesi verenlerin hayallerini yıktı” demektedir. (s. 92)
Mehmet Elbistan’ın, Duhok ve Nürnberg şehirlerinin, kardeş şehir yapma gibi bir projesi de vardır. Bu konuda ciddi bir çaba içindedir. (s. 93-94)
49’lar Davası
49’lar davası olarak bilinen davada yer alan iki Kürd, Mehmet Elbistan’ın kardeşleridir. Dr. Qoco Elbistan kendisinden büyük, Av. Sıtkı Elbistan ise kendisinden küçük kardeşidir. Dr. Qoco tutuklu, Av. Sıtkı tutuksuzdur. Mehmet Elbistan 49’lar davası ile ilgili olarak önemli açıklamalar yapmaktadır. (s. 97-120) Qoco Ağa ve Mehmet Elbistan bu dava ile, tutuklularla yakından ilgilenir.
Aslika Qadir…
Mehmet Elbistan’la ilgili görüş açıklayanlardan biri Aslika Qadir’dir (s. 159-161) Aslika Qadir’in Almanya’da yaşayan Kürdlerle ilgili bazı düşünceleri dikkate değer düşüncelerdir.
Aslika Qadir, 1945’de, Ermenistan’da Kürd köyü Elegez’de doğmuş. Ezidi bir Kürd’dür. Dengbêjdir. Meryem Xan gibi, Ayşe Şan gibi bir Kürd sanatçısıdır. Ailesinden gelen baskılarla, Erivan Radyosu ile yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle sanatını icra etmekle güçlük çeker. 1982’de eşi vefat edince iki çocuğuyla birlikte Almanya’ya sığınır. Almanya, Aslika Qadir’i Nürnberg taraflarında bir mülteci kampına yerleştirir.
Mehmet Elbistan, bu durumu öğrenince, gidip kendisini kampta bulur. Komkar’a gelip gitmesini sağlar. Kısa zamanda, Almanya’da oturma izin almasında yardımcı olur. O dönemde mülteciler kamptan 30 km. kadar uzaklaşabilirlermiş.
Ağustos 2018’de Moskova’da Kürd Konferansı gerçekleşti. Konferansa, Hejarê Şamîl’in daveti üzerine, İBV mütevelli Heyeti’nden İbrahim Gürbüz’le ben de katılmıştım. Bu ziyarette değerli sanatçı Aslika Qadir’le de tanışmıştık. Şarkılarını da biliyorum. Abdüsselam Akıncı TRT Kürdi’de çalışırken kendisiyle röportaj yapmıştı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden, Kürd Konferansı’na katılım olmuştu. Konferansa katılanlar, Mela Mustafa Barzani’nin 1953’den sonra, Moskova’da kaldığı evi de ziyaret etmişti. Moskova içindeki bu geziye, Aslika Qadir ve arkadaşları da katılmıştı.
Aslika Qadir, Almanya’da yaşayan, Komkar’a gelip giden Kürdlerin, kendi aralarında Türkçe konuştuğunu söylemektedir. Kürdçeyi bilenlerin de Türkçe konuştuğunu söylemektedir. PSK kurucu ve yöneticilerinin de, diğer dernek kurucu ve yöneticilerinin de kendi aralarında Türkçe konuştuğunu ifade etmektedir. Kürdlerin bu tutumunu yadırgadığını belirtir. Aslika Qadir, Mehmet Elbistan’ın, Suriye Kürdlerinden olan ve çok iyi Kürdçe konuşan eşi rahmetli Jale Elbistan’ın da Türkçe konuşmaya başladığını görünce şaşırıp kaldığını vurgulamaktadır. Aslika Qadir’in bu gözleminin çok dikkate değer olduğunu belirtmek gerekiyor.
Bugünlerde, Kürd diplomasisi lafı çok duyuluyor. “Kürdler diplomasiyi geliştirmelidir…” gibi sözler sarfediliyor. İnsan bu tutum karşısında şöyle düşünüyor: Eğer, bu diplomasinin dili de Türkçe’yse, yani Kürdler, Avrupalı siyaset adamlarına, Kürd/Kürdistan sorunlarını Türkçe anlatıyorlarsa, Türkçe’den batı dillerine tercüme yapılıyorsa, bu diplomasinin hiçbir kıymetinin, değerinin olmadığı bilinmelidir. Batılı siyaset adamları, devlet adamları, bunu Kürdlerin yüzüne söylemeyebilir. Ama Kürdler adına söylenenleri kulak ardı edecekleri açıktır. Şöyle düşünürler: “Türkiye’de, Kürdlere, Kürd diline baskı olduğu için Kürdçe konuşmuyorsunuz. Bunu anlamak mümkün. Ama Avrupa ortamında, neden kendi dilinizle değil de size baskı yapan devletin diliyle konuşuyorsunuz? Herşeyi öğreniyorsunuz, neden kendi dilinizi öğrenmiyorsunuz?”
Dil, sadece konuşma, haberleşme aracı değildir. Egemenlik dille üretilir. Türk siyasal sistemine, istediğiniz kadar muhalefet edin, eğer Türkçe konuşuyorsanız, her zaman Türk egemenlik sistemi içindesiniz demektir. Buysa, Kürd/Kürdistan taleplerinizde ısrarlı ve ciddi olmadığınız anlamına gelir.
Diplomasinin dili Almanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca gibi dillerse, bunu birinciye göre daha etkili olduğu söylenebilir. Ama en etkili Kürd diplomasisi, Kürd diliyle yapılan diplomasidir. Kürdçe konuşmaların ilgili dillere tercümesi… Çat-pat Kürdçe de olsa, bu diplomasi çok daha sağlıklı ve geliştirici olacaktır.
Kitabın Hazırlanması
Avustralya’da Sidney’de yaşayan, Dersimli değerli Kürd Rıza Çolpan, Mehmet Elbistan’ı yakından tanıyan bir kişidir. Sık sık Mehmet Elbistan’a anılarını yazmasını salık vermektedir. Mehmet Elbistan ise, “Ben yazmayı beceremem” demektedir.
Bunun üzerine Rıza Çolpan, “Sen yazmayı beceremiyorsan, bu işi yapan uzman bir arkadaş var. Sen anlat, o yazar” der. Kim diye sorulunca da Doğan Ceren’in adını verir.
Rıza Çolpan, daha sonra da Doğan Ceren’i arayarak, Osman Aydın’ın anılarını kaleme aldığı gibi, Mehmet Elbistan’ın anılarını da yazmasını talep eder. (s. 121)
Doğan Ceren, Mehmet Elbistan’la uzun bir söyleşi gerçekleştirir. Daha sonra da , Mehmet Elbistan’ı tanıyan, Mehmet Elbistanla ilişkileri olan 24 kişiyle görüşmeler yapar. Bu görüşmelerde, bu kişilerin Mehmet Elbistanla ilgili düşüncelerini kaydeder. Bu arada, bu anlatılarla, görüşmelerle ilgili mektupları, benzer belgeleri toparlayarak dosyaya eklenmesini sağlar. Dosyada geniş bir fotoğraf albümüne de yer verir.