Alevilik Üzerine…
Alevilik, bugün iki anlamda kullanılmaktadır. Yaygın kullanımı Ali taraftarlığıdır. Dördüncü Halife Ali (699-661), Necef’te, camide namaz kılarken, bir Harici tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Dördüncü Halife Ali’nin öldürülmesi, İslam’da ŞİA’nın doğmasına yol açmıştır. 680’de Hz. Ali’nin küçük oğlu Hüseyin’in Kerbela’da Yezid’in askerleri tarafından katledilmesi ve kafasının kesilmesi, ŞİA’nın derinleşmesini ve yaygınlaşmasını sağlamıştır.
O tarihlerden beri İslam’da iki büyük siyasal parti vardır. Sünni İslam, Şii İslam. O tarihlerden beri, Sünni İslam din adamları, Sünni İslam dışında kalan bütün Müslümanlara, Ali taraftarı anlamında Alevi, Aliyyun, Aleviyyun demişlerdir. Bu çerçevede, Zeydiler, (Beş İmamcılar) İsmaililer, (Yedi İmamcılar) Caferiler (Oniki İmamcılar) Nusayriler Alevi olarak anılmaktadır. Bugün, Türkiye’de Alevilik kavramı daha çok bu anlamda kullanılmaktadır. Sünni din adamları, Haricileri de Alevi olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda, bu kavramın çok yaygın bir kullanım alanı vardır.
Alevilik sözcüğünün, ikinci anlamı şudur. Bugün, Alevi olarak ifade edilen dinin, inancın esas adı Rêya Heqîyê’dir. Rêya Heqîyê, İslam’dan çok önceki bir dindir. Mitra kökenli bir dindir ve 4000 yıla yakın bir geçmişi vardır. Rêya Heqîyê’nin Alevi olarak değerlendirilmesi, Rêya Heqîyê’nin de Alevi kavramı içinde değerlendirilmesi elbette çok yanlıştır. Ama bu yanlış, bilinçli olarak ve yaygın bir şekilde sürdürülmektedir.
* * *
Resmi ideolojinin, Alevileri Müslümanlığa asimile etmek gibi bir amacı var. Kürdleri Türklüğe asimile etmek, Alevileri Müslümanlığa asimile etmek resmi ideolojinin çok önemli bir çabasıdır. Burada Aleviler’den kasıt elbette, Rêya Heqîyê inancında olanlardır. Devletin, İslam’ın önemli iki partisinden biri olan Şİİ İslamla elbette bir sorunu yoktur. Burada, resmi ideolojiyi bir kere daha tanımlamak önemli olmalıdır. Resmi ideoloji herhangi bir ideoloji değildir. Devletin, idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideolojidir. Resmi ideolojiyi benimsemediğiniz zaman, eleştirdiğiniz zaman, idari ve cezai yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz.
1994-1995 yıllarında İran’dan Türkiye’ye bir heyet gelmişti. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’e, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan Alevilerle ilgili olarak şöyle demişti: ‘Ya siz Sünnileştirin, ya biz Şiileştirelim’ Burada sözü edilen Aleviler, elbette Rêya Heqîyê inancında olanlardı. O günlerden sonra Türkiye’de Rêya Heqîyê inancında olanların Şiileştirilmesi hızlandı. O zaman, İran’ın dini liderlerinden Ayetullah Şeriat Medari, dönemin, Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş’e de, böyle demişti. (Ali Yıldırım, Alevi Öğretisi, İtalik Yayınları, 2000, s. 176)
Burada Kaygusuz Abdal’ın iki şiirine değinmek gereği vardır. (Kaygusuz Abdal, 14. yüzyılın son yarısı- 15. yüzyılın ilk yarısı)
Kıldan Köprü yaratmışsın
Varsın kullar geçsin diye
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı
İkinci şiir de şöyle:
Bakkal misin teraziyi neylersin
Işin gücün yoktur gönül eğlersin
Kulun günahini tartip neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne
Görüldüğü gibi burada, çok güçlü bir Tanrı eleştirisi vardır. Bu tür eleştirileri ancak, Rêya Heqîyê inancında olanlar yapabilir. Gerek Sünni gerek Şİİ İslam mensubu olanların bu tür eleştiriler yapmaları olası değildir.
