Gilberte F. Zaza'nın Kitabı Üzerine
Gilberte Favre Zaza'yı büyük bir çoğunluğumuz ünlü Kürd aydını Nureddin Zaza'nın eşi olarak tanıyor. Yakın bir geçmişte kendisiyle yaptığım bir söyleşi vardı. İlgilenen okurlarımız sitemizin sol üst köşesinde yer alan “Röportajlar” bölümünü tıklayarak ilgili röportaja ulaşabilirler.
Gilberte Favre'ı sadece Zaza'nın eşi olarak tanıtmak haksızlık olur. O, Barzani'den Canpolat'a birçok ünlü şahsiyetlerle röportajlar yapmış İsviçreli bir gazeteci-yazar ve edebiyatçıdır.
Favre'ın “Des Etoiles sur mes chemins” başlıklı anlatı kitabı İsviçre'de L'Aire Yayınevi'nden çıktı.
“Des Etoiles sur mes chemins” (Yollarıma Işık Saçan Yıldızlar)adlı uzun öykü kitabında, Gilberte Zaza'nın 'Söz'ünü dinlerken bir yandan dışa yansıyan aydınlık yüzü de görüyorsunuz.
Yeryüzünün gözyaşları sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında başka yerde bir başkasının gözyaşları diner...
Beckett'in sözünü değiştirip ben de şöyle yazıyorum.
Yeryüzünün öyküleri sonsuzdur. Biri anlatmaya başlayıp bitirdiğinde başka yerde bir başkası anlatmaya başlar...
Büyümenin yaşlanmak demek olduğunu bilmiyordum.
Çocukluğumda yeryüzünün sonsuzluğunu algılarken yaşlı insanların yalnızlığını hiç bilmezdim. Hastalıkları ve ölümü de...
Gilberte Favre ile aramızda sanki zamanı kaldıran bir olgu var. İngiliz şairin dediği gibi “Aslında hepimiz aynı yaştayız” Gilberte Favre'in “Yollarıma Işık Saçan Yıldızlar” isimli kitabını bitirdiğimde bunu düşünüyordum.
Gilberte Favre Zaza kitabını poetik ve edebi bir dille yazmış. Bu dil Favre'in yasam öyküsünü öylesine çoğullaştırmış ki, onun yolculuğunda kendinize hemen bir yer ediniveriyorsunuz...
İnsan ne kadar derin düşünebiliyorsa, sevgisi de o kadar derin o denli doyumsuz oluyor.
Acısı da o denli büyük. Yaşam acısı dediğimiz bu olsa gerek.
Anne oğlunu dünyaya getirdiğinde sevinçten yerinde duramamıştı...
Oğlu da anne ve babasıyla mutlu bir aile olduklarını düşünerek ele avuca sığmıyordu... Anne-babasıyla ormanda birlikte yürüyüşlere çıkıyor, farklı şehirleri onlarla keşfediyordu. Şanslı bir çocuktu.
Ta ki babasını kaybettiği güne kadar...
Bir gün erkek çocuk annesine:
“Bir anne babanın çocuk dünyaya getirmeden önce çok iyi düşünmesi gerekir...
Çünkü çocuk doğduğunda babası da ölüme yakınlaşıyordu.
Favre, oğlu Cengo'nun babasının ölümünden sonra yaşadığı acıyı böyle dillendirdiğini anlatır...
Bizi yaşamla ölüm, çocukluk ve yaşlılık arasında hareket ettiren yaşadığımız bu karamsarlıklar değil midir?
Kitabında Favre, yeniden keşfedip tanıdığı babasını, çocukluğunu, gençlik hayallerini, ilk okuduğu kitapları, yazdığı şiirleri, rüyalarında sürekli gördüğü Nureddin Zaza'yı iç açıcı bir hüzünle anlatıyor...
Favre Zaza anlatısını oğluna, erken yitirdiği babasına, yazım hayatında kırlangıç kuşum dediği Şair babası Maurice Chappaz'a, İsviçre'den Hoggar'a Lübnan'dan Kürdistan'a yolculuğunda tanıştığı manevi dostları, Andrée Chédid, Eleni Kazantzaki, Ghassan Tueni'ye adamış.
Yazar, çocukluğunun gizemini çözmek ve geçmişiyle yüzleşebilmek için “Babamın ölümünü beklemek zorunda kalmıştım sanki.” der. Babasının okuma yazması olmadığı için yazdığı kitaplardan hiçbirini de okuyamadığını ama babasının doğada her şeyi iyi okuyabildiğini ve kuşların dilini bildiğinden bahseder. Ve şöyle der: “Babam sessizliği severdi, ben ondan ihtiyacım olan bu mirası devraldım. Onu yitirdiğimden beri, kuşların şarkıları bana eşlik ediyor, ve ben şarkı söyleyen kuşları yeni ayırt etmeyi öğreniyorum.”
