Desmond Fernandes
Bu yazıda, araştırmacı yazar Desmond Fernandes’le ilgili küçük bilgiler vermeye çalışacağım. Desmond Fernandes’in, Ermeni soykırımıyla, Kürd soykırımıyla ilgili çalışmaları var. Ama, Kürd okurun, Türk okurun Desmond Fernandes’i yeteri kadar bildiği, tanıdığı kanısında değilim. Ermeni okuru, Desmond Fernandes’i tanıyor mu, biliyor mu, bundan da emin değilim.
Peri Yayınları, Aralık 2013’de, Desmond Fernandes’in, “Kürt ve Ermeni Soykırımları: Sansür ve İnkardan İkrara” kitabını yayımladı. İngilizcesi, 2007 ve 2008 yıllarında, iki defa, İsveç’de, Stockholm’de, APEC tarafından yayımlanan bu kitabı, Türkçeye, Ali Tuygan çevirmiş. Kitap 410 sahife.
Kitapta, Robert Phillipson’un Önsöz, Khatchatur İ. Pilikian’ın Sonsöz yazıları var. Kitapta, Ragıp Zarakolu’nun Sunu yazısı da var. Bu yazıda, Ragıp Zarakolu, Desmond Fernandes’in Goa doğumlu olduğunu söylüyor. Goa, Güneybatı Hindistan’da, Hind Okyanusu kıyısında, küçük bir bölge. Goa’nın, 1960’a kadar, Portekiz’in bir parçası olduğu, 1960’da, Hindistan’a katıldığı vurgulanıyor. Ragıp Zarakolu, Desmond Fernandes’in dilinin Portekizce, isminin Latin ismi olduğunu, İsevi olduğunu da dile getiriyor.
Bugün, Goa’nın bağlı olduğu Panaji’nin 2 milyona yakın nüfusu var. Goa küçük bir ülke. Burada, küçük Ermeni, Süryani, Zerdüşti toplumları da var.
Desmond Fernandes bir İngiliz vatandaşı. Londra’da yaşıyor. Kitaplarını, yazılarını İngilizce kaleme alıyor. Kürd soykırımıyla, Ermeni soykırımıyla ilgili olarak birçok çalışması, kitabı makalesi var. Kitapların çoğu APEC tarafından yayımlandı. Makalelerinin yayımlanmasında Ara Sarafian’ın da katkısı oldu. 2001-2006 arasında, İngiltere’de, Bedford’da, De Montford Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmış… Kürdlerle, Süryanilerle ilgilenmesi tesadüf değil. Bu çerçevede Kenya ile de ilgileniyor. Ailesi, Goa’dan sonra Kenya’da da yaşamış…
Desmond Fernandes’in, “Kürd ve Ermeni Soykırımları: Sansür ve İnkardan İkrara” kitabı başlıca iki bölüm. Birinci bölümde, Ahmet Kahraman’ın, “Başkaldırı, Baskı, Cezalandırma: Yirminci Yüzyılda, Türkiye’de Kürt Mücadelesi” kitabının, İngilizce baskısından hareket ederek Kürd soykırımı tartışılıyor. (s. 72 vd.) Büyük Britanya, Fransa, Almanya, Sovyetler Birliği gibi büyük güçlerin, nitelikli suçların işlenmesini nasıl kolaylaştırdıkları, zengin malzemelerle, kaynaklarla dile getiriliyor.
Bu yazı, aslında, Ahmet Kahraman’ın sözü edilen kitabının İngilizce baskısına önsöz olarak yazılmış. Kitabı yayımlayan Kurdistan Human Right Project (KHRP) bu önsözün uzun olduğunu, kısaltılması gerektiğini, ayrıca, metinden soykırım sözcüğünün çıkarılması gerektiğini bildirmiş. Görüşmeler, yazışmalar sonunda anlaşma sağlanamamış. Yazının bu kitapta kullanılması uygun bulunmuş.
İkinci bölümde, Prof. Dr. Guenter Lewy’nin, soykırımı inkâr eden yazılarından, kitaplarından hareket ederek soykırım inkârcılığı tartışılıyor. Prof. Lewy’nin, kanıtları, yorumlayışı ve sunuşu konusunda değerlendirmeler yapılıyor. (s. 118 vd.)
Desmond Fernandes’in yazılarının, kitaplarının önemli bir özelliği var. Yazılarda veya kitaplarda dile getirmeye çalıştığı düşüncelerini kanıtlarla temellendirmeye çalışıyor. Bunun için çok kaynak kullanıyor. Bu kaynaklarla soykırımın inkârıyla ilgili tutumları tartışıyor, eleştiriyor.
Prof. Guenter Lewy’nin, görüşlerini eleştirirken, Doğu Perinçek’in, Prof. Yusuf Halaçoğlu’nun, A. Mango’nun görüşlerine de sık sık değiniyor.
Bütün bu tartışmalar, eleştiriler sırasında, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Taner Akçam, Halil Berktay, Şahin Alpay, Cengiz Çandar gibi yazarların basın mensuplarının görüşlerine atıfta bulunuyor.
Bunun yanında, Musa Anter, Yaşar Kemal, Leyla Zana, İsmail Beşikci, Ahmet Önal, Ayşe Zarokolu, Ragıp Zarakolu, Ara Sarafyan, Mahmut Baksi, Yaşar Kaya, Aziz Nesin, Hrant Dink, Kemal Burkay, Mahmut Kılınç, Hüseyin Yıldırım, Necdet Buldan, Kendal gibi yazarları da bu kategoride değerlendirmek gerekir.
