VEDAT TÜRKALİ'NİN ARDINDAN…
Türk yazar Vedat Türkali (1919-2016), 29 Ağustos 2016 Pazartesi günü, saat 06.00'da, vefat etti. Nerdeyse yüz yaşına ayak basacak kadar, yaşadığı kadar yaşamış, yazdığı kadar yazmış, işte yaşlanma sonucu, doğal bir şekilde vefat etti. Allah rahmet eylesin…
Siyasal düşünceleri sol eğilimli olduğundan, bizim bir kısım sol düşünceli Kürtler, kendisine çok büyük hayranlık duyuyor. Özellikle artık Türkçe konuşan, Türkçe yazanlar, daha önceden, biraz da böylesi günler için, kendisiyle çektirdikleri fotoğrafları, güzellemeler eşliğinde sosyal paylaşım sayfalarında piyasaya sürüyor, üzüntülerini ifade etmeye çalışıyorlar. Bu kişilerin, vefat eden veya zor durumda kalan Kürt edebiyatçılarına ilgi göstermedikleri de biliniyor.
Artık Türkçe konuşan, Türkçe yazan insanlarımızın ne kadar Türkçe hayranı, Türk edebiyatı hayranı, Türk yazarlarının hayranı olduğunu tekrar tekrar görüyoruz bu şekilde. Bu kişiler, elbette "demokrat", "solcu" ve "devrimci"dir aynı zamanda. Ama aslında demokratlığı, solculuğu, devrimciliği "Kürtlük"lerine teşmil ettiklerini, bu şekilde Kürtlüklerini perdelediklerini, geri plana ittiklerini, neticede Kürtlüğün kendilerine yüklediği ulusal/milli yükten kurtularak rahatlamaya çalıştıklarını çok iyi biliyoruz. Ne de olsa "Kürtlük zor zanaattır vesselam". Kürtlüğü terk etmede, Kürtlükten uzaklaşmada ve neticede Türkleşme yolunda, Türk solcularıyla beraber olma, harika bir ara duraktır. Henüz nereden, kimlerden oldukları biliniyorken, direkt Türk milliyetçisi olacak halleri yok ya!
Neyse…
2005 yılında, Diyarbakır'da, Bağlar Belediyesi Konferans Salonunda düzenlenen ve iki gün devam eden bir sempozyuma birçok "Türk solu/demokratı" yazarla birlikte Vedat Türkali de davet edilmişti. İki gün boyunca ben de bu etkinliği izledim, konuşmaları dikkatlice dinlemeye çalıştım. Vedat Türkali'yi ilk kez orada duydum, tanıdım. Sözünü ettiğim bu bizim bir kısım Kürt yazar, siyasetçi vs. kişi, Vedat Türkali'ye çok büyük saygı ve sevgi gösterdiler. Bunların arasında Mehmed Uzun da vardı. Diğer birçok tanınan kişinin adını da tek tek sayabilirim ama gerek duymuyorum.
12 Eylül darbesi döneminde Avrupa'ya gitmiş, 2000'li yıllarda Türkiye'de oluşan yumuşama ortamından dolayı ilk Türkiye'ye dönenlerin başında geliyordu Mehmed Uzun. Kürtçe romanları Türkiye'de basılmıştı, Türkçeye çevrilen, basılan romanları vardı artık. Türk gazetelerinde röportajları yayımlanıyordu. "Kürtçeyi, ben edebiyat dili yaptım", "İlk roman yazarı benim Kürtçede" diyordu. O zaman Diyarbakır'da Nobel Edebiyat Ödülü adaylığı için önerilmesi bile konuşulduğunu hatırlıyorum. Mehmed Uzun, birilerini arayarak "Neden beni Nobel'e önermiyorsunuz?" diye kızdığı, fırça attığı günlerdi.
Kürtçe yazmak, Kürtçe edebiyat denince, sadece Mehmed Uzun vardı o zaman. Daha sonra tanınan Kürtçe yazarların adı sanı bilinmiyordu henüz. Bilinenler, henüz çaylaktı. Kürtçe edebiyatta tek kişiydi Mehmed Uzun. En azından Türkler bunu böyle biliyordu.
Sözünü ettiğim konferansta, Vedat Türkali'yi büyük bir saygıyla platforma aldılar bizimkiler. Vedat Türkali, konuşmasında, Samsunda yaşadıkları mahallede sütçülük yapan bir Kürtten, halim selim, kendi halinde, zararsız, mülayim bir Kürtten söz etti önce. Ama ondan sonra, hep Mehmed Uzun'dan söz etti. "Mehmet" diyordu, "gelsin, kendisiyle bir ortak roman yazalım." Konuşmasında hep bu düşüncesini, projesini anlatı. Romanda neler yazacaklarını, nasıl yazacaklarını, hangisinin hangi bölümleri yazacaklarını uzun uzun anlattı durdu Vedat Türkali.