Noureddin Zaza'yla ilgili anlatısına Yazar, Frédéric Nietzche'nin bir sözüyle başlangıç yapmış.
“Ölüm yaşayanların rüyalarında kendini sürekli göstererek yaşamaya devam ediyor.
Bu gece dört ya da beş kez Nureddin geldi, hasta olmadan önceki halindeydi. On iki yıldan bu yana kendisinin yokluğunda neler yaptığımı sormamıştı bana... Ama yakınlık da göstermiyordu, sanki mesafeliydi. Halbuki altı yıldır hayatımı başkasıyla paylaşmama rağmen Ona ihanet ettiğim duygusunu hiç yaşamamıştım. O anda suçluluk duygusu yaşadığımı hissettim.
Başka bir rüyamda Noureddin'e rüyalarıma uzun zamandır neden girmediğini sormuş, onun sessiz kalmasını da Kuzey Kürdistan'a gitmesine ve oralarda dolaştığı sonucuna yormuştum. Nureddin'in ölmeden önce ülkesine dönmeyi hep arzuladığını köyünde yaşamak istediğini biliyordum. Oysa oraları onun için güvenlikli yerler değildi. Yengesi onu polise ihbar etmiş, yakalatmıştı. Bu nedenle köydeki akrabaları konu olduğunda hep susmayı tercih ederdi... Rüyamda da öyle sessiz kalmıştı.”
Nureddin Zaza doğduğu büyüdüğü topraklara, ülkesi Kürdistan'a hasret duyarak ölmüştü. Gilberte'in yüreğini acıtan biraz da buydu...
Kansere yakalandığında bir gün “Bu yıldızlardan birinde annem var. Onunla buluşmaya gideceğim... Hepimiz bir gün orada buluşacağız” demişti..
N. Zaza'nın cenaze töreninde Kürd ulusal marşı, Ey Reqîb çalınmış, Mozart ve Vivaldi dinlenmişti.
Gilberte Favre kitabında Halepçe'yi de anlatır.
Halepçe'de karşılaştığı insanlık dışı manzaradan dolayı ağlarken, annesi Gilberte'e onu teselli etme babında kötü bir rüya gördüğünü farz etmesini salık verir. Ama gördükleri elle tutulur kadar gerçektir, rüyalarında hâlâ Halepçe'yi görür ölü insanların uzaktan seslerini duyar.
“Ailemden sekiz ölü var. Babam annem büyük annem, ve beş kardeşim öldü. Hepsi kimyasal gazla zehirlenip öldürüldüler. Bütün dünya buna seyirci kaldı. İnsanlık sustu. Bizde tek sağ kalan benim… Bombardımandan önce burada 5000 kişi yaşıyordu.” der Faddoulah.
Gilbert, her yeri ceset dolu bu şehri gazeteci olarak dolaştığında midesine kramplar girdiğini ve saatlerce kustuğunu, ailesinin tümünü yitiren Faddoulah'ın “iyi değilsiniz, size bir doktor çağırayım sözünü işittiğinde gözyaşları içinde gülmesine engel olamadığını anlatır.
Bunca vahşetin ve acının içinde insan kalabilmek!
Yazar, yıkılıp harabeye dönen kenti, sessizliği içinde dinlerken, ölülerin kendisine seslendiğini, “Biz buradayız.” “Hiç kimse bizi yok sayıp, reddedemez” dediklerini duyar. Bu sesler kulaklarından hiç gitmez.
Kitapda ölülerle geçen diyalogların sizi tükettiğini hissettiğiniz bir anda, Gilberte Favre güçlü ve şiirsel kalemiyle o hüznün içinden sizi çekip çıkartmayı başarıyor.
Yazımı Gilbert Favre'ın Şair Babam dediği Maurice Chappaz'ın sözleriyle bitiriyorum.
“Sözcükleri seviyorum; kendilerini sunuş biçimlerini, müzikal tonlarını hafızalarını ve anlamlarını… Çünkü bütün bu özellikleriyle bazen gizlenebiliyor, bazen de şarkı söylüyorlar... Kelimeleri seviyorum çünkü onlar bize sadıklar, bize yakınlar, bizdeler. Yaşamı ve ölümü ünlemeyi biliyorlar. Doğal olarak, ölümle uzlaşmayı da."
14 Mart 2012
__________
Kaynak: Kurdistan Post
Gilberte Favre, Des Etoiles sur mes chemins, Editions L'Aire, 2011