Damarlarda Gezinen Kemalist Kan
İnsanların istedikleri fikirlere sahip olmaları, onları istedikleri şekilde ve yerlerde savunmaları elbette bir insan hakkıdır. Aynı şekilde, son yıllarda gittikçe artan bir şiddetle bazı kişilerin Dersim meselesine dair çarpıtmalar üretmek amacıyla ortaya nitelikten yoksun yalan yanlış şeyler atmasında bir problem olduğunu düşünmek de benim hakkım oluyor. Ben de burada bu hakkımı kullanıp ortalıkta gezinen temelsiz bazı fikrilerin dökümünü yapmak, aynı zamanda kısaca karşı eleştirilerimi dile getirmek istiyorum.
Kabaca ifade etmek gerekirse, Metin Kahraman ve ona benzer fikirler taşıyan insanların son zamanlardaki uğraşısı Dersim ve Kürtlük arasındaki bağı kesmek, bölgenin Kürdî kimliğini reddetme hususunda yoğunlaşıyor. Bu bağın koparılmasına yönelik çabanın kendisini ifşa ettiği ana tezleri kabaca şu şekilde özetlemek mümkün:
1) Dersimliler Kürt değil Kırmanctırlar
Bu yaklaşım kabaca Dersim’in Kırmanclık kavramında ifade bulan Kürtlük dışı bir kimliği olduğunu savunur. Bu fikrin savunucularına göre, Dersim coğrafyasının iki temel bileşeni Alevilik ve Kırmanclıktır. Dersimlilerin kendilerine Kırmanc dediklerini ben de bir Dersimli olarak biliyorum. Ancak meselenin kritik noktası Kırmanc kavramının kapsamıdır. Bu fikre meyil gösterenler, Kırmanclığı Dersim’e hapsedip yalnızca Zazakî yani Kırmanckî konuşan Alevileri Kırmanc addediyorlar. Neticede bu tez, bir yandan, Dersim’in toplam nüfusunun en azından yüzde 30’unu teşkil eden ve ağırlıklı olarak Mazgirt, Hozat ve Pertek’te ikamet eden Dersim’deki Alevi Kurmancları Kırmanc olarak kabul etmeme eğilimindedir. Diğer yandan da, bu tez Kürdistan’ın diğer bölgelerinde ikamet eden Sünni olup Zazakî konuşan insanları da Kırmanclığın dışında tutuyor. Kürdistan’in diğer bölgelerindeki Kurmancî konuşan nüfus ise zaten “dil” ve inanç kriteri üzerinden gerçekleşen ikili elemeye takıldığı için Kırmanc kabul edilmiyor. Bu şekilde Kırmanclık için iki temel özellik belirlenmiş oluyor: Bir yandan Alevi olmak, diğer yandan da Zazakî (Kırmanckî) konuşmak.
2) Dersimliler Kürt değil Zazadırlar
Bu yaklaşım da yine aynı noktaya, yani Dersimlilerin Kürt olmadığı noktasına varmak için birincisine göre kapsamı daha geniş tutarak bir kimlik inşasına girişiyor. Bu alternatif yeni kimliğin adı ise Zazacılık oluyor. Birinci yaklaşımın barındırdığı iki temel kriterden birini bu yaklaşım aynen korumakta, diğerini yani dinsel olanı ise reddetmektedir. Bu teze göre, Zazakî konuşan bölgeler Kurmancî konuşanlara göre farklı bir etnik kimliğe sahiptirler, çünkü söz konusu iki kavram iki farklı lehçeyi değil de iki farklı dili ifade etmektedir. Söz konusu yaklaşım birincisine göre sınırlarını güneye doğru genişleterek daha geniş bir nüfusa hitap etmeye çalışmakta ve Zazakî konuşan Sünni Kürtleri de kendi kimlik kümesine dahil etmektedir. Geriye kalan Alevi veya Sünni Kurmancî konuşan Kürtler ise bu kümenin dışında tutulmakta, Zazacılık ve Kürtlük şeklinde bir ayrıma varılmaktadır.
3) Dersimiler Kürt değil Alevidirler
Üçüncü yaklaşımın öne çıkardığı kimlik tanımlaması dilsel boyut barındırmayıp dinseldir. Burada kriter olarak öne çıkarılan öğe Aleviliktir; Zazakî ve Kurmancî kavram olarak bu kimlik tanımlamasında kendilerine bir yer bulmazlar. Hal böyleyken, lehçe farkı gözetmeksizin, Dersim’in nüfusunun tamamı, hatta Kürdistan’ın diğer yörelerinde yaşayan Alevi Kürtler, Alevilik kimliği altında toplanıyor; Kürtlük ve daha az bir sertlikte Türklük reddedilip Alevilik etnik ve dini kimlik olarak benimseniyor. Kürdistanî açıdan ortaya çıkan tablo ise Kürtler Sünni Müslümanlardır şeklindedir. Bu fikrin savunucularına daha düşük bir yoğunlukta olmakla birlikte Türk Aleviler arasında da rastlanıyor.
