Hakkâri’de Kürdoloji Konferansı: Kendini Tanı! Kürt, Kürtçe, Kürdoloji
25-30 Mayıs 2011 tarihleri arasında Hakkari Üniversitesi’nde 1. Uluslararası Kürdoloji Konferansı yapıldı.
Daha öncede yapılan konferansın bu yılki organizasyonunu Kürt akademisyenler Yrd. Doç. İbrahim Seydo Aydoğan ile Dr. Selim Temo yaptılar.
Böyle bir konferansın yapılmasına geçen yıl Temmuz ayında karar verilmişti. Bir kaç ay önce konferans ilanı kamuoyuna açıklandı ve konferansa katılmak isteyenlerin sunumlarının bir örneği ile organizasyon komitesine başvurabilecekleri deklere edildi. Bende “Peter Lerch’in Kürdoloji Çalışmaları” adlı bir sunum ile organizasyon komitesine başvurdum. Bütün başvuru sunumları 10 kişilik bir bilim kurulu tarafından değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucu 43 sunum kabul edildi.
24 mayıs günü Prof. Dr. Celîlê Celîl, Cemîla Celîl, Tosinê Reşîd, Jan Dost, Şahînê Bekirê Sorekli ve bir kaç katılımcı ile birlikte Van’dan üniversitenin tahsis ettiği araç ile Hakkâri’ye gittik. Van ile Hakkâri arası 200 km civarında. Yol son yıllarda bütün Türkiye ve Kürdistan’da olduğu gibi genellikle iyiydi ama Hakkâri’ye yaklaştıkça hem yol yapımından dolayı hem de coğrafyadan dolayı kötü idi. Bundan dolayı yolculuğumuz 3-4 saat sürdü.
Yol kontrollerinden buranın başka bir ülke olduğu hemen anlaşılıyor. Ben Elazığ’dan Van’a da otobüs ile gidip geldim. Bu güzergahta hiç kontrol yokken Van ile Hakkari arasında 4-5 yerde askeri kontrol noktaları vardı. Ancak üniversite gerekli yerlerden özel izin aldığından bizim araçlarımız kontrolden muaf idi.
Hakkâri benim bugüne kadar gördüğüm en ilginç şehirlerden biridir. Dört tarafı yüksek dağlar ile çevrilidir. Kürdistan’da birçok yerleşim yeri yüksek yerlere kuruludur, ama çoğunun bir yada iki tarafı açıktır. Burada gökyüzünden başka bir yer görünmüyor ve etraftaki bütün dağlar oldukça yüksek ve görkemli dağlardır. Hakkâri mirlerinin yerleşim yeri olan eski kale uzun bir süre halkın akşamları gidip oturduğu bir çay bahçesi olarak kullanılmış ama şu anda askeriye el koymuş, kışla olarak kullanıyor.
Hakkari Üniversitesi tarafından düzenlenen ve 5 gün süren 1. Uluslararası Kürdoloji Konferansı 25 Mayıs öğleden sonra başladı. Biri kız biri erkek iki üniversite öğrencisi Kürt kıyafetleriyle Kürtçe ve Türkçe olarak konferansın sunuculuğunu yaptılar. Konferansın açılışını Kürt Dengbêj Mahmut Kızıl yaptı. Mahmut Kızıl Türkçe olarak katılımcıları selamlarken bir grup genç ayağa kalkıp slogan atmaya başladı. Doğrusu sloganların akustik bir sesle söylendiğinden pek anlayamadım ama daha sonra arkadaşlar gençlerin “Bê serok jîyan nabe!” diye slogan atıklarını söylediler. Aniden benim yanımda oturan biri ayağa fırlayıp Türkçe olarak, “bu konferans AKP’nin bir seçim propagandasıdır, bu tür konferansları ancak TZP-Kurdî yapabilir. TZP-Kurdî’nin dışında kimse Kürdoloji Konferansı yapamaz” dedi. Bunun üzerine protestocu grup salonu terk etti. Daha önce konferans düzenleyicileri vilayetten güvenlik güçlerinin buraya gelmemelerini istediklerinden, etrafta güvenlik güçleri yoktu, dolayısıyla protestoculara herhangi bir müdahale de olmadı.