‘Horasan’dan Nasıl Geldik?
Burada, Faik Bulut’un ‘Horasan’dan Nasıl Geldik? kitabı üzerinde küçük bir değerlendirme yapma gereğini hissediyorum. Kitabın, ana başlığından sonraki başlığı, ‘Alevilerin Yol Hikayesi’ adını taşıyor.
Faik Bulut, ‘Horasan’dan Nasıl Geldik? ‘Alevilerin Yol Hikayesi’, 4. basım, Kor Kitap, Aralık 2018, İstanbul 472 s.
Burada sözü edilen Aleviler, bu yazının başında vurgulamaya çalıştığımız, Ali taraftarı anlamında, Şİİ İslam’a mensup olanlardır. Faik Bulut, s. 252-253, 269’da bu kesimin Ali yanlıları olduğunu belirtiyor.
İncelemede, Alevi, Şii kavramları birbiriyle özdeş olarak, ‘Şii-Alevi’ şeklinde ifade edilmektedir. ‘Horasan’da Ön Aleviliğin Oluşumu’ başlıklı bölümde (s. 251-293) bu ifade tarzı daha yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ama, incelemede, İran’da Ehl-i Hak (Yarsan) Irak’ta Kakai olarak dile getirilen inanç da, Ali yanlıları arasında incelenmektedir. (Bölüm IX s. 339-431) Bu tutum, şüphesiz doğru değildir. Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai inançları Mitra kökenlidir. İslam’dan çok önceki bir inanç olduğu, Kuzey Mezopotamya kökenli bir inanç olduğu açıktır. Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai inançları, dinleri, Rêya Heqîyê ve Ezidilik, bir ulu çınarın üç dalı gibidir. Daha sonra gelişen, Zerdüşt, Mani, Mazdek, Hurremi dinleri de Mitra kökenlidir. Rêya Heqîyê’nin ve benzerlerinin doğa dini oldukları söylenebilir.
Rêya Heqîyê’nin İslam olmadığını gösteren çok önemli bir olgu, Faik Bulut’incelemesinde de vardır. Tac-ül Arifin Ebül Vefai Kürdi’nin öğrencilerinden, Şeyh Dilo Belincan’a verilen bir şecereden söz edilmektedir. Bu şecerede, Şeyh Dilo Belincan’ın Dersim’e gitmesi ve oradaki halka Mülümanlğı öğretmesi istenmektedir. (s. 371-374)
Bütün bunlara rağmen, Faik Bulut’un, Ehl-i Hak (Yarsan) Kakai gibi inançları Hz. Ali yanlıları ile birlikte değerlendirmesi şaşırtıcıdır. Ama Faik Hoca, buna bir açıklama getirmiyor. Çünkü, Şia, Hz. Ali yanlıları Müslümandır. İslam’ın Şii kesimine bağlıdır. Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai gibi inançlar ise, İslam’dan çok önceki inançlardır. Mitra inancının 4000 yıla yakın bir geçmişi vardır. İslam ise 1400 yıla yakın bir geçmişe sahiptir. Kızılbaşlığın 600, Aleviliğin ise 140 yıla yakın bir geçmişi vardır.
Mazdekiler ve Hurremiler de giysi ve bayraklarında kızıl rengini kullanıyorlardı. Bu bakımdan onlar, surhalaman (kızıl bayraklı insanllar) surjamagan (kızıl giysili insanlar) şeklinde adlandırılıyorlardı. (Merhdad R. İzady, Bir El Kitabı Kürtler, Doz Yayıncılık 2004, İstanbul, ‘dan aktaran Munzur Çem, Dersim Merkezli Kürt Aleviliği, Vate Yayınları, 2011 s. 130)
Ehl-i Hak, (Yarsan) Kakai inancının, Hz. Ali’ye bağlılığını ifade etmesi, İslam’ın baskısı, şiddeti karşısında, yaşayabilmek için kendini öyle gösterme, gizleme çabasıdır.
