Politikacılar Neden İkidilliliğe ve İkidilli Eğitime Karşı Çıkmakta?*
İkidilli eğitim ve toplumdaki diller konusundaki genel ve siyasi tartışmalar daha çok dilin karmaşalara ve zorluklara yol açacağı savıyla başlar. Diğer bir deyişle, iki dil kullanımının sözüm ona algılama sorunlarına yol açacağı düşünülür. Kimlik bölünmesi, kültürel boşluk, kendi hakkında olumsuz görüşler ve köksüzlük gibi kişilik sorunları ve toplumsal sorunlar da bazen ikidillilere yüklenir. Bu yüzden de dilin kendisi bir sorun yaratıyormuş gibi algılanır. Bireysel düzeyde değil de halklar düzeyinde düşünüldüğünde ise ikidillilik bazen ulusal veya bölgesel uzlaşmazlıklar ve gruplar arası çatışmalar bağlamında sorgulanır.
Dilsel farklılıklara ‘sorun’ olarak bakan siyasi eğilimlerde, bir ülkede dilsel azınlıkların varlığı ve bu azınlıkların dillerini kullanılmaya devam etmeleri toplumda bir yandan bütünleşme ve kaynaşmayı engelleyici olarak düşünülür, bir yandan da topluluklar arasında düşmanlaşma ve çatışmaya yol açabileceği farz edilir. Dolayısıyla azınlık dillerinin görünürde yarattığı karmaşanın çoğunluk diline asimilasyonla çözülmesi öngörülür. Bu türden bir yaklaşım, farklılıkları bir arada tutan harcın çoğunluk dili olduğu inancına dayanır. Tüm yurttaşların, ülkenin çoğunluk dilinde rahatlıkla iletişim kurabilme becerileri ortak bir payda olarak görülür. Güçlü bir ülke, birlik içinde bir ülke olarak algılanır. Ülkedeki birlik de, tektiplilik de benzerlikle eşanlamlı olarak görülür. Buna karşı savunulan görüş tektip olmadan da ulusal birliğin sağlanabileceğidir. Dillerde farklılık ve ülkede birlik aynı anda bir arada bulunabilir. Singapur, Lüksemburg ve İsviçre bu konuda yapıcı örnekler olarak verilebilir.
İki ya da daha fazla dilin bir arada var olması nadiren gerilim, kaynaşamama, çatışma veya kargaşa sebebidir. Savaş tarihi, ekonomik, siyasi ve dini farklılıkların daha belirgin nedenleri olduğunu defalarca göstermiştir. Bir başka deyişle, diller nadiren çatışma nedenidir. Din uğruna yapılan savaşlar, farklı dinler arasında rekabet, farklı siyasi partiler arasında rekabet ve ekonomik saldırganlık kargaşayı körükler. Oysa dilin tek başına huzursuzluk nedeni olmasına pek ender rastlanır. Birçok ülkedeki iç kargaşaların nedenleriyle ilgili yapılan araştırmaların çoğu söz konusu ülkelerde esas olarak farklı dillerin bulunmasının kendi başına bir kargaşa nedeni olmadığını ortaya koymaktadır. Kargaşanın nedenleri yoksun bırakmak, otoriter rejimler ve modernleşme olarak görülüyor.
Bir azınlık dili çoğu zaman o dili konuşan insanların yoksulluk, okulda düşük başarı, sosyal hareketlilik ve iş güvencesi dezavantajları gibi sorunlarla ve çoğunluk kültürüyle bütünleşmenin düşük olmasıyla bağlantılıdır. Bu açıdan azınlık dili toplumsal, ekonomik ve eğitimle ilgili sorunların kısmi nedeni olarak algılanır. Bu, ‘dil engeldir’ yaklaşımı tek cümleyle özetlenir genelde, ‘İngilizce (veya Türkiye örneğinde olduğu gibi ‘Türkçe’) konuşuyor olsalardı sorunları çözülürdü.’ Azınlık dili çoğu zaman eğitim sistemi tarafından aşılması gereken bir sorun olarak görülür. Sorunlara yönelik önerilerden biri de evde konuşulan dil pahasına çoğunluk dili öğretiminin güçlendirilmesi şeklindedir. Azınlık dili çocuklarının ana akıma dâhil edilmesinin amacı İngilizce gibi egemen dillerde dilsel becerilerini en kısa sürede geliştirmeleri ve böylece genel sınıflarda anadili İngilizce olanlarla eşit düzeye gelmelerini sağlamaktır.
Yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı ikidilli eğitim bazen egemen siyasetçiler tarafından da bir dil sorununun nedeni olarak düşünülür. Bu nedenle de ikidilli eğitimin toplumsal huzursuzluğa ve ayrışmaya yol açacağı iddia edilir. Azınlık dilini ve etnik farklılıkları beslemenin topluluklar arasında çatışmayı tetikleyeceğinden korkulur. Oysa dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesindeki tecrübeler çokdilliliğin ve ikidilli eğitimin uyuşma ve anlaşmayı kolaylaştırdığını, ayrıca toplumsal barışı geliştirdiğini göstermektedir. Bu nedenle de ikidilli eğitim, dil sorunlarına yol açan bir etken olarak düşünülmemelidir. Aksine, çalışmalar ve kanıtlar ikidilli eğitim sayesinde ikidillilik ve iki dilde okur-yazarlık geliştirmenin eğitim açısından mümkün olduğuna işaret etmektedir:
- Azınlık dillerine mensup çocuklar müfredat derslerinde daha yüksek başarı elde eder;
- Anadili ve kültürü korunmuş olur;
- Öz güven, öz kimlik ve eğitime karşı daha olumlu bir tavrın geliştirilmesi sağlanır;
- Egemen dil daha iyi öğrenilmiş olur;
- Toplumsal barış tehdit altında olmaktan çıkar.
Üstelik sadece ekonomik hesaplar ve istatistiki beklentiler içinde olan kesimler için şu çok rahatlıkla söylenebilir ki, yüksek okul başarısı ülke ekonomisine, insan kaynaklarının daha iyi kullanılmasına ve insanların yeteneklerinin değerlendirilmesine olumlu katkıda bulunur.
Prof. Dr. Colin Baker
Bangor Üniversitesi, Galler
* Bu yazı, Colin Baker’in A Parents' and Teachers' Guide to Bilingualism (Ana Babalar ve Öğretmenler için İkidillilik Rehberi) isimli kitabından uyarlanarak çevrilmiştir. Bu yüzden çeviriler, orijinal metinle birebir uyuşmayabilir.
_________
Not: Bu makale Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü DİSA tarafından hazırlanan "Önce Anadili" broşürleri dizisinde yayınlanmıştır