zazaki.net
27 Teşrîne 2024 Çarşeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
19 Nîsane 2012 Panşeme 15:11

Bingöl Üniversitesi’nde Neler Oluyor?

Roşan Lezgîn

Bingöl Üniversitesi Öğrencileri Derneği (BÜÖ-DER) üyeleri, 6 Aralık 2009 tarihinde Diyarbakır’da katledilen Dicle Üniversitesi Matematik Bölümü 3. sınıf öğrencisi Aydın Erdem’i anmak için 02 Aralık 2011 tarihinde Bingöl Üniversitesi yönetimine dilekçe ile başvuruyorlar. Yönetim, olumlu yada olumsuz kendilerine herhangi bir cevap vermiyor. Ancak güvenlik şefliğinden “Yasadışı slogan atmadığınız müddetçe yürüyebilirsiniz” şeklinde izin aldıktan sonra 06 Aralık 2012 tarihinde Üniversite dışında yasal bir şekilde anma etkinliklerini gerçekleştiriyorlar.

Bunun üzerine Bingöl Üniversitesi, etkinliğe katılan (etkinlik yapılırken yoldan geçenler dahil) 80 kadar öğrenci hakkında soruşturma başlatıyor. Öğrencilerin tek tek ifadesi alınıyor. Öğrencilerin tümü aynı ifadeleri vermelerine rağmen, tam final öncesi bir dönemde, 03 Nisan 2012 tarihinde 80 kadar öğrenciye çeşitli cezalar veriyor. Örneğin, 10 öğrenciye uyarı, 5 öğrenciye kınama, 3 öğrenciye 12 gün, 42 öğrenciye 15 gün, 1 öğrenciye 1 ay, 1 öğrenciye 4 ay ve 3 öğrenciye de 6 ay okuldan uzaklaştırma cezası veriyor.

Cezalar açıklandıktan sonra, 08 Nisan 2012 tarihinde Bingöl EĞİTİM-SEN binası önünde toplanan yüzlerce öğrenci, Bingöl Üniversitesi yönetimi tarafından öğrencilere verilmiş bu haksız cezaları bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruyorlar. (bakınız: http://www.bingolhaberci.com/haber-Rektor-Baydasi-protesto-ettiler-3700/)

Bunun üzerine MHP Bingöl il başkanı, “Bingöl Üniversitesi Rektörü Giyasettin Baydaş ve ekibini gururları” olarak, basın açıklamasını yapan öğrencileri de “bunu hazmedemeyen terör grupları” olarak adlandırarak öğrencileri cezalandıran Bingöl Üniversitesi yönetimini destekleyen bir basın açıklaması yayınlıyor. (bakınız: http://tavz.net/index.php?git=news&op=view&id=mhp039den-rektor-baydas039a-tam-destek) Yine, Bingöl Üniversitesi bünyesinde faaliyet yürüten, Bingöl Üniversitesi Güneşin Doğuşu Derneği, anti-Kürt ve anti-demokratik faaliyetleri bulunan kimi çevreler, “Bingöl’de huzur olsun” temalı bir basın metni hazırlayarak, aralarında Türk Eğitim Sen, Bingöl Şehit Aileleri ve Gaziler Derneği, Alperen Ocakları, TAVZ-DER, Buhara Vakfı, Bingöl Kuran Kursları Derneği gibi kimi dernekler de bu yönde bir bildiri yayınlıyorlar. (bakınız: http://www.bingolgazetesi.com.tr/haber/20120416/12739/59-stk-dan-huzur-icin-ortak-bildiri.html)