Munzur Çem, Kermê Dare Dare ra Yeno başlıklı yazısında, (Deng, Sayı 113, Mart 2019, s.67) Ehl-i Hakların, ibadet sırasında, kutsal, saygın saydıkları kişileri anarken, Sey Rıza’nın ismini andıklarını anlatmaktadır. Aynı şekilde, Faik Bulut da, Ehl-i Hakların ibadet sırasında, Sey Rıza’nın adını andıklarını dile getirmektedir. (s. 261)
Rêya Heqîyê
Son yıllarda, ‘Alevilik’ ile ilgili çalışmalar artmaktadır. Bu çerçevede öze dönüş de başlamış, Rêya Heqîyê gündeme gelmiştir. Bu çerçevede, Ahmet Önal’ın, Erdoğan Yalgın’ın, Munzur Çem’in, Dursun Ali Küçük’ün, benzer araştırmacıların yazılarına değinmek gerekir.
Burada, Ahmet Önal’ın yazıları şunlardır: Ahmet Önal’ın yazılarından biri , Rêya Heqîyê, Alevilik, İslam (nerinaazad, 13.12 2018) başlığını taşımaktadır. İkinci yazı ise, Rêya Heqîyê İnancı Mihtra İnancıdır. Müslümanlık, Kızılbaşlık, Alevilik Değildir (nerinaazad, 8.9. 2019) başlığını taşımaktadır.
Ahmet Önal’ın başka bir yazısı, Kürd Aşiretlerinde Alan Koruma (nerinnaazad, 26.12.2019) başlığını taşımaktadır. Diğer bir yazı, Daraldıkça Dersim’den Kopmak ve Kötülük Yapmak (nerinaazad, 1.1. 2020) Bu arada, Ahmet Önal’ın, Musa ve Kitabı Tevrat, (nerinaazad, 14.12. 2019) yazısına da işaret etmek gerekir.
Ahmet Önal’ın şu yazısı da önemlidir:
Ebu’l Vefa Önemli Bir Kırılmadır (10 Eylül 2019, bana gönderilen ileti.) Bu yazıda, Tac-ül Arifin Ebül Vefai Kürdi’nin, (1026 -1107) Sünni İslam Bilginleri tarafından, Bağdad’da sorguya çekildiği, bu sorgu sırasında, Ebül Vefayı Kürdi’nin Rêya Heqîyê inancından taviz verdiği, bundan sonra Rêya Heqîyê inancı ile İslamı birleştirmeye, yakınlaştırmaya çalıştığı, bunun da Rêya Heqîyê’de büyük bir kırılmaya sebep olduğu vurgulanmaktadır. Ebul Vefayı Kurdi’nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında farklı tarihler de vardır. (925-1017) şeklinde bir tarih de vardır.
Erdoğan Yalgın’ın yazıları ise şunlardır:
Yol 1 Sürek Rêya/Raa Heqi İnancı (Kürt Aleviliği)
Kalubeladan Beri Dersim Rêya Heqi İtikadının Antik Kökleri Bölüm 1
Kalubeladan Beri Dersim, Rêya Heqi İtikadının Antik Kökleri Bölüm 2
Bu üç yazı, yazarın, Yol 1 Sürek Rêya/Raa Heqi İnancı Kürt Aleviliği kitabındaki ilk üç yazıdır. (Fam Yayınları, Kasım 2018 İstanbul
Ayrıca bk. Erdoğan Yalgın, Biz tarihimizi, Tufanların Yaşandığı Kutsal Topraklarda Arıyoruz. Erdoğan Gülbahçe’ye verilen röportaj, Dersim Gazetesi, Ocak 2018, Yıl 7 Sayı 75, s. 8-12; Semah Dergisi, Sayı 38, Mart-Nisan 2018, s. 39-44)
Erdoğan Yalgın’ın şu kitapları da dikkate değer:
Dersim’in Gizemli Tarihi 1 Şeyh Dilo Belincan’ın, (Berxêcan) Şeceresi ve Kürt Aşiretleri Fam Yayınları, Mart 2017, İstanbul
