İfade Özgürlüğü, Sansür, Otosansür-II
Teşekkür Yücel hoca…
İfade özgürlüğü, sansür ve otosansür kurumlarıyla yakından ilişkilidir. Bunlar birbirlerini etkilerler. İfade özgürlüğünün kısıtlanması, sansürün, otosansürün kurumlaşması Kürd sorunuyla yakından ilişkilidir. Bunları belirtmeye çalışacağım.
Sansür, yazının, haberin, kitabın, karikatürün vs. önceden denetimi demektir. İlgili makam, yazıda, kitapta, karikatürde, haberde bir sakınca görürse bunların yayımlanmasına izin vermez.
Sansür uygulamasından dolayı halkın kaybı çok büyüktür. Çünkü, kendi ülkesinde veya dünyanın herhangi bir yerinde cereyan eden olaylar hakkında bilgi sahibi olamaz. Ama esas kayıp, habere, yazıya veya kitaba konu olanlar içindir. Çünkü, bir hükümet, eğer herhangi bir alanda operasyon yapıyorsa, köyler yakılıyor, insanlar kaçırılıyorsa, sansürdern dolayı ülkenin geri kalan insanları bu olaylar hakkında bilgi sahibi olmadığından bu olaylara ilişkin demokratik tepkisini gösteremez. Böylece operasyona uğrayan halk yalnız kalır.
Sansürün kaldırılmasıyla, haber, kitap, yazı veya karikatür yayımlanır. Bu sefer sakıncalı bulunan bu yayınlar hakkında toplatma kararları verilebilir. Soruşturmalar, davalar açılabilir. Toplatma karaları da bir çeşit sansürdür. Toplatma karaları sonucunda kamuoyu, o kitaba, yazıya vs. ulaşamaz.
Demokratik olmayan devletler, sansürü kaldırıyorlar ama, düşünce açıklamalarına karşı çok yoğun idari ve cezai yaptırımlar getiriyorlar. Yazarlar, araştırmacılar, gazeteciler bu idari ve cezai yaptırımlarla karşılaşmamak için bazı gerçeklikleri görmezlikten geliyorlar, onlara hiç dokunmuyorlar veya, olayları çarpıtıyorlar, olayların özünü boşaltıyorlar veya olayları saptırıyorlar. Devletin yaptığı kısıtlamaları kendi kendilerine yapıyorlar. Kendi beyinlerine kendileri karakol kuruyorlar. Örneğin, devlet terörüne ilişkin haberleri, yazıları vs. okuyuculara iletmiyorlar.
Otosansür de halk için bir kayıptır. Ama esas kaybı otosansürü yapan araştırmacı, yazar veya gazeteci yaşamaktadır. Çünkü, bunlar, çift kişilikli, çifte standartlı insanlar haline gelmektedir.
Sansürün veya otosansürün başta Kürd sorunundan dolayı getirildiği bilinmektedir. Ve ifade özgürlüğüyle yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Sansüre, otosansüre karşı mücadele geliştikçe ifade özgürlüğü gelişmektedir. İfade özgürlüğü geliştikçe, sansür ve otosansür de azalmaktadır. Kürd sorununa karşı ilginin çoğalması, eleştirile düşüncenin gelişmesi, sansürü, otosansürü azalttığı gibi ifade özgürlüğünü de geliştirmektedir. Kürd sorununa karşı ilgi ise, bazı durumlarda risk almayı gerektirebilir.
Batı Akademisi ve Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi, Rusya Bilimler Akademisi, Kürd-Kürdistan Sorununa Nasıl Yaklaşıyor?
Batılı akademisyenlerin Kürd sorunu, Kürdistan sorunu ele alış biçimleri var. Örneğin, “İran Kürdistan’ı “ diye başlıyorlar. Orada olup bitenleri anlatıyorlar. Ondan sonra “Irak Kürdistan’ı “ diye başlıyorlar. Tekrar başa dönerek, orada olup bitenleri anlatıyorlar. Ondan sonra, “Türkiye Kürdistan’ı” diyerek tekrar başa dönüp, burada olup bitenleri anlatıyorlar. Daha sonra da “Suriye Kürdistan’ı” denerek Suriye’de olup bitenler anlatılıyor. Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi de aşağı-yukarı böyle bir yöntem izliyor.