Mahmut Kızıl olup bitenden bir şey anlamadı tabi ki. O Türkçe konuştuğu için gençlerin kendisini protesto ettiklerini sandı ve başladı özür dilemeye, yabancı misafirler için Türkçe konuşmak zorunda kaldığını anlatmaya. Neyse ki İbrahim Seydo ve diğerleri onu yatıştırdılar.
Mahmut Kızıl, ilk Kürtçe 45’lik plağı 1960’lı yıllarda çıkarmıştı ve ilk okuduğu klam “Cembeliyê Kurê Mîrê Hekkarya” idi. Ondan dolayı o bu klamı ile programını açtı. Gerçekten de Dengbej Mahmut Kızıl bu klamı çok içten ve duygulu bir yorum ile okudu.
Mahmut Kızıl’ın programından sonra açılış konuşması yapan üniversite rektörü Prof. Dr. İbrahim Belenli, protestolar ile ilgili herhangi bir şey söylemeden normal konuşmasını yaptı. Rektör gerçekten beklediğimizden daha olgun davrandı ve birçoğumuzun ummadığı içerikte objektif bir konuşma yaptı. İbrahim Bey’in yaptığı açılış konuşmasının bir kısmını burada vermek istiyorum, “Kürt halkının yaşayış kültürü en düzgün şeklinde Hakkâri’de korunmuş ve korunmaya devam ediyor. Eğer Türkiye'de Kürdoloji bir bilim dalı olarak çalışılacaksa bunun laboratuarı Hakkâri olacaktır. Bu bölgede Kürtlerin kültürel değerlerinin kaybolmaması ve ülkemizin bir zenginliği olarak kayda geçmesi için çalışılması gerekiyor. Bu çalışmayı ancak ve ancak bilim insanları yapabilir. Biz bunu gerçekleştirmek için çabalıyoruz. Tabii ki bir halkın incelenmesi için ilk önce yok sayılmaması gerekir. Yok saydığınız bir insan topluluğunu, milleti inceleyemezsiniz. Burada çalışan bütün gazetecilerden ve araştırmacılardan rica ediyorum, fotoğraf makinelerinizi ve ses kayıt cihazlarınızı alıp köylere gidin ve materyal toplayın. Biz toplayacağınız bütün materyalleri sizlerden satın alıp arşivlemeye hazırız. Türkiye'de bu değişim çok hızlı bir şekilde devam etmektedir. Çok uzak olmayan bir gelecekte, bizim ülke olarak gelişmemizin önünde engel olan ve enerjisinin boşa gitmesine, heba olmasına yol açan bu problemlerin yok olacağını biliyorum. Bu sürecin daha sağlıklı yürümesi için tüm vatandaşlarımızın Kürtler, Türkler ve herkesin burada sağduyulu hareket etmesi, karşılıklı konuşması ve şiddete başvurmadan hiçbir şekilde insana kastetmeden medeni bir şekilde her türlü fikri ortaya koymaları gereklidir."
Rektör Prof. Dr. İbrahim Belenli’nin konuşmasından sonra konferansın organizatörlerinden İbrahim Seydo Aydoğan, Kürtçe olarak konferansın içeriği konusunda detaylı bilgiler verdi.
İbrahim Seydo protestocular ile ilgili, keşke onlar Kürtçe konuşsalardı da bize küfür etselerdi, bu konferansın dili başından sonuna kadar Kürtçe idi, onlar Türkçe konuşarak bir eksikliği giderdiler deyip ironi yaptı.