Bildiri metninde, Bingöl Üniversitesi ve uygulamaları abartılı bir şekilde övüldükten sonra, “2007 yılında ilimize üniversitenin kurulması ise hepimizi derinden memnun etti. Bugün itibariyle Bingöl Üniversitesinin çok hızlı gelişerek emsalleri arasında fark oluşturduğunu memnuniyetle müşahede ediyoruz.” denilmektedir. Hakikaten bunca derneğin, kalkıp Bingöl Üniversitesi’nin anlatılan abartılı faaliyetlerine “müşahitlik” yaptıkları inandırıcı mı? Basın açıklamasında belirtilen görüşlerin de, bunca dernek veya ocakların, örneğin Kuran Kursu’nun veya Diyanet Genç Spor Kulübü Derneği’nin görüşleri olduğu veya bütün bu derneklerin bildiride yayınlanan siyasi göndermeleri anlayabileceğini sanmak da çok zor. Bildiride “Üniversiteyi siyasal ve ideolojik mülahazalar içine çekmeye yönelik gayretlerin insanımıza zarardan başka bir şey kazandırmayacağına gönülden inanıyoruz. Bingöl Üniversitesinin bugüne kadar huzur içinde faaliyetlerini icra etmesi ve hızlı bir gelişme göstermesi bizleri memnun etmektedir. Ancak, bu huzur ortamını baltalayan ideolojik yaklaşımların ve politik mülahazaların Bingöl kamuoyunda tasvip bulmadığı da herkesçe bilinmelidir. (…) dışarıdan müdahalelerle Bingöl Üniversitesini kaos ortamına sürüklemeye çalışan, ideolojik ve politik amaçlarla huzur ortamını bozma gayretinde olan her kesime, tutum ve davranışlara karşı seyirci kalmak yerine inisiyatif kullanarak, vicdanî ve kalbî duyarlılığımızı gösterip sosyal barıştan yana açık tavrımızı tüm Bingöllülerle paylaşıyoruz.” denilmektedir.

Gerçi daha sonra kimi imzacı dernekler, kendilerine gönderilen metin ile yayınlanan metnin farklı olduğu konusunda kamuoyuna açıklama yaptılar. Örneğin, Bingöl Doğramacılar Mobilyacılar ve Keresteciler Odası Başkanı Saim Yayan, “imza attığımız söz konusu bildiri ile basında yer alan bildirinin farklı olduğunu (…) söz konusu basın açıklamasında ise destek istenirken genel olarak Bingöl’ ün huzuru ve üniversitenin gelişmesi ile ilgili müspet temennilerden bahsedilmişti. Bu sebeple tamamen iyi niyetle kurum olarak bizde söz konusu metne imza atmayı uygun bulmuştuk. Fakat haberin muhtevasını basında görünce bu iyi niyetli desteğimizin üniversiteden uzaklaştırma cezası alarak mağdur edilen bazı öğrencilerle alakalı gelişen bir takım ideolojik olaylara farkında olmadan taraf olduğumuzu üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız” diye basına açıklama yapmak zorunda kaldı. (bakınız: http://tavz.net/index.php?git=news&op=view&id=flas-59-stk039dan-1039i-imzasini-geri-cekti)

Bildiriyi hazırlayan Bingöl Üniversitesine bağlık dernek ve gerçekten imzalamış olan diğerlerine sormak gerek. 80 kadar öğrenciye, daha doğrusu, zor-bela üniversite sınavlarını kazanarak okumak isteyen yoksul Kürt çocuklarının, aynen kendileri gibi diğer yoksul bir Kürt öğrenci olan Aydın Erdem’i katledilmesi yıldönümünde barışçıl bir şekilde, hiç kimseye herhangi zarar vermeden, kendi aralarında masum bir şekilde andıkları için cezalandırması tamamen “ideolojik ve politik mülahazalar”dan kaynaklı değil mi? Bildiride “sosyal barıştan yana açık tavrımızı tüm Bingöllülerle paylaşıyoruz” deniliyor. Bunun, “huzurla” yada “sosyal barışla” ne alakası var? Bingöl Üniversitesi kışla mı? Asayiş bürosu mu? Devlet Güvenlik mahkemesi mi? Bunca öğrenciyi cezalandırmak nasıl “sosyal barışa” veya “huzur”a hizmet etmektedir? Kaldı ki, imza toplarken hazırlanan metin ile basına açıklanan metnin farklı olması, böyle bir düzenbazlığa başvurmak ahlaki mi? Bunca derneği, insanı kandırmak akademik bir kurumun içler acısı halinin veya tamamen ideolojik-politik (Türkçü-devletçi) tavrının alenen beyan edilmesi, dışavurumu değil mi?

