zazaki.net
24 Teşrîne 2024 Yewşeme
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
10 Oktobre 2014 Îne 12:36

ÇAĞRI!

Roşan Lezgîn

Son birkaç gündür olup bitene, özellikle toplumun hâleti rûhiyesi açısından bakıldığında, korkunç bir durumla karşı karşıya olduğumuz gerçeği ortadadır. Böylesi vahşet dolu karanlık günlerde bir şeyler yazıp söylemenin bir anlamı var mı, emin değilim.

Kürtler, günümüz dünyasının en mazlum, en ezilen milletidir. Bu durumun başlıca nedeni: Kürtlerin kendi içyapısındaki yanlışlıkları ve kendilerini çevreleyen üç milletin Kürtlere yönelik zalimane muamelesidir. Kürtlerin bu acı durumdan çıkmalarının yolu, birbirlerine yönelik davranışlarından, içyapılarından kaynaklı yanlışlıklardan uzak durmaları ve devletleşme gibi sağlam bir yapının sahibi olmalarıdır en önce. İkincisi, Kürtleri baskılayan milletlerin ya kendiliğinden yumuşamaları ya da Kürtlere yönelik baskılarının bir şekilde geriletilmesidir.

Kürtlerin her ferdi ve özellikle Kürt örgütlerini yönetenlerin, en önce halka ve birbirlerine yönelik söylemlerini yumuşatmalarını, Kürtler arasında kin ve düşmanlık tohumlarını ekecek davranışlardan, zehirli dilden vazgeçmelerini, örgütsel ve ideolojik pencereden değil, millet ve insaniyet penceresinden bakmalarını diliyorum.

Kürt milletinin huzura kavuşmadığı bir ortamda, egemen milletlerin de huzur içinde olamayacağı ortadadır. Bundan dolayı bir Kürt olarak en önce egemen milletin aklıselim sahibi fertlerine çağrım, Kürtleri baskılayan, Kürtlerin var olan kötü durumlarını daha da beter hale getiren zihniyetin değişimi ve politikanın geriletilmesi için ellerinden ne geliyorsa esirgememelerini, özellikle yönetici tabakanın Kürtleri aşağılayan söylem ve davranışlarından artık vazgeçmelerini diliyorum.

Son birkaç günde gelişen çok acı olayların, asıl olarak tarihin çok ağır bir sıkıntısı olan Kürt milletinin durumundan kaynaklandığı açıktır. Ama Türkiye’yi yöneten bugünkü kadroların da bunda çok büyük payı vardır. Elbette ateş altında ve feryatlar içindeki yaralı Kobani’nin durumuna yönelik Türk devletinin genel tavrı, biz Kürtlerde asla unutmayacağımız çok ağır bir hal, büyük bir kırılma ve öfke meydana getirmiştir. Örneğin, altmış yaşında torun sahibi olan Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nasihat edici sözler yerine genç kabadayılar gibi üslûbu, Kürt örgütlerini vahşi örgüt IŞİD ile aynı kefeye koyması, yine başta İçişleri Bakanı olmak üzere diğer yetkililerin aşağılayıcı üslûbu ve söylemlerinin bu patlamada çok etkili olduğuna inanıyorum. Türk ve Kürt şehirlerinde gelişen bu acı durumdan, bunca tahribattan, bu kin ve düşmanlıktan, ölüm ve yaralanmalardan şu an görev başında olan Türk devleti yöneticilerinin çok ağır bir günahı ve sorumluluğu vardır.

Öte yandan Kürtlerin, özellikle Kürt örgütlerini yöneten her bir bireyin sorumluğu hiç de göz ardı edilemez. Elbette Kobani çok zor durumdadır, eşi benzeri olmayan acı bir süreçten geçmektedir. Korucular dahil Kürt milleti topyekun, milli ve insani duygularla Kobani için ellerinden ne geliyorsa yapmalıdır bugün. Kürtlerin ve Kürt örgütlerinin, Kürt milletine, dünyaya çağrı yapmaları, yardım istemeleri haktır. Ama kalkıp “Kuzey halkımız İŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır. Tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeli” şeklinde talimatları yanlıştır, bunun Kobani’ye faydası yoktur, olmamıştır. Bu yanlış çağrı/talimat sonucu gelişen olaylardan Türk devletini yöneten kadrolar kadar Kürt örgütlerini yönetenlerin de vebali ve sorumluluğu olduğu ortadadır. Sokaktaki vatandaş, on beş-yirmi yaşlarındaki bir çocuk, bir genç kimin nasıl “IŞİD’in uzantısı ve destekçisi” olup olmadığını ayırt edebilir?

