Kürtlere Yönelik Söylemler Üzerine
“Bıçak kemiğe dayandı. Ramazan’dan sonra milat olacak” sözleri ifade edildi.
Hz. Ömer’in "Kenar-ı Dicle'de bir kurt aşırırsa bir koyunu, adl-i İlahi gelir sorar Ömer'den onu." sözünü birlikte hatırlayalım.
Hz. Ömer, Dicle kenarında değil insanın, bir koyunun bile hukukunu düşünecek ve uygulayacak adalet inceliğine sahipti. Sayın Başbakan'dan da Dicle nehri boyunca, bin yıllık tarih sürecinde Kürdistan olarak anılan yöreye, hukukun ve adaletin tatbikini ve dahi zalimleşebilen insan şeklindeki kurtlara karşı tedbirli olmasını isteriz. Hz Ömer, bir sahabeydi. Bu topraklar fetih edilirken, minber üstünde Sasanî ordusuna karşı uyanık olması için komutanı Sariye’ye “Ya Sariye! Dağa, dağa bak!” diye uyarıda bulunan Hz. Ömer, Medine’den bu toprakları kerametli bir şekilde, keskin bakışıyla görüp müşahede etmiştir. Bu toprakları o zaman ona gösteren Allah, daha sonrasını da gösterebilir. Sorumluluklarını taşıdığı ve kendileri için tedirgin olduğu ve hassasiyet gösterdiği bu halka, Dicle kenarını, Hz. Ömerin korktuğu “Kurtlar Vadisine” çevrilmesine müsaade edilmemeli.
“Tek Bayrak, Tek Devlet, Tek Millet” denildi.
Tek bayrak ve tek devleti tartışmayacağım. Fakat tek millet coğrafik, tarihi ve sosyolojik gerçeklere uymuyor. Kadim İslam tarihçileri ve İlim adamları ve devletler; Kaşgarlı Mahmut, Dinaveri, İdrisi, Mes’udi, İbni Haldun, Cezeri, Feqîyê Teyran, Ehmedi Xani, Şerefhan, İdris-i Bitlisi, Hasanê Bateyî, Ehmedê Xasî, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Selçuklular, Osmanlılar, I.B.M. Meclisi, Mervaniler, Eyyubiler, Mela Xelilê Sêrti, Berzenci, Berzani, Şemseddin Sami, Ziya Gökalp. Şeyh Said Ve Said Nursi vs. şahadetiyle Kürtler ayrı bir millettir. 1925’ten itibaren de inkâr edilmişler.
Bu meselede 30 yıldır, Kur'an-ı Kerim ve O'nun en güzel dersi olan Risale-i Nur'dan aldığım sonuç şudur ki, "Farklılıkları kabul etmek ayrılıkları körüklemek değildir. Farklılıkları kabul etmediğiniz zaman ayrılıkları körüklersiniz." Şifahi olarak ben ve çok kişi bunu söyler ve katılırız. Fakat yöneticiden bunun icraatını ve uygulamaya geçmesini bekleriz. Sahabeler, Müslümanlar sadece güç ve iktidarları ile dünya milletlerini idare etmediler, aynı zamanda onların taleplerini dinleyerek adaletli davrandılar ve melek gibi Meliklik ortaya koydular. Ve onun için İslamiyet bir daha çıkmamacasına milletlerin kalplerine yerleşti.
Daha önceleri “Operasyon yapılmasına izin verilmeyecek" denilmişti.
Daha önce bu bölgede olumsuz operasyonlar yapılmışsa (Şark Islahat Planı ve Sonraki kanunnameler, uygulamalar…) ve etkileri hala devam ediyorsa ve siz de yetkili makamdaysanız, düzeltici operasyon yapmak, adaletin ve hakkaniyetin gereği olmaz mı? Hucurat 13. ayette geçen "Li tearefu=tanımak için) hakikatini uygulamaya geçirip Kürtleri tanıyın ve bu “ustalık dönemi”nizde Kürtlere bir kardeşlik yapınız. Biz de artık çocuklarımıza ve neslimize, muğlâk ve gözyaşı getirecek bir gelecek bırakmayalım. De ki: "Öyleyse, O her şeyin Rabbi iken Allah'tan başka bir Rab mı arayacağım?" İnsanların işlediği (kötü) fiiller yalnızca kendilerini ilgilendirir ve sorumluluk taşıyan hiç kimseye başkasının sorumluluğu yüklenmez. Zamanı geldiğinde hepiniz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman üzerinde ihtilafa düştüğünüz her şeyi size (gerçek haliyle) gösterecektir.(En'am 164.ayet, Muhammed Esed meali)
"İnkar, Red ve Asimilasyon bitmiştir" ifade edildi.
Hala İlköğretim birden üniversite son sınıfa kadar Kürt olarak dilimize, kültürümüze ait hiç bir şey bulamıyoruz. Yanlı ve eksik din dersi hariç. Acaba, bu yeni öğretim döneminde, Coğrafya, Tarih, Edebiyat, Sosyoloji ve Felsefe'de Kürt Tarihi, Sosyolojisi, Coğrafyası ve Kürt büyüklerine ait konular işlenecek mi? İnkârın bitmesinin resmileşmesi, resmi kurumlar ve özellikle eğitim içine nüfuz edilmekle gerçekleşir. Yoksa bütün Milli Öğretim boyunca, "Zararlı Cemiyetler" bölümünde yalnız 'Kürt' kelimesi geçip, bütün vatandaşları Kürtlere karşı antipati oluşturacak izlenim verilmeye devam mı edilecek? Bu memleket ve ortak vatan için yapılan Kürt büyüklerinin olumlu hizmetleri de işlensin. Mesela İdris-i Bitlisi’nin yaptıları işlensin. Ehmed-i Xanî’nin Mem û Zîn’i konu edilsin. Said Nursi'nin Osmanlı ordusu içinde, Ruslara karşı I. Dünya Savaşında, Kürt Süvari Alay Komutanı olarak hizmetleri de anlatılsın. Veya İngilizler, İstanbul'u İşgal ederken, hilelerini açığa çıkaran ve İstanbul kamuoyunu İngilizlerin aleyhine çeviren ve Ankara hükümetinin takdirini kazanıp davet edilen "Hutuvat-ı Sitte" mücadelesinden de bir Kürt olarak bahsedilsin.
“Anadilde eğitim olmaz” diye ifade edildi.
Bütün diller Rabbimizin yarattığı İlahi İsimlerin güzel nakışlarıdır. Türkçe Müslüman’ca da, Kürtçe kâfirce değildir. Rum 22. Ayet'te "Dillerinizin ve renklerinizin farklılığı O'nun delillerindendir" deniliyor. Rabbimizin bir tecellisi ve yansıması olarak görün ve 'Anadilde Eğitim'e izin verin. Annenin ak sütü gibi helaldir. Said Nursi de Risale-i Nur’a çalıştığı gibi 65 sene boyunca, anadil’de eğitim yapan üniversitenin açılması için çalışmıştı. Buna İslamiyet’ten, insaniyetten, aklen, vicdanen ve hukuken bir engel yoktur. Varsa, sadece ”Ben güçlüyüm, izin vermiyorum.” denildiği içindir. Bundan vazgeçip anadilde eğitim hakkını tanıdığınızda, sonsuza kadar hakperest insanlardan ve Kürtlerden takdir alacaksınız.