Kürtlerin sivil aklı gerçeği görüyor
Kürt yazar Roşan Lezgîn, demokratikleşme alanında yapılan bütün düzenlemeler gibi referandumun da Kürtlerin ağır travma döneminden çıkarak normalleşmesine katkı sağlayacağını söyledi.
Doğu ve Güneydoğu'daki genel tavrın 'evet' olacağını belirten Lezgîn, "Kürtlerin dayatma veya direktiflere boyun eğecekleri dönem geride kaldı. Kürdün iradesini ipotek altına alma dönemi geçti. Normalleşme döneminde gelişmekte olan Kürdün sivil aklı, meylini açıkça beyan edecek olgunluğa, cesarete erişti." dedi. 'Evet' çağrısı yapan aydınlar ve STK'ların, Kürtlerin sivil aklını temsil ettiğini belirten Lezgîn; bunun, halkın aklıselim tavrı olduğunu vurguladı. Lezgîn, Türk tarafında olduğu gibi Kürt tarafında da genel kitle üzerindeki 'vesayet rejimi' ve 'tahakküm'ün gittikçe çatırdadığını kaydetti.
Kürtçe'nin Zazaca ve Kurmanca lehçelerinde bugüne kadar 12 kitap yayımlayan Roşan Lezgîn, Türkiye'nin yaşadığı değişimi kendi hayatında bizzat müşahade ettiğini belirtti. Kürtçe şiir yazdığı için Kasım 2001'de tutuklandığını, ağır işkencelerden geçtiğini anlatan Lezgîn şöyle konuştu: "İşkenceden çıktıktan sonra, fiziksel tedavinin yanı sıra 20 ay kadar psikiyatride tedavi gördüm. Ama şimdi açık bir şekilde Kürtçe yazıyorum, 'ben Kürt yazarıyım' diyorum, konferanslara katılıyorum. Yani, biraz da olsa normalleşebildiğimi hissediyorum. Bu durum, Kürt toplumunun geneli için de öyledir. 12 Eylül referandumunda 'evet' çıkması halinde, Kürtlerin normal bir yaşama doğru bir adım daha atacakları çok açıktır."
Kürt bölgelerindeki devlet ile Batı bölgelerindeki devletin çok farklı davrandığını dile getiren Lezgîn, sözlerini şöyle sürdürdü: "İşte bu tür anayasal değişiklikler devletin 'şiddet'ini azalttığından, şiddeti istediği gibi kullanma serbestisini kısıtladığından, Kürtlerin genel yaşamını olumlu etkilemektedir. 12 Eylül referandumunda 'evet' çıkması halinde, Kürtlerin normal bir yaşama doğru bir adım daha atacakları çok açıktır. Türkiye'de gelişen demokratik eğilim kötü günlerin geri gelmesine fırsat vermez artık. Vesayet rejimi, ciddi anlamda çatırdamış durumdadır. Kürtler, çeşitli dönemlerde hayal bile edilemeyecek acılar yaşadılar. Şahsen referandumda 'hayır' diyeceğini söyleyen herhangi bir Kürt siyasetçisini duymuş değilim. Ama belli bir parti veya örgüt çerçevesinde siyaset yürüten kimi siyasetçilerin referandumu boykot edecekleri doğrudur. Bu da örgütçe alınmış bir karardır. Tavırları, bireysel değil örgütseldir. Örgüt politikası ile Kürtlerin genel çıkarları bazen örtüşmeyebilir."
Haber: İsmail AVCI, Zaman, 07 Eylül 2010 Salı, s. 27
* * *
Yukarıda kısaltılarak haber formatında yayımlanan röportajın tam metni:
İsmail Avcı: Referandum Kürtler için ne anlama geliyor?