İran Kürdistan’ı, Irak Kürdistan’ı, Türkiye Kürdistan’ı, Suriye Kürdistan’ı diyen akademisyenlerin, herkesin bir Kürdistan’ı olduğunu, ama Kürdlerin bir Kürdistan’ı olmadığını sorgulamamaları dikkate değer bir durumdur.
Bu, Kürdler ve Kürdistan konusuna sağlıklı bir yaklaşım değildir. Temel soru, Kürdlerin ve Kirdistan’ın neden bölündüğü, parçalandığı ve paylaşıldığıdır. Kürdler ve Kürdistan hakkındaki bilgilerimiz zenginleştirecek olan bu tutumdur. Bu, Kürdlerin zaaflarını da ortaya koyacak olan bir sorudur. Zira, bölünme, parçalanma, paylaşılma gibi operasyonlara muhatap olmuş bir ulus, zaaflar yaşayan bir ulustur. Hasım güçler, bu ulusun zaaflarından yararlanarak ona böyle bir politika uygulamaktadırlar.
Akademik Özgürlük, İfade Özgürlüğü
Bu sempozyumda, ifade özgürlüğü, akademik özgürlük çok konuşulan kavramlar oldular. Bu kavramlara da açıklık getirmek gerekir. İfade özgürlüğü yoksa akademik özgürlük yoktur. Herhangi bir devletin siyasal sisteminde, resmi ideoloji kurumu varsa, düşün kısıtlamaları varsa, bu, basında, üniversitede, yargıda, her yerde etkili bir kurumdur. Üniversitede etkili olmaması için bir neden yoktur. Demokratik olmayan devletlerde, resmi ideoloji, siyasal sistemin, siyasal rejimin en önemli kurumudur. Ama bu her zaman varlığı görmezlikten gelinen bir kurumdur.
1971’de, 12 Mart rejiminde, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı, Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş isimli kitabından dolayı yargılanıyordu. Yargılama, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından yapılıyordu. Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, İstanbul Üniversitesi profesörleri arasından beş bilirkişi seçmişti. Bilirkişiler, Prof. Dr. Selçuk Özçelik (Anayasa Hukuku), Prof. Dr. Önder Ayhan, (Ceza Hukuku), Prof. Dr. Amiran Kurtkan, (Sosyoloji) Prof. Dr. Sabahattin Zaim (Sosyal Politika), Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş (İktisat) idi.
Bilirkişiler, “kitapta suç unsurları var” şeklinde rapor verdiler. Bu, Türkiye’de bilim olmadığının, bilimsel düşünce olmadığının, bilim ahlakı hiç olmadığının göstergesidir. Beş profesör, başka bir profesörün kitabını içinde suç var mı yok mu diye okuyorlar.
Profesörler, herhangi bir kitabı istedikleri gibi eleştirebilirler. Kendi doğrularını dile getirebilirler. Ama bir kitabın içinde suç var mı, yok mu diye okunması, düşüncede suç aranması, bilim yöntemine aykırı bir durumdur. Zira bilim sınırsız bir düşün özgürlüğü ortamında üretilir. Bilim, bilim ortamında üretilir. Bilim ortamı, özgür eleştiri ortamı, ancak, sınırsız bir düşün özgürlüğüyle oluşur.
“Ben solcu bir kişiyim. Bu profesörler ise sağcıdır, tarafsız değildir. Tarafsız bilirkişiler istiyorum” şeklindeki bir itiraz veya savunma da bilim yöntemine aykırıdır. Bilim anlayışına uygun savunma veya itiraz şöyle olabilir: Profesörlerin, düşüncede suç aramaları, kitabı, içinde suç var mı yok mu diye okumaları, bilim yöntemine aykırıdır. Bilim, bilim ortamında, özgür eleştiri ortamında üretilir. Bilim ortamı özgür eleştiri ortamı sınırsız düşün özgürlüğünde oluşur. Bu bakımdan bilirkişilere de bilirkişilik kurumana da karşıyım, “Bu kitapta suç unsurlarına rastlanmamıştır…” diye rapor verilmesi de anlamlı değildir.
Mümtaz Soysal yargılanması 1970’lerde kaldı, diye tepki gösterilmesi de yanlıştır. Bu durum günümüzde, belki daha ağır bir şekilde devam etmektedir. Profesör olmak, akademik özgürlük, akademisyenleri resmi ideolojinin yaptırımlarına karşı korumamaktadır. Önemli ve gerekli olan ifade özgürlüğünün savunulmasıdır.