Ben daha sonra protestolar ile ilgili Rektör ve İbrahim Seydo ile konuştum. Önce onların söylediklerini aktardıktan sonra bu konudaki kendi görüşlerimi de okuyucu ile paylaşmak istiyorum.
Arada rektör ile protesto olayı hakkında konuşunca yine aynı ağırbaşlılık ile "İnsanların beğenmedikleri şeyleri protesto etmeleri son derece doğal. Tabii ki tepki gösterebilir herkes, protesto edebilir, salondan çıkabilir, bunda hiçbir sıkıntı yok. Şiddet söz konusu olmadığı için teşekkür ediyorum. Aslında olay bir iletişimsizlikten kaynaklandı. Biz buradaki bütün kurumları davet ettik ama demek ki kendimizi yeterince anlatamamışız" dedi.
İbrahim Seydo konferansın açılış günü öğleden önce Kurdi – Der’ ın Hakkari’ deki burosuna gidip konferans üzerine konuşmuşdu ve onları konferansa davet etmişti. Yine gerek İbrahim Seydo gerek Rektör bu konferansın seçim ile bir ilgisinin olmadığını, çünkü konferans yapılmasına geçen yıl Temuz ayında karar verildiğini belirtiler.
Ayrıca bir gün önce İbrahim Seydo ve dışarıdan gelen bir kaç konferans davetlisi birlikte Hakkâri Belediye Başkanı’nı makamında ziyaret edip konferans üzerine sohbet ettiler. Arkadaşların bize anlattıklarına göre Belediye Başkanı’nın herhangi bir boykot kararından haberi yokmuş. Fakat Belediye Başkanı davet edildiği halde konferansın açılışına gelmedi ve daha sonraki günler de gelip sunumları dinlemedi.
Protesto eylemleri elbette önemli eylemlerdir, Kürtler tepkilerini böyle sivil eylemler ile daha sıkça dile getirmelidirler. Bu eylemde üzerinde “size yumurta atacaktık, fakat yumurtaya bile değmezsiniz” yazan bir pankart gördüm. Arkadaşlara bu yaratıcılığı çok tuttuğumu söyledim ama ne yazık ki daha sonra bunun bir süredir Türkiye’de çok kullanılan bir slogan olduğunu öğrendim.
Evet, protesto iyi bir yöntemdir ama Kürtlerin yaptıkları ve yapacakları bütün eylemler belli bir stratejiye göre olmalıdır. Kürtler adına politika yapanlar ve ulusal kurtuluşçu olduklarını iddia edenler, yani Kürdistan’ın kurtuluşu davasında iddia sahibi olanlar, stratejilerini iyi belirlemek zorundadırlar. Özelikle neye karşı olup neye karşı olmadığımızı belirlerken tutarlı olmak zorundayız. Şayet biz Kürtler T.C devletinin bütün kurumlarına karşıyız, devletin bütün kurumlarından çekiliyoruz derseler, bunun kendi içinde tutarlı bir anlamı olur. Bu Kürtlerin Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinden, yani öğretmen olarak çalışmaktan ve diğer bütün devlet kurumlarında memur olarak çalışmaktan istifa etmeleri demektir ve en önemlisi de TBMM’yi reddetmeleri ve seçimi boykot etmeleri demektir. Bunu yapabilecek bir Kürt hareketi varsa, buna herhangi bir diyeceğim yoktur. Fakat hepimiz biliyoruz ki Kuzey Kürdistan’da şu anda böyle bir hareket yoktur. Hakkâri Üniversitesi’ndeki konferansı protesto eden çevrenin siyasi arkadaşları TBMM’ne girmek için seçime katılıyorlar ve en önemlisi de Kürt (Kürdistan) sorununun çözümünü de mevcut devletin realitesi içinde görüyorlar. Şu anki en aktüel ve radikal istemleri anadilde eğitimdir. Ana dilde eğitim mevcut devletin okullarında ve bu hükümetlerin Milli Eğitim Bakanlıkları’nın yapacakları müfredat çerçevesinde yapılacaktır.
