Sömürge İnsanı Üzerine Notlar
Sömürge insanı artık yeni konumunu özümsemiştir. Sömürgeciyle arasında kurulan yeni bağ ona bunun kaderi olduğunu sürekli olarak anımsatır. Geçmiş, muğlak bir düş olarak hafızasında debelenir. Yeni yaşamında müthiş bir kimlik bunalımı yaşamaktadır sömürge insanı. Bir taraftan insanüstü bir çaba ve kararlılıkla sömürgeciye benzemeye çalışmaktayken diğer taraftan üzerine sinmiş sömürge kokusundan arınma çabasındadır.
Kürdistan’da kimlik bunalımını en derinden yaşayan kesim ise özellikle genç kuşaktır. Sömürge toplumunun en dinamik kesimi olan genç erkek, sömürgecinin yaşamını daha yakından gözlemlemiş, sömürgecinin gücünü daha yakından tanıma fırsatını elde etmiştir. Çoğu kez çalışmak üzere gittiği sömürgecinin ülkesinde gördüğü şaşaalı “güzellikler” karşısında hayranlığını gizleyemez.
Türkiye’nin metropol bir kentine ilk kez giden Kürt erkeği kendisinin bir sömürge insanı olduğunu tüm benliğiyle hisseder. Fakat kısa bir duraksamanın ardından hemen silkinerek bu “küçük düşürücü” hissiyattan kurtulmaya çalışır ve yeni yaşamına adapte olma yollarını arar. Yapacağı ilk iş Türk’ü çok iyi gözlemlemektir. İşte sömürge insanının gözlem gücü kuvvetini bu kaynaktan alır. Metropoldeki Kürt erkeği sömürgecinin dilini olabildiğince düzgün konuşmaya çalışır, çünkü Türk’e benzemesinin ilk adımının bu yol üzerinde olması gerektiğinin bilincindedir.
Metropoldeki Kürt bir süre sonra Türkiye’nin birçok farklı bölgesinden gelen Türk’ten daha iyi Türkçe konuşmaya başlar. Anadolu’dan, Ege’den, Karadeniz’den gelen Türk uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen hala kendi aksanıyla konuşmakta ve bunu bir sorun kabul etmezken, metropoldeki Kürt ise kendisini çok düzgün bir İstanbul Türkçesiyle ifade etmekte ve “başarı”sıyla içten içe gururlanmaktadır.
Diğer yandan Kürt genci yeni tanıştığı metropolde adaptasyon sorununu atlattıktan sonra, buraya birlikte geldiği arkadaşlarından ayrılır ve titizlikle seçtiği yeni arkadaşlarının Türklerden olmasına dikkat eder. Orta vadede hedefi ise sömürgeci ülkeye ait bir kadın bulup onunla evlenmektir. Bu kadını memleketine götürüp böbürlenerek ailesi, akrabalarına tanıtacak, kendisinin artık çok değiştiğini, dünyayı tanıdığını ballandırarak anlatırken takdir edilmeyi bekleyecektir. Artık Kürdistan’da, bu ilkel memlekette kalamayacağını söyleyip bundan böyle karısıyla İstanbul’da yaşayacağını ekleyecektir.
Sömürgedeki genç kadının durumu ise daha parlak değildir. Sömürgeye kitle iletişim araçları girdikten sonra sömürgecinin yaşamını, ailesini yakından tanıma şansı elde eder. Sömürgecinin dili daha estetiktir, çok daha kibardır genç kızın gözünde ve genç bir kız estetik olanı seçmelidir. Bu sebepten olmalı Kürdistan’daki genç kızın erkeğe oranla daha kibar bir Türkçeyle konuşması, Kürdistanlı genç kız Türkçeyi Türk gibi konuşmak için, erkeğe oranla daha büyük çaba içerisindedir. İşi o kadar abartmıştır ki mesela soru eki almış birçok yüklemde tıpkı bir Türk gibi “r” karakterlerini ustaca yutar. Sömürgede yaşayan Kürt erkeği örneğin vaziyetini bildirmek açısından “geleceğim” diyorken, Kürt kadını ise “gelicem” der. Aslında erkeğin kullandığı kelime Türkçe grameri açısından daha doğrudur fakat kadının konuşması onu Türklere daha fazla benzetir. Kadın için önemli olan da bu değil midir zaten?
Diğer yandan Tv ekranlarında sürekli Türk aşk filmlerini izleyen sömürge kadını Türk erkeğinin romantizminden etkilenir ve hayallerinde daima böyle bir aşk arzusuyla yaşar. Kendisine böyle bir ilişki sunamadığı için ise kendisi gibi sömürge insanı olan Kürt sevgilisini sert bir üslupla yermekten kaçınmaz.
Üzerinde durulması gereken diğer sömürge öznesi ise yeni evli Kürt çiftleridir. Bu çift evlilikten sonra Türke benzemeyi sürdürme düşüncesindedir. İlk kararları modern bir aile kurmanın gereği olarak az çocuk yapmaktır. Kendi aralarında çoğu kez Kürtçe konuşan bu çift aileye yeni katılan çocukla asla Kürtçe konuşmaz. Bazen durum o kadar çelişkili bir hale bürünür ki daha önce Türkçeyi öğrenememiş köylü anne çocuğuyla beraber Türkçesini geliştirir.
Çifte asıl zevk veren durum ise çocukların Kürtçe dışında dil bilmeyen büyük anne-babayla karşılaşması olur. Burada devreye girip büyük bir zevkle tercüman rolüne soyunan çiftin, çocuklarının Kürtçeyi anladığını fakat konuşamadığını söylerken yüzlerinde oluşan tebessüm sömürge insanının yabancılaşmasını en iyi şekilde ifade edilmiş halidir. Sömürgenin dili o kadar aşağılanmaktadır ki genç ebeveynlerin olmadığı sırada yaşlı dede-nine torunlarla iletişim kurmak için çoğu kez anlamsız bazı Türkçe kelimeleri bir araya getirme gayreti içerisine girerler. Bir de çocuğun Kürtçe bir kelimeyi anladığını görmesinler, çocuk yeni bir dil keşfetmiş gibi, tuhafça sevinirler.
Günlük yaşamda da sömürge insanı ilginç tavırlar ortaya koyar. Türkçeyi düzgün konuşan biriyle karşılaştığında ona karşı daha kibar olmaya çalışır. İlk kez karşılaştığı biriyle konuşmak için önce onu hızlıca bir süzer, kılık kıyafetine göz gezdirir. Karşısındaki kişi temiz giyimli, düzgün görünümlü biriyse onun Türk olabileceğini düşünerek Türkçe başlar konuşmaya. Sömürgede büyüyen Kürd’ün bilinçaltında bir Türk’ün her zaman düzgün, oturaklı, temiz olacağı algısı yatar. Kendisini, kendi insanını ise daima ikinci sınıf kabul eder. Ülkesine ait hiçbir şeyden memnun değildir. Sömürgecinin her şeyi bildiğini, her şeye gücünün yettiğini düşünür. Sömürgeci eğer gidecek olursa düzenlerinin bozulacağına, kendilerini yönetemeyeceklerine, kaosa sürükleneceklerine inanır. İlk zamanlarda sömürgecinin baskı ve zorlaması ile üzerlerinde oluşturduğu tahakküme artık gönüllü olarak biat etmeye yemin eder sömürge insanı.
___________
Kaynak: www.tükenmezkalem.com