Vedat Türkali, Mehmed Uzun'un Kürtçe yazdığından, Kürtçe edebiyattaki yerinden, hatta "Kürtçeyi, edebiyat dili yaptığından", "Kürtçede ilk roman yazarı" olduğundan tek kelime bile etmedi. Vedat Türkali, bu yönünü karanlıkta bıraktı Mehmed Uzun'un, yok saydı. Vedat Türkali, Kürtlerin ve Kürtçenin inkarından, asimilasyondan, Kürtçe üzerindeki yasaklardan, bundan dolayı Kürtçe edebiyatın oluşamadığından, geç kaldığından da hiç söz etmedi. Bu konulara hiç değinmedi. Sadece Mehmed Uzun ile birlikte yazmayı düşündüğü, tasarladığı romandan, projeden söz etti Vedat Türkali.
Salonda bulunan bütün dinleyiciler, özellikle bizim Kürt kökenli Türkçe yazanlar, Vedat Türkali'nin Mehmed Uzun'la roman yazma düşüncesini, teklifini büyük bir sevinçle, heyecanla, hararetle alkışladırlar.
Bizim Mehmed Uzun da, Vedat Türkali'nin bu ilgisinden, teveccühünden, teklifinden büyük zevk alıyordu. Neşe içinde, heyecanla, işte çok büyük onur duyduğunu, teklifini kabul ettiğini hürmetle bildirdi. Ama ne yazık ki Mehmed Uzun talihsiz bir hastalığa yakalandı ve erken ayrıldı aramızdan. 11 Ekim 2007'de Diyarbekır'de vefat etti. Allah ona da rahmet eylesin. Vedat Türkali'nin projesi, böylece ilerlemedi, kaldı.
Vedat Türkali'nin bu konuşmasına, bırakın alkışlamayı, çok sinirlendim, teklifine çok kızdım. Onu alkışlayanlara da kızdım, tiksindim. Kalkıp herkese bağırasım geldi ama nezaketsizlik edemedim. Yanımda oturanlara dönerek "Bak hele! Başka yapılacak bir iş kalmadı mı? Bir tek Kürtçe yazan yazarımız var, bu adam, onu da Türkçe yazmaya davet ediyor, ayartıyor Mehmed Uzun'u. Şu Türkler var ya!…" dedim. Alkış tutan yanımdaki arkadaşlar hayretle bana baktılar. Kuantum teorisinden söz etmiştim çünkü!...
Vedat Türkali'nin hiç Kürtçe bilmediğine göre, Mehmed Uzun'un da çok iyi Türkçe bildiğine göre, sözü edilen romanı elbette Türkçe yazacaklardı. Bu da, -o zaman ki- Kürtçe yazan tek yazarımızın, "ilk romancımızın" da artık Kürtçe yazmaya fırsat bulamayacağı, Türkçe yazacağı, Türkçe edebiyat dünyasına transfer olacağı anlamına geliyordu. Bunun, Türkçenin yararına, Kürtçenin zararına olan bir durum olduğu, yeni filizlenmeye başlayan modern Kürt edebiyatını sakatlayacağı, durduracağı, gelişimini engelleyeceği çok açıktı. Vedat Türkali'nin ise, bu teklifi bilinçli, şuurlu ve çok ustaca yaptığını, Mehmed Uzun'u Türkçe yazmak için adeta ayarttığını, aklını çeldiğini, o zaman da böyle düşünmüştüm şimdi de öyle düşünüyorum.
Türk solu olmadan yapamayan, Türklersiz yapamayan, onlarsız yemek bile yemeyen, onlara daima en tepede önemli bir kontenjanı her zaman hazır tutan Kürt siyasi örgütleri, partileri, örneğin DEHAP, 2002 seçimlerinde Vedat Türkali'yi aday bile gösterdi.
Kürt damarı henüz sönmemiş, Kürtçenin yaşamasını isteyen, bu yolda mücadele eden kimi arkadaşlar, yazar vs. kişiler, daha çok kendi aralarında yaptıkları konuşmalarda, "Eğer partililer, siyasilerimiz Kürtçe konuşsaydı, herkes, bütün halk Kürtçe konuşurdu" diyerek Kürtçe konuşmadıkları için Kürt örgütlerine, Kürt partilerine, Kürt siyasi şahsiyetlerine sitem ederler hep. Bunu yazmazlar, açıkça söylemezler, kendi aralarında fısıldaşırlar.
Bu konuda benim düşüncem şöyledir. Türklerle beraber oldukça hiçbir zaman Kürtçe konuşamayız, Kürt olarak da kalamayız. Kürt örgütleri, Kürt partileri içerisinde Türkler oldukça, Kürt siyasetinin dili asla Kürtçe olmaz, var olan "Kürt siyaseti" sandığımız siyasetin de asla gerçek anlamda Kürt siyaseti olmaz, mümkün değil. Ve düşüncede Kürt olduğumuzu bilsek bile, pratikte, gerçek hayatta Türklüğü yaşarız, Türkleşiriz en neticesinde.
Birçok kişi Vedat Türkali'nin ardında yazınca ben de bu konuda düşüncemi paylaşmak istedim böylece.