Noam Chomsky, Zygmunt Bauman, David Mc Dowall, E. J. Hobsbawm, Hans Lukac Kiaser, Tove Skutnabb-Kangas görüşlerine sık sık başvurulanlar arasında… Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası kurumların tutumları da inceleniyor.
Gerçekleri dile getirdikleri için, zulme uğrayan, hapsedilen yazarları, sık sık anıyor, onların çalışmalarını değerlendiriyor.
Desmond Fernandes, bu çalışmasının Türkçe Basımına Önsöz yazısında, “Ermeni-Kürt Soykırımı ve Ötesi: Yakındoğu’nun İmhası” başlıklı bir değerlendirme var (s. 7-12). Burada, “İstanbul’a göre, Doğu’nun Uzağı, Ortası yanında, bir de Yakını olması gerekir. Yakındoğu neden yok, Yakındoğu nasıl imha edildi” konusu tartışılıyor.
Desmond Fernandes’in yazılarının, kitaplarının, çalışmalarının, sergilediği tutumun Türk yönetimini rahatsız ettiği açık. Londra’daki büyükelçilik, Bedford’daki De Montford University Rektörlüğüyle bizzat ilişkiye geçerek Desmod Fernandes’in üniversitedeki kaydının silinmesini sağlamış. Desmond Fernandes’in üniversitedeki öğretim üyeliği bu şekilde sonlanmış.
Desmond Fernandes’in sadece Türk Devleti’yle değil, Kürdlerle de sorunları var. Londra’daki, Kürdistan İnsan Hakları Projesi’nin, metindeki soykırım sözcüklerinin çıkarılmasın istediğini yukarıda belirtmeye çalıştım.
Desmond Fernandes, Londra’da, Kuzey Kürdistanlı iki Kürd kurumunda ve daha sonra Güney Kürdistanlı bir Kürd kurumunda da çalışmış. Fakat, bu kurumlarda da, Kürd soykırımı kavramı yüzünden anlaşmazlıklar oluşmuş. Kişiler, kurumlar bu sözcüğün kullanılmasını istemiyorlarmış…
1990’larda, Büyük Britanya hükümeti/belediyeler, azınlıkların kendi dillerinde eğitimleriyle ilgili bir program başlatmıştı. Londra’daki Türk Konsolosluğu Türkçe eğitim programı başlattı. Kürdlerin bir kısmının, Kürdçe eğitim programlarının da başlatılması konusunda istekleri oldu. Ama kendilerini Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin savunucuları olarak gösterenler, Kürdçe eğitim isteyenleri hiç dinlemediler. Londra’da, Kürd çocukları da bu şekilde Türkçe eğitim aldı…
1990’larda, Almanya’daki, azınlıklara da, kendi dillerinde eğitim alma olanağı sağlandı. Bazı Kürd aileler, çocuklarının Kürdçe eğitim alması için PKK’nin harekete geçmesini istediler. Herhangi bir semtte on kadar başvuru olduğu zaman, bu öğrenciler için sınıf açılabilecekti. Öğretmenlerin ücretini Alman belediyeler ödeyecekti. PKK, bu talepler gündeme geldiği zaman, “egemenlik olmadan dil hakkı anlamlı değildir. Bu bakımdan küçük bir parça da olsa orada egemen olmak istiyoruz…” diyordu. “Çocuklarımız için Kürdçe eğitim veren sınıflar açılması yolunda çalışalım…” önerilerini, taleplerini, dinlemek istemiyordu. Kürd çocuklarını, Türk okullarına yönlendiriyordu. Ama 1990’ların sonlarından itibaren, egemen olmaktan yani, federasyondan, bağımsızlıktan vazgeçtiğini söylemeye başladı. Bunlara rağmen, Kürdçe’ye vurgu yaptığı yine de söylenemez.
1990’larda durum böyleydi. Daha sonra, bu durumda bir değişme oldu mu? Kanımca olmadı. PKK’nin Kürd dili’ne karşı aldırmaz, umursamaz, ilgisiz tutumu elbette eleştirilmelidir. Kürdçe bilmeyen Kürdlere, asimile olmuş Kürdlere Kürdçe öğretmeyi hiç düşünmeyip, Suriyeli, Iraklı, İranlı Kürdlere de Türkçe öğretmeyi bir politika haline getiren bu tutum eleştirilmelidir. Bu eleştiri her şeyden önce milletvekillerinden, Halkların Demokratik Partisi, Demokratik Bölgeler Partisi gibi partilerden başlamalıdır.
Kürdçe söz konusu olduğu zaman, devletin inkâr, asimilasyon politikaları elbette eleştirilmelidir. Ama PKK’nin Türkçe’yi böylesine içselleştiren, Kürdçe’ye bigane kalan, yabancılaşan tutumu, politikaları da eleştiriden uzak tutulmamalıdır.
İfade özgürlüğü herkes için gereklidir. İfade özgürlüğü, düşün hayatının, bilimin, sanatın en başta gelen koşuludur. İfade özgürlüğü, demokrasinin de temel koşuludur. İfade özgürlüğü, sadece, Türkiye, İran, Irak, Suriye, Kürdistan için değil, Birleşik Krallık, ABD, Fransa, Almanya gibi demokratik devletler için de gereklidir.