Bu kitapta, Şıx Dilo Berxêcan’ın Şeceresi başlıklı yazıda Ebül Vefai Kürdi hakkında yukarıda söz edilen iki farklı doğum ve ölüm tarihleri de yer almaktadır. (s. 96-97)
Dersim’in Gizemli Tarihi 2 Şıx Deli Berxêcan Ocağı, ve Pilvank Aşireti Tarih, Folklor, İnanç, Coğrafya, Fam Yayınları, Mart 2017 İstanbul
Erdoğan Yalgın, Kürd Aleviliği, I, Fam yayınları Ekim 2019)
Munzur Çem’in yazıları, kitapları ise şöyle:
Dersim Merkezli Kürt Aleviliği, Vate Yayınları, 2011 İstanbul
Dersim’de Alevilik, Peri Yayınları, 1999, İstanbul
Hewraman-Dersim Sırrı, İBV, İstanbul, 592 sayfa
Kermê Dare Dare ra Yeno, (Deng, Sayı 113, Mart 2019, s. 64-78)
Dursun Ali Küçük’ün incelemesi ise şöyle:
Hak Yolunda Hakikate Ermek, Alevilik, Rea Haq-Hak Yolu-Yarsan-Kakailik-Ezidilik-Ezdan-Yezdahi: Yezdan, Pel Yayıncılık, Aralık 2019 İstanbul Temel Sorun
Temel sorun, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan Rêya Heqîyê dininde, inancında olanların, Şİİ İslam’ın bazı kavramlarıyla, ritüelleriyle yaşamaya başlamalarıdır.
Ali, Hasan, Hüseyin, Kerbela, Zülfikar, Fatıma Ana, Ehlibeyt, Oniki İmam, İmamet, Evladı Resul gibi kavramlar Şii İslam’ın kavramlarıdır. Bu kavramlar etrafında gelişen, yaşanan birçok ritüel vardır. Bu kavramların, ritüellerin Rêya Heqîyê inacındaki insanları nasıl etkilediği, bu etkinin ne zaman başladığı, nasıl geliştiği, günümüzde nasıl yaşandığı çok önemli sorunlardır. Daha önceki yazılarda bu konu üzerinde durulmuştur.
Devlet, bugün, Alevi olarak dile getirilen Rêya Heqîyê inancındaki insanları, aileleri Sünni İslam’a asimile etmek için çok çaba sarfetti. Gelinen aşmada Şİİ İslam’a asimile yaşandığını söylemek mümkündür. Örneğin, bugün, Dersim’de, Rêya Heqîyê doğa dini inancı da yaşamaktadır. Oniki İmamcılık da yaşamaktadır. Dağlara, sulara, ağaçlara, hayvanlara vs. saygı doğa dini inançlarıyla ilgilidir. Dağlardaki, suların başındaki ziyaretlerde, kutsal bir kişini ikamet ettiğine inanılır. Hz. Ali’ye bağlılık, Zülfikar’a bağlılık, ‘Musa Kazım’dan geliyoruz’, ‘Kökümüz İmam Ali Rıza’ya dayanmaktadır’ gibi sözler de Şii İslam’ı görünür kılmaktadır. Ama, Rêya Heqîyê’nin Şii İslam’a asimile süreci de çok yoğun ve yaygın bir şekilde devam etmektedir. Bugün, Alevi olarak anılan Rêya Heqîyê inancındaki kişilerin, Hz. Ali’ye, İmamlara, Zülfikara, Hz. Hüseyin’e, Kerbela’ya, Ehlibeyt’e bağlılığını görenler şöyle demektedir. ‘Esas sorun Hz. Ali’yi sevmekse, biz Hz. Ali’yi daha çok seviyoruz.’
Devlet, bu kişilere, ailelere şunu da söylemektedir. ‘Hz. Ali Camiye giderdi, namaz kılardı. Siz neden camiye gitmiyorsunuz, namaz kılmıyorsunuz? Camiye gidin, namaz kılın…’ Devletin bu anlayışı ve teklifi yok sayılamaz. Bu bakımdan Rêya Heqîyê inancında olanların, Hz. Ali ile, Hz. Hüseyinle, İmamlarla ilişkilerini gözden geçirmeleri gerekir.