Hepimiz biliyoruz ki Türkiye üniversiteleri tam olarak özerk olmasalar bile mevcut bakanlıkların ve diğer kurumların hepsinden daha özerktirler.
Bu şartlarda üniversitelerin Kürdoloji Konferansları düzenlemelerine karşı çıkmanın hiç bir anlamı yoktur. Herhangi bir üniversitenin yada kurumun düzenleyeceği bir konferansın içeriğine yada bileşimine itiraz edilebilinir ve bundan dolayı protesto edilebilinir. Örneğin ben ve arkadaşım Roşan Lezgin 13 Mayıs’da Bingöl Üniversitesi’nde Kirdki (Zazaca) üzerine yapılan sempozyumu izlenen yöntemden ve katılımcılardan dolayı art niyetli bulup protesto ettik, çağrılı olduğumuz halde katılmadık. Ama burada yapılan itiraz içeriğe ve katılımcıların niteliğine değildir.
TZP-Kurdî’den başka kimse Kürdoloji Konferansı yapamaz deniyor. Bu anlayış son derece yanlış ve sorunludur. Burada bir otoriterizm ve anti özgürlükçülük vardır. Herhangi bir kurum yada siyasi hareket ben halkın temsilcisiyim, halk adına sadece ben söz söyleyebilirim diyemez, bu anlayış sorunludur, toplumumun demokratikleşmesini, özgürleşmesini engeller.
Bazı arkadaşlar bu siyasi anlayış burada çoğunluğun oyunu alıyor, bir şey yaparken bunu dikkate almak gerekir diye düşünüyor. Doğrusu ben bu anlayışa katılamıyorum. Çünkü üniversiteler, bilim ve kültür kurumları siyasi iktidardan bağımsız olmalılar diye düşünüyorum.
Türkiye’nin üniversiteleri de çoğu zaman hükümetin istemediği, karşı çıktığı konferanslar düzenlediler. Bizler bu durumlarda genellikle üniversitelerin yanında olduk. Herhangi bir Kürt iktidarında da üniversite bir iş yaparken iktidardan müsaade almak, iktidara danışmak zorunda olmamalıdır.
Şimdi konferansın içeriği konusunda bir kaç şey söylemek istiyorum. Kürdoloji Konferansı hem içerik hem de katılımcıların sayısı itibarı ile oldukça zengindi.
1.Uluslararası Kürdoloji Konferansı’na başta Avrupa’nın çeşitli ülkeleri olmak üzere Avusturalya, İran, Kürt Federe Devleti, Suriye, Horasan ve Ermenistan’dan 37 Kürt bilim adamı, araştırmacı ve sanatçı, dil, kültür, tarih, müzik, sinema, tiyatro, sosyoloji ve kadın sorunları alanında tebliğ sundu. Sunum sahipleri herhangi bir müdahale olmadan tebliğlerini sundular ve dinleyiciler de çok rahat bir şekilde her türlü sorularını sorabildiler. Doğrusu devletin en ufak bir etkisini fark etmedik, yıllardır Avrupa ülkelerinde katıldığımız konferanslar kadar rahat idik.
Konferans’ta Kurmanci, Sorani, Hewremani ve Kirdki lehçelerinden sunumların olması ayrıca dile getirilmesi gereken bir gelişme idi. Ben kendi adıma ilk defa burada Horasan’dan Kürtler ile karşılaştım ve onların tarihleri ve müzikleri konusunda sunumlar dinledim.
Yine belirtmek gerekir ki bir üniversitede “Hecî Qadirê Koyî’de Kürt Miliyetçiliği ve Kürtler - Kürt Sorunu” başlıklı bir sunumu nasıl yazdılar, siyasi sorunların tartışılması açısından önemsenmesi gereken bir gelişmedir.
Bu tür konferansların çoğalması dileğiyle....