Şu an iki yüz binden fazla Kobanili ve yine Şengal’den gelen on beş bin kadar mağdur insanımız bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç iken, dört günlük bayram tatilinden ve sonrasında bu olaylardan dolayı bir haftadan daha fazla bir süredir Diyarbekır’e dışardan bir şey gelmemekte, Diyarbekır’den dışarıya bir şey gitmemektedir. Diğer illerin durumu Diyarbekır’den de beterdir. Her şey yerinde donup kalmıştır. Sokaklar, caddeler, dükkanlar harap durumdadır. Bu durumdaki bir Diyarbekır; Diyarbekır halkı ve esnafı, kendi yurdunda mültecileşen mağdurlara nasıl yardım edebilir? “Tüm sokakları Kobani sokaklarına dönüştürmeli” diyerek bu durumu yaratmak, Kobani’den kurtulanları açlığa susuzluğa terk etmek değil midir? “Kobani sokaklarına dönüştürülmüş” sokakların Kobani’ye bir faydası olur mu? Sokakları, caddeleri, otobüs ve dükkanları tahrip etmek Kürtlere yakışmaz, fayda da getirmez. Aksine Kürtleri her türlü faşizmin açık hedefi yapar. Eğer amaç Türk devletini Kobani için harekete geçirtmek, Kobani kuşatmasını kırmak için yardım koridoru açmak ise, Türk parlamentosundan çekilmeniz, tüm belediyelerden istifa etmeniz, Türk devletiyle tüm ilişkilerinizi kesmeniz çok daha etkili olur.

Öte yandan, başka dine inananlar gibi İslam dinine imân eden, inanan Müslümanların dinlerine hizmet etmeleri elbette doğaldır, haktır. Ama dindarlar arasında şeklen, örneğin, sakal bırakarak, farklı giyinerek tefrika yaratmak, “biz Allahın askerleriyiz” diyerek kendi kendilerini üstün ilan edip kendileri dışında kalan Müslümanları “Allah’ın düşmanları” olarak görmek, özellikle Kürtlerin milli haklarından söz edenleri, hataları olsa bile “kafir” olarak kodlamak da bu gelişen durumdan sorumludur. Her yıl kasten sadece Ramazan ayında İsrail’e rastgele roketler fırlatan Filistin örgütleriyle yardımlaşmak, İsrail’in atılan roketlere karşılık bombardımanlarını protesto etmek için kendini helâk edenler, vahşi örgüt IŞİD’in İslam adına, İslam’ı ve Müslümanlığı kirleterek yaptığı vahşet karşısında suskun durmaları elbette onları "IŞİD uzantısı ve destekçisi" yapmaz ama milletin diğer kısmının vicdanını yaralayan bir durum ortaya çıkarmaz mı? Örneğin, diyelim ki rakip gördükleri örgütten dolayı Kobani’deki duruma sessiz kalındı, peki ya Güney Kürdistan’da, Irak genelinde, Suriye’de diğer Müslüman örgütlere, gayrimüslimlere; Hıristiyanlara, Êzîdîlere, Nusayrilere yönelik vahşet karşısında suskun kalmanın, bu son olayların gelişiminde, öfke patlamasında, ölüm, yaralama ve tahribatta payı yok mudur? Bir düşünün hele!

Türklere yönelik çağrım şudur: Milletin, milletlerin çıkarı devletin/devletlerin çıkarından çok daha üstün ve kutsaldır, çok daha değerli ve kalıcıdır. Türk devletinin yöneticileri kimseyi dinlemiyor ama Türk milletinden istirhamım lütfen Kürtlere düşmanlıktan vazgeçiniz!

Asıl çağrım ise Kürtlere yöneliktir! Biz Kürtler, Müslüman olarak mazlum değiliz, millet olarak mazlumuz. Milletimiz, ülkemiz, toprağımız, Allah'ın ayetlerinden olan dil, kültür ve kimliğimiz işgâl ve zulüm altıdadır. Köylerimiz baştanbaşa tahrip edildi, şimdi şehirlerimiz tahrip edilmektedir. Lütfen milli pencereden, milli hissiyatla çevrenize, olaylara, birbirinize bakınız. Kin ve düşmanlık tohumları eken, tefrika yaratan söz, tavır, davranış ve eylemlerden uzak durunuz. Kendinizi kendi gözünüzden değil karşınızdakinin gözünden görmeye çalışınız. 

Son olarak, tüm tarafları, herkesi aklıselim davranmaya davet ederken, cephede veya sokaktaki kargaşada masum ve mağdur olarak yaşamını yitirmiş tüm insanlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve metanet, yaralılara da acil şifalar dilerim. Haklı davalarından dolayı şu an darda olan bütün mazlum milletime yardımını esirgememesini; milletime haksız yere düşmanlık ve zulüm edenlere, haksızlık ve aşırılık yapanlara da hadlerini bildirmesini Allah’tan niyaz ederim.

Na xebere 3302 rey wanîyaya
ŞÎROVEYÎ
sakirepozdemir@gmail.com
Şakir Epözdemir
Kürtlerin karekterlerinde hep yıkım mi one geçer. Rahmetli Xanî, Bekonun fesadliğini boşa çıkarmak için Siti'nin evini yaktığını, böylece santraçta oynuyan Mir ile Mem'in de yanan eve doğru yol aldığını " senaryoya almıştır. mesela doğrudan neden Memin Zine aşık olduğunu, Zinin de Mem için tutuştuğunu söylemiyorlar. Kürtler Kürdistanin bağıomsızlığını veya statusunu istiyorlarsa neden Kurdistan köylerinin hemen hemen tamamını tahrip ettikten sonar şimdi de şehirleri tahrip ediyorlar veya ettirme yolunu açıyorlar. Demekki asil söylemeleri gerekeni birileri bağlamış. Bu suskunluk sonunda menfi patlamalarla sonuçlanıyor ustadum. Bu filozofça bir anlatımdı ama senin yazını taktirle okuduktan sonar birşeyler yazayım dedim. Saygılar
10 Oktobre 2014 Îne 15:05