Kürdizade Ahmed Ramiz
Seîd Veroj, Kürdizade Ahmed Ramiz’in Mir Bedirhan kitabını yayıma hazırladı ve yayımladı.
Mir Bedirhan, Kürdizade Ahmed Ramiz, Dara Yayınları, Eylül 2022, 112 sayfa
Kitabın başında Seîd Veroj’un Kürdizade Ahmed Ramiz’i tanıtan uzun bir değerlendirmesi vardır (s. 1-24)
Kürdizade Ahmed Ramiz (1878-1940) Lice doğumludur. 1878. 1900 yılı başlarında eğitimini sürdürmek için İstanbul’a gider.
Seîd Veroj’un tanıtıcı yazısı şu başlığı taşımaktadır: “20. Yüzyıl Başlarındaki Kürd Aydınlanma Hareketinin Yılmaz Bir Mücadelecisi, Yayıncısı ve Yazarı Kürdizade Ahmed Ramiz”
Hemen o yılda, 1900 yılında çalışmaya başlayan Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti’nin kuruluşunda yer alır. Artık, Kürdistan Azm- i Kavi Cemiyeti’nin hem kurucusu hem de aktivistidir. İstanbul’da yürüttüğü faaliyetlerde dolayı 1904 yılında Mısır’a sürgün edilir. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla tekrar İstanbul’a döner.
1910 yılında, Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti kurulur. 1910 yılında Abdullah Cevdet (1869-1932) sürgünden döner. Kürdizade Ahmed Ramiz Abdullah Cevdet’le beraber çalışmaya başlar. Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti’nin girişimleriyle, Kürd çocukları için Kürd Meşrutiyet Mektebi açılır. Fakat Kürd Neşr-i Maarif Cemiyeti de Kürd Meşrutiyet Mektebi de siyasal iktidar tarafından kısa zamanda kapatılır.
Kürdizade Ahmed Ramiz, siyasal ve kültürel faaliyetlerinden dolayı 1912 yılında Kastamonu’ya sürgün edilir.
Kürdizade Ahmed Ramiz, dönemin milliyetçilik, aydınlanma gibi akımlarından etkilenen bir Kürd aydınıdır.
Kürdizade Ahmed Ramiz, kendisini, Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî, Elîyê Herîrî, Mele Ehmedê Batê ve Feqîyê Teyran’ın mirasçısı sayar.
Reşbelek (Mektup, mesaj)
Reşbelek, Kürdizade Ahmed Ramiz’in, Ocak 1911’de, yayımlanan Hulasa-yı Akaît kitabının ikinci kısmında yer alan bir metindir. Reşbelek, Kürdizade Ahned Ramiz’in Kürdlere hitap eden, Kürdlere çağrı yapan, bir çalışmasıdır. Bu kitapçık, Kürdistan’da ilim ve maarifin gelişmesindeki çabalarından dolayı Seyyid Taha Efendi’ye ithaf edilmiştir. Burada Kürdizade Ahmed Ramiz şöyle söylemektedir: “Bu güne kadar Kürd soyu ve kavminden de alim, faziletli edebiyatçı, yazarlar da çıkmıştır. Fakat, Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî, Elîyê Herîrî, Mele Ehmedê Batê ve Feqîyê Teyran gibi (Allah onlara rahmet eylesin) çok küçük bir grup hariç diğer tümünün hizmetleri, Kürdlerin dışındakilere, Türklere, Araplara, Farslara olmuş.
Kendi ırkına hizmet etmeyenler, onun dışında kime ne kadar hizmet yapıyorlarsa yapsınlar Allah katında hayır ve sevap sahibi olamazlar. Bu kişiler diğer insanların nazarında da iyi ve değerli olarak kabul edilmezler.” (s.16-17)
“Kendi milleti hizmete muhtaç olduğu halde, gidip başka milletlere hizmet edenlerle, kendi malının zekatını, günde yüz kişinin bağışta bulunduğu şahıslara verenler arasında ne fark vardır?