4) Dersimiler Kürt değil Dersimlidirler
Bu fikir kabaca birinciye yakinlik arz etmekte olsa da ona göre kısmen daha geniş bir kapsama sahiptir. Birinci yaklaşımdan farklı olarak, bu fikri savunanlar Dersim coğrafyasının Kurmancî konuşan kısmını Kırmanckî konuşanla birleştirip Dersimilik adi altında kimliksel bir yapı yaratmaktadırlar. Burada dile yapılan vurgu yoğunluğunu ciddi oranda yitirmekte coğrafi sınırlar ön plana çıkmakta. Bu coğrafyadan kasıt ise ağırlıklı olarak şimdiki Tunceli sınırları dahilinde kalan bölgedir. Aynı anda da Alevilik bir kriter olarak olanca keskinliğiyle işletilmekte, böylelikle örneğin Pertek’in az sayıdaki Sünni Kürdü bu kritere takıldığı için Dersimlilik kulübüne dahil edilmemektedir. Kürdistan’ın diğer bölgeleri ise zaten çoktan hem coğrafi hem de dinsel sebeplerden elemelere takılmış oluyor.
5) Dersimliler Kurt değil Türktürler
Kürtlerin farklı kesimlerinde de uzunca süreler savunulan, hala az da olsa kendisine taraftar bulabilen bu fikre göre ise öne çıkarılması gereken nitelik ne dinsel ne de dilseldir. Bu yaklaşım yukarıdaki yaklaşımların her birinde az veya çok belirleyici olan iki ana kriteri bir yana bırakıp, ne dinsel ne de dilsel bir bağ oluşturabilecekleri halde kendilerini Türk olarak görürler. Burada Türk kavramından kastedilen şey Alevi Türkler özelinde kalmamakta, has Türklük nosyonu bizzat sahiplenilmektedir. Kurmancî veya Kırmanckî bilmelerine rağmen bu fikrin savunucuları genelde Kürtçeyi sonradan öğrendiklerini, Kürtlerin kendilerini asimile ettiğini düşünürler. Diğerleri gibi, kendi içinde oldukça çelişkili ve tutarsız olan bu fikrin savunucuları, diğer yandan da Alevilik ile Orta Asya Türklügü arasında tarihsel bir bağ kurup kendilerini eski Türk itikadının devamcıları, ona sahip çıkanlar olarak adlandırırlar.
Yukarıda kabaca özetini sunmaya çalıştığım bu beş farklı yaklaşımın ortak noktası, kendilerini Dersim’in Kürt olduğu fikrine karşı konumlandırmalarıdır. Dolayısıyla şahsi kanaatimce asıl karın ağrısı Kürtlük kavramı kaynaklıdır.
Kürdistan’ın kendi içinde farklı lehçeler, inançlar hatta halklar ihtiva ettiği bir gerçektir, ancak daha düne kadar kendisini Kürt olarak gören insanlardan bazılarının şu sıralar oldukça geniş bir kimlik yelpazesi içinde savrulup durmaları oldukça dikkat çekicidir.
Kürtlerin ulusal kimlik inşasına geç girişmeleri, uluslararası sömürge hali, hakim devletlerin sistematik asimilasyon politikaları elbette temelden yoksun pek çok fikrin ortalıkta dolaşmasına sebebiyet vermiştir. Ancak garip olan şu ki, kendisini çoğunlukla solda gören, entrenasyonalist olarak adlandıran, eğitimli insanların söz konusu Kürt kimliği olduğunda vebadan kaçarcasına uzaklaşıp, ardından da tutarsız ve tarihsel gerçeklikten yoksun alternatif kimlik tasarımlarına girişmeleridir.
Kendisini “en iyi tarihçiler” sınıfına dahil eden Metin Kahraman ve benzerleri, Sêx Saîd’in kardeşinin Dersim’de katliama uğrayan Kürtlerin yardımına çaresizce koştuğunu, bu uğurda yanındaki onlarca Kürt savaşçı ile can verdiğini bilmezler. Maalesef, donemin Komünistleri ise o aralar Dersimdeki katliamı feodallerin kalkışması ilan etmekteydi.
Metin Kahraman’ın fikrinin bir başka tezahürüne de geçenlerde katıldığı bir televizyon programında ısrarla Nurî Dersîmî’nin Dersimli olmadığını (yanlış yazmıyorum!) iddia eden CHP milletvekili Hüseyin Aygün üzerinden tanık olduk. Adı, mensup olduğu aşiret, doğduğu yer, yaşadığı köy, geçmişi ortadayken ve hala yaşayan yakın akrabaları veya ailesinden insanlar tam tersini söylerken, bu kişilerin icracısı oldukları tarihsel çarpıtmaları anlamak maalesef biz “ilkel” Kürtler açısından mümkün olmuyor!
Denklemin içeriği oldukça açık: Nurî Dersîmî Kürt ve Kürtçüdür. Dersim Kürt ve Kürtçü olamaz. Öyleyse, Nuri Dersîmî Dersimli değildir. Aristocu tasarımın sadık takipçilerinden muhteşem bir eser. Tarihmiş, somut verilermiş bunların önemi yok.
Kendimce soruyorum; sakın bu kişilerin damarlarında gezinen Kemalist kan olmasın bütün bu kimlik laboratuarının kurucu ve yürütücüsü?
Roja sima bi xêr.
Hal böyleyken bugün bazı aydınların da kimlik bunalımı yaşamalarının nedeni bence ezilen, horlanan, eğitimsiz, bağnaz vs. Kürtler'den utanıp kendilerini bunun dışında bir kimlikle ifade etme yolunu seçmeleridir.
Diğer bir neden de korku olabilir. Devletin yarattığı korku ortamı bu insanları bu tür arayışlara sevk etmiş olabilir.
Bu arayışların nedeni her ne olursa olsun bu durum patolojik bir durumdur ve tedaviye muhtaçtır.
Bu nedenle de kişiyi hain ilan etmek yerine tedavi etme yoluna gitmek en doğrusudur.
Son olarak Metin Kahraman'ın da böyle düşündüğüne şaşırdığımı söylemeliyim.