Üniversite askeri kışla değildir, akademik araştırma ortamdır. Öğrencilerin, Bingöl’de, çevrelerinde veya dünyanın herhangi bir yerinde olup biten her şeye ilgi duymaları, gelişen her türlü konuyu tartışmaları, görüş belirtmeleri, tavır almaları son derece doğal değil midir? Dünyanın herhangi bir yerinde yaşayanların da Bingöl’de olup bitenlere ilgi duyması, duyarlı olması, görüş belirtmesi, tavır alması da son derece doğal değil midir? Bunun “dışarısı” veya “içerisi”nin sınırları nedir ki? Bingöl ayrı bir Cumhuriyet mi? Üniversite, robotvari, itaatkâr, biat etmiş sessiz çocuklar mı yetiştirecek? Huzur ortamı kışla düzeni mi? Polis, asker ve mahkemelerin bastırdığı kışla şehir mi? Kaldı ki gerçekten sivil toplum kurumları (STK) olanlar, nasıl böyle bir şeyi tasvip eder, destek çıkar? Kuran Kursu, Alperen Ocağı vs. türü yapılar nasıl sivil toplum oluyorlar? Kuran Kursu’nun böyle bir bildiriyi imzalaması veya dağıtması ne anlama geliyor? Haksızlığa karşı değil de haksızlıktan yana tavır alarak sivil toplum olur mu?

Dindarlık kisvesi altında olsa bile, değil Cumhuriyet döneminde ta Osmanlıdan bu yana devletçi görüşler, devlet eksenli politikalar hiç bir zaman halk arasında yer bulamadı. Örneğin, Bingöllü (Gonîg-Kanîreşli) Mela Selîm önderliğinde gelişen Kürt hareketi 1914’te Bitlisi ele geçirir. Zamanın Osmanlı hükümeti Van, Muş, Erzurum ve Diyarbakır’dan üç fırka asker toplayarak, Bingöllü Mela Selîm ve Hizanlı Şeyh Şehabedîn’e bağlı kuvvetlerin üzerine salar ancak başarılı olamaz. O dönemlerde Kadirî tarikatı Kürtler arasında çok güçlüdür. Muş Bulanık’ta oturan Kadirî tarikatının güçlü şeyhi Şeyh Abdurrahim Taqî, devletten gelen teklif üzerine, devletçi politikalar doğrultusunda müritlerini toplayarak orduyla birlikte Bitlis’e yürüdü. Bitlis, Bingöllü Mela Selîm ve Hizanlı Şeyh Şehabedîn’in elinden alındı ama bu olaydan sonra Kadirî tarikatı Kürtler arasında eridi, yok oldu gitti.

Burada şunu demek istiyorum. Zulümden yana olan, daha doğrusu devletçi politikalar, görüşler, ocaklar halk içerisinde, hele Kürt halkı içerisinde hiçbir zaman yer edinemezler. Bingöl Üniversitesi, Rektör Giyasettin Baydaş ve çevresindeki sözüm ona akademik personel yaptıklarıyla, MHP ile, Alperen Ocakları ile kol kola ne akademik anlamda ne ahlaken ne de vicdanen hiçbir zaman Bingöl’de halkın gönlünde yer alamazlar. Hele hele kimi iyi niyetli sivil toplum kurumlarının imzalarını düzenbazlıkla alarak yaptıklarını haklı göstermek bir yana gerçek yüzlerini alenen göstermekten öte bir şey elde etmedikleri de ortadadır. Devletçi düşünceler, devletçi ideolojiler, devlet kaynaklı anti-Kürt tezler de hiçbir zaman Kürtler arasında yer bulamazlar.