Roşan Lezgîn: Referandumun ‘Kürtler’ için direkt bir anlamı olmasa da, Türkiye’de, demokratik yaşam lehine anayasal düzeyde yapılacak her değişim Kürtleri de olumlu etkilemektedir. Örneğin, 2000’li yılların başında AB’ye katılım paketlerinin Meclis’te kabul edilme süreçlerini düşünelim. Bunlar, bir nebze de olsa, Kürtlerin biraz nefes almalarını sağlamış oldu. Daha önceleri korkunç, anlatılmayacak kadar karanlık, ağır bir süreçten geçtik. Bu, mağduriyet edebiyatı falan değil, bir durum. Biliyorsunuz, Kürt bölgelerindeki devlet ile Batı bölgelerindeki devlet çok farklı şeyler! Bu, Türkiye tarihi boyunca hep böyle olmuştur. Kürtler için devlet, sadece şiddet aygıtıdır. 1925’te, İstiklal Mahkemelerinde “Kürdüm” demek, idam cezası suçu işlemek olduğu sabittir. İşte bu tür anayasal değişiklikler devletin ‘şiddet’ini azalttığından, şiddeti istediği gibi kullanma serbestisini kısıtladığından, Kürtlerin genel yaşamını olumlu etkilemektedir. Kürtlerin ağır travma döneminden çıkmaları, normalleşmeye doğru gitmeleri için bu tür anayasal değişiklilerin önemi çok büyüktür. Örneğin, en son 1 Kasım 2001’de Kürtçe yazdığımdan dolayı tutuklandım, ağır işkencelerden geçtim. Suçum sadece Kürtçe şiir yazmaktı. O zaman gizli yazıyordum, gizli yazardık. İşkenceden çıktıktan sonra, fiziksel tedavinin yanı sıra 20 ay kadar psikiyatride tedavi gördüm. Ama şimdi açık bir şekilde Kürtçe yazıyorum, ben Kürt yazarıyım diyorum, konferanslara katılıyorum. Yani, biraz da olsa normalleşebildiğimi hissediyorum. Tabii, bu durum aynı zamanda Kürt toplumunun geneli için de öyledir. Normal şartlarda yaşamayan kimseden/toplumdan normal tavırları beklemek doğru değildir. Anayasal olarak hiçbir hakka sahip değiliz, adımız var ama resmiyette hala yokuz. Fakat o karanlık, acı döneme göre, nispeten daha iyi durumdayız. 12 Eylül referandumunda “evet” çıkması, Kürtlerin normal bir yaşama doğru bir adım daha atacakları çok açıktır. Kürtler bunun bilincinde.
- Referandumda bölge halkının tavrı sizce ne olacaktır?
“Bölge halkı” derken, “Kürtler” demek istediğinizi anlıyorum. “Kürtler” diye adlandırmak daha doğrudur. Kürtlerin genel tavrı, referandumda “evet” oyunun çoğunlukta olacağını tahmin ediyorum. Kürtlerin herhangi bir parti veya gücün etkisinde/gölgesinde kalacakları, dayatma veya direktiflere boyun eğecekleri dönem geride kaldı. Ne karakol komutanı ne de diğer başka bir silahlı güç, Kürdü sıkıştıracak, korkutacak, dolayısıyla iradesini ipotek altına alıp istediği yönde oy vermesini sağlayacak dönem geçti. Normalleşme döneminde gelişmekte olan Kürdün sivil iradesi, sivil aklı meylini açıkça beyan edecek olgunluğa ve cesarete eriştiğini söyleyebiliriz. Bu sivil akıl, sivil irade, Kürtlerin menfaatlerinin nerde olduğunu hissedebiliyor. Bu durum sandıkta görülecektir. Aslında, Kürtlerin sivil aklı, sivil iradesini temsil edenler 1990’lı yıllarda ‘faili meçhul’lerle yok edildi. 20 yıllık bir kesinti oldu. Ama şimdi yeni bir aydın nesli tekrar yerini almaya başlamış durumdadır. Normalleşme durumu bunu güçlendirmektedir.