Yaklaşık olarak altı milyon kadar Kürd vardır. Acaba, şu ana kadar bunlardan altı kişi Kürdlere bir iyilik yapmış mıdır? Şüphesiz olarak hayır diyorum, yine de hayır. Yahu, iyilikleri lazım değil, keşke kötülük etmeseydiler, o da yeterdi. Bilhassa eğitim konusunda, Kürdlerin ruhuna kast edilmiştir. Öyle bir şekil ve yöntemle yapılmıştır ki bir ecnebiyi bile ağlatır. Sanki Kürd diliyle hiçbir kitap yayımlanmamıştır. Her ne kadar gayretli birkaç kişi, Kürdçe bir- iki eser yazmış olsa da, ne yazık ki bunlar yeterince, Kürdler arasında yaygınlaşmamıştır. Ve pek bilinmemektedir. Çünkü ilmin yaygınlaşmasında maddi fedakarlığın yanı sıra, ancak bu, her milletin kendi diliyle olabilir. Bunun dışında ilim ve eğitimin milletler arasında yaygınlaşması mümkün değildir: Aksi halde böyle bir iddia iftira ve büyük bühtan olur. Genel olarak herhangi bir millet ki ilim ve eğitimi, eğitim ve öğretimi onun kendi diliyle yapılmazsa, doğal olarak ilmin ve eğitimin verdiği saadet ve aydınlıktan mahrum kalır, peyderpey yıkılır, kaybolur. Tarihten adları ve izleri silinir.
Mübalağasız olarak, binlerce Kürd alimin, faziletlisinin ve edebiyatçısının adını sayabilirim. Bunlardan bir kısmı Araplara, bir kısmı Türklere bir kısmı da Acemlere hizmet etmiştir. Yani bunlar belirtilen dillerde, değerli ve makul eserler vermişler. Şimdi, Arap, Acem ve Türkler, onların eserlerinde istifade ediyorlar.” (s. 17-18)
Mir Bedirhan
Mir Bedirhan, Kürdizade Ahmed Ramiz’in başka bir eseridir. Mir Bedirhan, Kürdistan Azm-i Kavi Cemiyeti tarafından 1908 yılında yayımlanmıştır.
Kitapta, Mir Bedirhan’ın, ‘Halid bin Velid hazretlerinin evlatlarından’ olduğu söyleniyor. Bu bilgi şüphesiz doğru değil. Bu bilgi doğru olsa, o zaman Mir Bedirhan’ın Arap olduğu anlaşılır. Halbuki, Mir Bedirhan Kürd’dür. İslamın Kürdistan’da yayılması sırasında, Halid bin Velid Batı ve Kuzey Kürdistan’da, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu Ali, Doğu Kürdistan’da, çok yoğun baskı ve zulümlerle İslamı Kürdlere kabul ettirmeye çalışmışladır. 640 yılları…
Daha sonra, Halid bin Velid’in torunu, İbnü’l Velid Abdülaziz Cezire bölgesine vali olarak atanmıştır. (s. 27) Bedirhanilerin Azizanlığı kanımca buradan gelmektedir. Bölgenin bir müddet Arap ordularının denetimi altında olduğu anlaşılmaktadır. Arap soyu ile yakınlık kurmak, statü ve prestij arayışı ile de ilgili olabilir.
Seîd Veroj, Kürdizade Ahmed Ramiz’in Mir Bedirhan kitabını açıklamalı notlarla bugünkü Türkçe’ye aktarmış. Seîd Veroj, Kürdizade Ahmed Ramiz’in Mir Bedirhan kitabını hazırlarken Ahmet Kardam’ın iki ciltlik, Cizre-Botan Beyi Bedirhan kitabını ana kaynak olarak kullanmış.
* * *
Seîd Veroj’un, 20. Yüyılın ilk çeyreğindeki Kürd basını ile ilgili çalışmalarına kişi olarak çok değer veriyorum. Kürdizade Ahmed Ramiz, Mevlanzade Rifat, Abdurrahman Nacim, Mehmed Mihri Hilav, gibi Kürd aydınlarıyla, Bedirhanilerle ilgili çalışmaları kanımca çok değerlidir. Bunların bir kısmı Kürdçe, bir kısmı Türkçe yayımlanmıştır. 20. Yüzyılın ilk çeyreğindeki Kürd basının Arap harflerinden Latin harflerine çevrilmesi Kürd toplumu, tarihi ve kültürü için çok önemli ve değerlidir. Mehmet Emin Bozarslan, Malmîsanij gibi hocalarımızın bu konudaki emeği çok büyüktür. Seîd Veroj’un bu çalışmaları sürdürmesi de çok değerlidir. Ayrıca, Seîd Veroj’un, bu dönemle ilgili yaptığı analizler de önemlidir.