Na xebere 7490 rey wanîyaya
ŞÎROVEYÎ
Tavz.Net
Veysel Çeliker
Rektörün Biri Kuyuya Taş Atmış…
18-20 yaş arası gençlerin demokratik haklarını kullanarak yaptığı bir protesto neticesinde rantlarından ve güçlerinden bir şeyler kaptırma korkusuna girenlerin akıl almaz, mantık dışı davranışlarını ve açıklamalarını insanlığımdan utanarak izliyor ve dehşete düşüyorum.
Zulme rıza gösterenin, zalimle eşdeğer olduğuna inanan bir dinin mensubu olarak ve “Başkasına olan kininiz sakın ola ki sizi adaletsizliğe sürüklemesin” ayeti kerimesini rehber kabul eden biri olarak Allah’ın affına sığınıyorum.
Elimi kalbimin üstüne koyduğumda toplumsal rezilliğimizin gözlerimden akmasına sebep olduğu gözyaşlarımın kalbimin derinliklerinden koptuğunu hissediyorum.
Ey Allah’ım sen İnsanı nasıl yaratmışsın böyle!
Çıkar ve menfaatleri uğruna nasıl olurda insan bu kadar çirkefleşebilir. Yüzü nasıl olurda kızarmaz.
Sırf ideolojik gerekçeler ve menfaat yüzünden başkasının hakkının yenmesine nasıl razı olunabilir?
Neden Kraldan çok kralcı olunur. Kralın hesap vermesi gereken yerde neden Kralcılar hemen ön tarafa atlar...
—70 Genç Ceza Aldı: Uzaklaştırılan bu gençlerin bir ailesi olduğunu, uzaklaştırılan öğrencilerin bir psikoloji olduğunu ve en önemlisi bölücü olduğunu iddia ettiğiniz bu gençleri hepten kaybettiğinizi biliyor musunuz?
— Mobbing iddialarıyla gündeme gelen Yard. Dç. Dr Zülküf Kılıç hocamızın İslami hassasiyet taşıdığını ve kendisine Mobbing uygulayanlarında sözde İslami bir misyon taşıdığını biliyor muydunuz? Bu demek biliyor musunuz?
Gösterilen refleks ve baskılar ideolojik kaynaklı değil tamamen güç ve hâkimiyet kurma amaçlıdır.
— Baydaş’a destek evren 59 Stk 70 civarı öğrencinin cezalandırılmasını onaylayarak “EVET” demiştirler.
Bu Stk’lara önerim büyük bir plaket yaptırarak Baydaş’ı öğrencileri cezalandırdığından dolayı ödüllendirsinler.
Böylece görevinizi tam olarak yapmış olursunuz.
Bu Stk’lar bilmelidirler ki, taraf olmuşlardır.
— Rektör Baydaş, 59 Stk’nın kendisini desteklemesi karşısında kılını bile kıpırdatma ihtiyacı hissetmiyor. Aranızda Bay Baydaş’ın bu Stk’lara teşekkür ettiğini duyan var mı? Stk’lar da kendilerine verilen değeri anlamıştırlar inşallah...

—YARGI YOLUNUN AÇIK OLMASI ZULMETME HAKKINI VERMEZ
Bir kısım Stk’ların Rektör Baydaş’ı destekleyen açıklamaları okumuşsunuzdur. İlk gün Tavz.Net internet sitesinde göremedim.
Öğrendiğim kadarı ile açıklama Tavz.net internet sitesine gönderilmemiş. Üniversitenin de Tavz. Net’e kısmi bir boykotu olduğunu biliyorum.
Yapılan açıklamada gösteri yapılması yerine yargıya başvurulması istenmiş.
Öncelikle yargı yolunun açık olmadığını söyleyeyim. Rektör Baydaş’ın yargılanması için YÖK’ün onayına ihtiyaç vardır. Hal böyle olunca yargı yolunun açık olduğuna iddia edenlerin tribüne oynadığını belirtmek isterim.
Ayrıca yargı yolunun açık olması hiçbir kişi ve zümreye insanlara zulmetme,baskı uygulama hakkını vermez.
Oh Ne ala!
Zulmet, yıprat, baskı uygula ve sonra çıkıp de ki “yargı yolu açık”…
Yargı’dan önce sizin vicdanınız nerede beyler?
ŞEYHLERİN YERİNİ PROFLAR MI ALIYOR?
Eskiden Şeyler bir hata yaptığında bunu söylemek mümkün değildi.
Şeyh ne yapsa doğru yapardı.
Birileri de “Şeyh gibileri olmasa bu din nasıl ayakta durur”, diye prodoganda yaparlardı.
Bu yüzdendir ki kimse çıkıp ta itiraz edemezdi.
Hatta Şeyhler kendi çocuklarını okutur, başkalarının çocuklarının okumasını haram kılarlardı.
Biliyor musunuz, Allah’ın helal ve haram kıldıklarının yerlerini değiştirmek “Şirk” sayılmaktadır… Devamını söylemeyeceğim…
Bazı arkadaşlarımızda Rektör’ün devletin imkânlarını kullanarak Zaza diline verdiği önemden yola çıkarak korunması ve desteklenmesi gerektiğini iddia ediyorlar.
Bu noktada “Başkasına olan kininiz sakın ola ki sizi adaletsizliğe sürüklemesin” ayeti kerimesini hatırlatıyorum.
Rektör’ün Zazaca’ya devletin imkânlarını kullanarak katkı sunması onun hatalarının görmezden gelinmesi gerektiği anlamına gelmez.
Kaldı ki Zaza dili, Rektör’ün “Zazaca, lehçedir veyahut dildir” söylemiyle de değerinden bir şey kaybetmez.
Ve Mark Twain’in “Kişilere hatalarını söylemezseniz, hatalarını hüner zannederler” sözünün de altını çiziyorum.
Baydaş hatalarını hüner zannetme yolunda emin adımlarla yürüyor. Birilerinin çıkıp “kardeşim sen hata yapıyorsun” diyebilmesi lazım...