- Kürt aydınlardan, STK’lardan ‘evet’ çağrısı gelirken BDP’nin boykot ısrarı devam ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Aydınlar ve STK’lar, az önce sözünü ettiğim normalleşme durumunda gelişen Kürtlerin sivil aklını, sivil tavrını temsil ediyor. Bu, halkın aklıselim tavrıdır. BDP ise partidir, yani bir örgüt. Örgütler, genel olarak politikalarını, politik tavırlarını yukarıdan, dar bir merkezden belirliyor. Kitleye de uygulamak kalıyor. Örgütlerin kendine ait hesapları vardır. Mantıklı gerekçeleri de olabilir. Ama Türk tarafında olduğu gibi Kürt tarafında da genel kitle üzerindeki “vesayet rejimi” ve “tahakküm” gittikçe çatırdıyor.
- Referandumda ‘hayır’ çıkması halinde Türkiye’yi ve Güneydoğu’yu nasıl bir süreç bekliyor sizce?
Kürtlerin bölgesi sadece Türkiye’nin “Güneydoğu”su değildir. Doğrusu, “Doğu ve Güneydoğu”dur. Böylesi bir terminoloji gittikçe Kürt bölgesini daraltma siyasetidir! Kürtler bunun da farkındadır. Referanduma gelince, ben “hayır” çıkmasını istemiyorum. Böyle bir sonuç beklemiyorum. Eğer olsa dahi, statükocu güçler geçici bir zafer kazanmış, elde etmiş bir durum oluşur elbette ama hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Türkiye’de gelişen demokratik eğilim kötü günlerin geri gelmesine fırsat vermez artık. “Vesayet rejimi”, ciddi anlamda çatırdamış durumdadır, kullanmakta uzmanlaştığı “terör” ve “komplo” yöntemleri gibi politik araçları artık pek işe yaramamaktadır. Karakterleri gereği pek alışık olmadıkları sivil metotlarla da işleri yürütmeleri çok zordur.
- Referandum Kürt sorunu için bir şans olduğunu düşünüyor musunuz, neden?
Kürt sorunu siyasi bir sorundur. Sorunun çözümünden önce, “sorun”un ne olduğu tespiti yapılmalı. Kürt sorunu konusunda, referandumda yapılacak olan anayasal değişiklikten daha öte Türklerde, devlet idaresinde zihniyet değişiminin olması daha önemli. Kürtlerin ulusal haklarının iade edilmesinin bu referandumla yakın bir alakası pek yok gibi. Ama referandumun ‘normalleşme’ konusunda faydası vardır. Aklıselim, sivil akıl, her zaman normal şartlarda gelişir ve kendini ifade etme şansını bulur. Bu açıdan referandum önemlidir.
- 12 Eylül’de işkence, kötü muamele görmesine rağmen ‘hayır’ diyen Kürt siyasetçiler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece 12 Eylül 1980 darbesi döneminde değil, Kürtler Türkiye’de her zaman “işkence ve kötü muamele” gördüler, “hayal bile edilemeyecek acılar” yaşadılar. Öte yandan, şahsen referandumda “hayır” diyeceğini söyleyen herhangi bir Kürt siyasetçisini duymuş değilim. Ama belli bir parti veya örgüt çerçevesinde siyaset yürüten kimi Kürt siyasetçilerin referandumu “boykot” edecekleri, bunun için çalıştıkları doğrudur. Az önce anlattığım gibi, bu da örgütçe alınmış bir karardır. Tavırları, bireysel değil örgütseldir, öyle değerlendirmeli. Örgüt politikası ile Kürtlerin genel çıkarları bazen örtüşmeyebilir. Örgüt, genelde kendi çıkarlarını gözetir. Örneğin, Türk halkının faydası anayasa değişikliğinde olmasına rağmen, CHP ve MHP birer örgüt olarak, dolayısıyla bu örgütlerin ekseninde siyaset yapan Türk siyasetçileri, referandumun aleyhine çalışmaktadır.