Dilsel Soykırım? Çocukların kendi anadillerinde eğitim görme hakkı
Dilleri artık daha hızlı bir şekilde öldürmekteyiz. 2100 yılına gelindiğinde, bugün yaşamakta olan yaklaşık 7000 dilin %90-95 kadarı yok olabilir veya yeni nesiller tarafından öğrenilemeyebilir.
Tehlike altında bulunan dillerin çoğu yerli kabileler tarafından konuşuluyor. Bu diller, eğitimin yanı sıra başka yöntemlerle de desteklenerek güçlendirilmedikleri takdirde kaybolacaklar. Herkes için Eğitim (HİE) programının hedefleri gerçekleşirse birçok çocuk yakında okula başlayacak. Fakat çoğu yerli çocuk ve azınlık gruba mensup bir çocuk (ve resmi dilin bir Batı dili olduğu Afrika ülkelerinde çoğunluk grupların çocukları) anadilleri dışında bir dilde eğitim almak zorunda bırakılıyor. Başka seçenekleri de yok: çünkü kendi anadillerinde eğitim yapan okulları yok.
Birçok aile ve politikacı egemen bir dilde (genelde İngilizce) eğitimi “tercih” etmekteler. Oysa bu tercihlerinin öğrenme ve çiftdillilik konularında yapılmış bilimsel araştırmaların bulgularıyla çeliştiğinin farkında değiller. Kaldı ki bir insan hakkı olarak çocuğun kendi anladığı dil olan anadilinde eğitim alma hakkını ihlal ettiklerinin bilincinde de değiller.
Eğitim fırsatının kaybolması
Bazı araştırmacılar dillerin “doğal” olarak yok olmakta olduğunu çünkü bazı dillerin post-modern teknoloji çağına ayak uyduramadıklarını veya bu dilleri konuşanların kendilerine daha iyi imkânlar sunan başka dillere (özellikle egemen dillere) erişebilmek için gönüllü olarak kendi dillerinden vazgeçtiklerini belirtiyorlar. Aileler, çocuklarının gelecekteki eğitimini ve iş imkânlarını göz önünde bulundurarak evlerinde kendi anadillerini konuşmamayı tercih ediyorlar. Kimseyi bu nedenle kınayamayız, zira bu durum ilk bakışta çocuğun faydasınaymış gibi görünüyor. Peki, gerçekten çocuk bundan istifade edebiliyor mu? Dünyanın çeşitli ülkelerinde birçok yerli ve azınlık gruba mensup çocukla yapılan araştırma, egemen bir dilin temel dil veya tek dil olarak kullanıldığı eğitim sistemlerinin çocuklar açısından ciddi olumsuz sonuçlar doğurduğunu gösteriyor. İki örnek vermek gerekirse: Kanada’da İngilizce eğitim alan Inuit öğrenciler 4.sınıf seviyesine ancak 9 yıllık bir eğitimden sonra ulaşabiliyor; aynı şekilde Avustralya’da Aborjin çocuklar için başarılı bir eğitimin önündeki en büyük engel İngilizce.
Araştırmalara göre;
•Çocuk en iyi bildiği dilde eğitim aldığında daha iyi öğrenir.
•Amerika’da anadili temelli çiftdilli eğitim veren okullara giden çocuklar İngilizce tekdilli eğitim veren okullara giden çocuklara oranla daha hızlı İngilizce öğreniyor ve okulda daha başarı oluyor.
•Bugüne dek dilsel azınlık gruplarına mensup çocuklarla yapılmış en büyük çalışma kendi anadilinde daha uzun süre eğitim gören bir çocuğun çiftdilliliğe erişim ve okul başarısı bakımından daha iyi bir düzeyde olduğunu gösteriyor.
Hayatı idame ettirmekte elzem olan bilgilerin kaybolması
Tahrip edilmemiş ekosistemlerde (Amazon, Borneo ve Papua Yeni Gine’deki yağmur ormanları gibi) sadece yerliler ve geleneksel halklar yaşıyor. Bu halkların dilleri kaybolursa, zengin ekosistemlerin korunabilmesi ile ilgili bilgiler de kaybolup gidecek. İnsan yaşamının sürdürülebilmesiyle ilgili konuları da (örneğin tıbbi amaçlarda kullanılan bitkiler) içeren bu bilgiler, kaybolan dillere kodlanmış olduklarından dillerle birlikte yok olup gidecek. Bu yüzden aslında dilleri öldürerek yeryüzünde insan yaşamı için gerekli olan koşulları da yok ediyoruz.
Dillerin kaybolmasını dilsel soykırımın bir sonucu olarak görmek mümkündür. Yerli ve azınlık gruplara mensup çocukları bilmedikleri bir dilde eğitim almaya zorlamak, Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (E793, 1948) yer alan beş soykırım tanımından ikisiyle örtüşüyor:
Madde II (e): bir gruba ait çocukları zorla başka bir gruba aktarmak ve madde II (b): bir grubun üyelerinin ciddi fiziksel ve ruhsal zarar görmesine yol açmak.
Yerli ve azınlık gruplara mensup çocukların kendi anadillerinde eğitim görmeleri ve yaşadıkları ülkelerin resmi dilini doğru bir eğitimle ikinci bir dil olarak öğrenmeleri gerekir. Yani çocukların ikinci bir dili kendi anadillerinin yerine değil, anadillerine ilaveten öğrenmeleri gerekir.
Tove Skutnabb-Kangas
Roskilde Üniversitesi, Danimarka
Abo Akademi Üniversitesi Vasa, Finlandiya.
skutnabbkangas@gmail.com
Ayrıca bakınız: Genocide in Education – or Worldwide Diversity and Human Rights? (Eğitimde Soykırım- veya Dünya Genelinde Çeşitlilik ve İnsan Hakları?) Mahwah, New Jersey: Lawrence Erlbaum, by Tove Skutnabb-Kangas, 2000
___________
Not: Bu makale Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü DİSA tarafından hazırlanan "Önce Anadili" broşürleri dizisinde yayınlanmıştır.