BAŞKALARININ ÇOCUĞUNA ENGEL OL, KENDİ ÇOCUĞUNU YAŞAT…Bu slogan eski şeylerin yaşam felsefesiydi. Yıllarca bu parola ile yola çıkıp halkı sömürdüler. Bingöl’de de eski şeyhlerin modern (!) versiyonlarına rastlıyoruz. Milletin kızı (... ... gibi) hakkı olanı alamazken bir de bakarsınız ki kendi çocuklarını 3 kez işe alırlar.
Aslında benim söyleyecek çok şeyim var.
Sakın benim bu yazıları çok hür bir ortamda yazdığımı düşünmeyiniz.
Tehditler almadığımızı, baskı yapılmadığını, birilerinin üzerimize salınmadığını zannetmeyiniz. Öyle iğrenç şeyler yaşadım ki bir gün anlattığımda eminim sizlerde iğreneceksinizdir.
Neden anlatmadığımı da gelince, biliyorum ki kimse arkamda durmayacak ve şahitlik etmeyecektir. Şayet şahitlik edecek cesur insanlar olsaydı…
Neyse en büyük adalet Allah’ındır…

REKTÖRLER KALICI DEĞİL, ALIŞKANLIKLAR KALICI
Rektörler o makamın ebedi olmadığını iyi biliyorlar mı bilemiyorum?
Ama bizim alışkanlıklarımızın değişmeyeceğini çok iyi biliyorum.
Baydaş gidince yerine gelenin etrafında kümeleşecek ve yağ yapacağız.
Sonra “Walla Rektörüm sen çok iyisin, eski rektör çok zalimdi, iyiki gitti. Biz zaten seni destekliyorduk” diyecekler.
Anlayacağınız ortaçağ zihniyeti yaşamaya devam edecek.
Rektör köşesine çekildiğinde kimse onu sormayacak. Rektörde “benim bu insanlara çok faydam dokundu. Hepsi nankörmüş, yazıklar olsun” diyecektir…
İşte o gün geldiğinde kendisine en büyük saygıyı gösterecek ve merhametle yaklaşacak olanlarda bugün kendisini medeni bir şekilde eleştirenler olacaktır…
Görüştüğüm bir Stk yetkilisi de imza atmalarının sebebi olarak “İşimiz Düşer” kelimesini gösterdiğine göre siz düşünün artık.
İşinin düşmeyeceği günlerde neler yapar siz düşünün artık…

VEYSEL ÇELİKER
Anadolu Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Sendikası İl Yetkilisi
celikerveysel@hotmail.com
19 Nîsane 2012 Panşeme 18:34
DÜŞÜNCEYE DÜŞÜNCE İLE KARŞILIK VERİLMELİ
cuma özusan
Bingöl Üniversitesinin -yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre- farklı düşüncelere tahammülü yoktur. Modern, demokratik, seküler bir toplumda hepimiz bir arada yaşamak mecbuıriyetindeyiz. Bizim düşüncemizde olmayan insanları baskı ile sindirmeye çalışmak gericiliktir, çağdışılıktır. Kimseye zarar vermedikçe bırakın öğrenciler düşüncelerini dile getirsin ve beğenmediklerini protesto etsin. Bundan zarar çıkmaz. Zarar, açıklanmayan ve bastırılan düşüncelerden çıkar. Fikriniz varsa fikirle karşı çıkın. Düşünceye kelepçe vurulamaz. İnsanların düşüncelerinden dolayı kınandıkları, yargılandıkları, cezalandırıldıkları devir artık kapansın. Hep birlikte yaşayalım. Selamlar.
19 Nîsane 2012 Panşeme 17:56
YASAKLARI DEĞİL, ÖZGÜRLÜKLERİ
Doğan Karasu
BİN-DER (Bingöl Sosyal, Kültürel Ve Ekonomik Kalkınma Derneği) Başkanı Doğan KARASU: ‘Küçük iken yeğenlerim uyumadıkları zaman anneleri : ‘Çabuk gözlerinizi kapatın, yoksa ‘hacının ayakları’ gelir sizi yer’ derdi. Çocukları ‘hacının ayakları’ ile korkutarak uyuturdu. Oysa hacının ayakları sıradan insan ayaklarıydı, o ifade bir ayak oyunuydu ve çocuklar bu gerçeğin farkında değildi. Bingöl’de bir süredir : ‘Huzur kentiyiz, dışarıdan destekli, ideolojik ve politik mülahazalarla çalışmalar yapan, Bingöl’ü karıştıran guruplar ve kesimler var’ algısı ve fikri topluma ‘muhteremce’ pompalanıyor. Patolojik, paranoyak bir ruh hali bu düşüncenin besleyicisi değil ise durum daha da vahimdir. Devletçi hurafe anlayış, güvenlik fetişizmi ile toplumsal dinamikler stabilize ediliyor demektir. Her iki durumda Bingöl’ün hayrına değildir’ dedi.
BİN-DER BAŞKANI KARASU: ‘Devlet bir çok kesim için bir hurafedir. Bu ruh haline hiç yabancı değiliz. Devletçi vesayetin, kurumlar oligarşisinin baskın olduğu dönemlerde üç tarafımız deniz, dört tarafımız düşmanla çevrili, herkes kaos çıkarmakla görevli güvenlik paradigması bu ülkede vesayet sistemini ayakta tutan en temel güçtü. Geçmiş dönem kurumlar oligarşisi gücünü bu paradigmadan alıyordu. Üniversitelerdeki keyfi uygulamalar, düşünce ve inanca müdahale refleksi bu anlayışın sonucuydu. Ülke tehlikede, rejim tehlikede biz demokratik olmayan, insan hakları ihlali anlamına gelebilecek uygulamaları bir hak olarak görüyoruz dediler. Nur SERTER’in ikna odaları, oluşturdukları baskı düzeninin gerekçesi ile Ğıyasettin BAYDAŞ ve ekibinin yaptığı işlemin gerekçeleri farklı değildir. Nur SERTER’i destekleyen Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği vb. ile Ğıyasettin BAYDAŞ’ı destekleyen Bingöllü Sivil Toplum Örgütlerinin gerekçeleri farklı mıdır? Merak ediyorum: Basın açıklamasını yapan gençler başörtüsüne özgürlük istiyoruz diye açıklama yapsaydı ve bu cezaları alsaydı Bingöllü Sivil Toplum Örgütleri aynı desteği Sayın BAYDAŞ’a verirler miydi? Vicdan sahibi olmak, haktan yana olmak, adaletten yana tavır koymak Bingöl’de kolay değil ‘, dedi.
BİN-DER BAŞKANI KARASU: ‘Üniversite öğrencileri taşkınlık yapmadan basın açıklaması yapmış. Her yerde basın açıklamaları yapılır. Bundan daha doğal ne olabilir ki? Bunun cezası, cezayı verecek kurum bellidir. Sözgelimi ben bir basın açıklaması yapsam, bu basın açıklamasını belirlenmiş yer dışında bir yerde yapsam bana cezayı Bingöl Üniversitesi mi verecek? Suç işlenmişse memleketin kolluk kuvvetleri var, mahkemeleri var. Bingöl Üniversitesi yönetiminin basın açıklamasından dolayı öğrencileri cezalandırmasının gerekçesi olamaz. Bu haksız, hukuksuz demokratik değerlere uymayan uygulamanın savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Bingöllü Sivil Toplum Örgütlerinden beklentimiz şuydu: ‘Bu üniversite bu ülkenindir, bu çocuklar bu ülkenin çocuklarıdır. İzmirlisi, Edirnelisi, Hakkarilisi, Artvinlisi bu ülkenin rengidir, bu ülkenin zenginliğidir. Herkes konuşsun, kendisini Bingöl’de yaşatabilsin. Her türlü fikir konuşulabilmeli, konuşulduğu için kimse ceza almamalı. Fikirlerini açıklayanlara ceza verenleri mahkum ediyoruz’ demekti. Bingöl Üniversitesi bilim yuvası olsun. Tüm fikirlere açık, tüm görüşlerin kendisini açıkça ifade edebildiği, bir renk olarak kendilerini yaşatabildiği bir kurum kimliğini kazanmalıdır. İnsanları hak arıyorlar diye ‘huzuru bozuyorlar, dışarıdan destekliler’ vb. fişleyerek, ötekileştirerek, onlara haksız ve yersiz cezalar vererek ve bunun için kurumların desteğini almaya çalışarak hiç kimse yaptığı haksızlığı meşrulaştıramaz’, dedi.
19 Nîsane 2012 Panşeme 17:14