Türkiye'nin Akademik Dünyayla İlişkileri!
Bugün, Milliyet gazetesinin internet sayfasında yayınlanan bir haberde, tarihçi Taner Akçam’ın, Türkiye’nin, Ermeni soykırımına karşı tezlerin yaygınlığını artırmak için bazı akademisyenlere para dağıttığı iddialarından söz ediliyor.
Haberi okuduktan sonra İsmail Beşikçi Hoca’nın Haziran 2009’da yayımlanan ve arşivimde sakladığım bir yazısını hatırladım. Beşikçi, “Profesör Kemal Karpat’a Sorular” başlıklı yazısında “Dil Uzmanı Bir Profesör” alt başlığıyla yayımlanan bölümü tekrar okudum.
İsmail Beşikçi Hoca’nın yazısındaki bölümü Taner Akçam’ın iddialarıyla ilgili haberle birlikte sunarak, yorumu okurlara bırakıyorum.
Önce Taner Akçam’ın iddialarıyla ilgili haberi verelim.
‘Türkiye, soykırımı yalanlayanlara para dağıtıyor’
Ermeni soykırımı tezini savunmasıyla tanınan ünlü tarihçi Taner Akçam, ABD’de katıldığı bir konferansta Türkiye’nin, karşı tezlerin yaygınlığını artırmak için bazı akademisyenlere para dağıttığını iddia etti.
Arizona’daki Glendale Public Library’de geçen ay bir konferansa katılan Akçam, Türkiye’nin soykırım karşıtı tezlerini savunan yayınlar yapan Amerikalı akademisyenlere para verdiğini öne sürdü.
Sistemli kampanya
ABD’deki Ermeni diasporasının tanınan yayınlarından Asbarez’de Harut Sassounian imzasıyla yayımlanan habere göre Akçam konferansta, “Türk hükümeti ABD’de çok sistemli ve agresif bir kampanya yürütüyor” dedi. Habere göre Akçam aralık ayında Türkiye’ye geldiğinde Türk Dışişleri’nin ABD’de Ermeni tezlerine karşı verdiği mücadeleyi yakından takip eden bir isimle görüştü. Bu kişi Akçam’a 2004-05 yıllarında Amerikalı bir profesörün Türk yetkililerle görşerek, en iyi yolun yaygın Ermeni soykırımı tezlerine karşı yeni akademik çalışmalar yayınlanması olduğunu söylediğini aktardı. Akçam’a göre Dışişleri bu fikri benimsedi ve “ABD’ye yüklü miktarda para gönderdi.”
Belgeler arşivde
Akçam, kaynağının kendisine, soykırım karşıtı kitapları için Türkiye’den para alan akademisyenlerin isimlerini de verdiğini iletti. İsimleri açıklamazken, bu kişilerin imzaladığı belgelerin Dışişleri arşivlerine girdiğini söyledi. Akçam yalnızca Michael Gunter isimli araştırmacının son kitabında 600 bin Ermeni’nin öldüğünü ancak bunun soykırım olmadığını savunduğunu anlatarak bunun kendisine garip geldiğini söylemekle yetindi. Asbarez sitesi daha önce Hakan Yavuz, Guenter Lewy, Jeremy Salt ve Edward J. Ericson gibi araştırmacıların Türkiye’den para aldığı yönünde iddialar olduğunu hatırlattı, bu kişilerin Michael Gunter’in kitabını övdüğünü de sözlerine ekledi.
* * *
İsmail Beşikçi Hoca’nın yazısındaki bölüm:
Dil Uzmanı Bir Profesör
1990'ların sonunda, basına şöyle bir haber yansımıştı. Türk basınında, Bir Japon dil uzmanının, dünyanın sayılı dilbilimcilerinden biri olduğu söylenen bir uzmanın, “Kürtçe ilkel bir dildir, Kürtçe bilim dili olamaz” şeklinde bir demeci yer almıştı. Bunun üzerine köşe yazarları, “Bir Japon dilbilimcinin, dünyanın sayılı dilbilimcilerinden birinin de belirttiği gibi Kürtçe bilim dili olamaz, Kürtçe ilkel bir dildir” şeklinde yorumlar yapmışlardı. 1990'ların sonunda bu olayı bu kadar biliyordum. Olayın basına yansıdığı kadarıyla biliyordum.
Haziran 2009 başlarında Malmîsanij Türkiye'ye geldi. Malmîsanij ile çeşitli konular üzerinde sohbet ederken bu olay da gündeme geldi. Malmîsanij olayın basına yansımayan bölümlerini de anlattı. Olay şöyle gelişmiş: Bir Japon dil uzmanı devlet arşivinde çalışmak istemiş. Klasik diller üzerinde çalışacakmış. Arşivde çalışmak için yöneticilerden izin istemiş. Yöneticiler de ona, “Kürtçe ilkel bir dildir, bilim dili değildir” şeklinde basına bir açıklama yaparsan sana bu izni veririz. Aksi halde, arşive girmeye izin vermeyeceğimiz gibi, seni sınır dışı ederiz” demişler. Uzman kişi, yani profesör de, bu direktife uyarak istenen açıklamayı yapmış… Olayın dikkate değer yönü şudur. Önce dil uzmanı Japon'un ne kadar büyük olduğu, 7-8 dil bildiği, dünyadaki sayılı dil uzmanlarında biri olduğu anlatılıyor. Sonra da “işte bu büyük uzman, Kürtçe denen dil hakkında bunları söylüyor. Bir uzmanın görüşü şüphesiz daha inandırıcı olur. Çok büyük olduğu vurgulanan uzman, aslında bilim ahlakına sahip olmayan bir profesördür. Çürük bir duruşu vardır. Diyelim bu uzman, bu profesör 7-8 dil biliyor. On dil de bilse de bunun bir değeri yoktur. Bu tutum bilimi ilerleten bir tutum değildir. “Kürtçe ilkel bir dildir, bilim dili olamaz” önermesi de yanlıştır. Bu uzmanın, bu profesörün, böyle bir demeç veremeden önce Kürtçe'nin neden yasaklandığını sorgulaması gerekirdi. Kürtçe'nin neden yasaklandığın sorgulanmaması, yasakları onaylayan bir tavır olarak değerlendirilebilir. Yasakçılardan yana, ezenlerden yana bir tutum sergilenerek, bu tutum onaylanarak sosyal bilim geliştirilemez.
Vladımır Bartol'un, Fedailer Kalesi ALAMUT (Çev. Atilla Dirim. Yurt Kitap-Yayın, Mart 1998) kitabını okurken, bir tutum çok dikkatimi çekti. Romanda, sık sık Gürcü, Rum, Ermeni, Yahudi, Arap,Türk gibi sözcükler geçiyordu. Ama Kürt sözcüğü geçmiyordu. Halbuki, olayın önemli bir kısmı Kürdistan topraklarında geçiyordu. Örneğin, Selçuklu ordusu Rey'den Bağdat'a gidiyordu, veya Bağdat'dan Rey'e dönüyordu. Bu sırada ordu şüphesiz Kürdistan topraklarından geçiyordu. Ama romanda Kürt adı geçmiyordu. Belki bir-iki yerde geçmiştir. (b.n.:kitapta vahşi kürtlerin toprakları diye geçiyor) Halbuki, Rum doktor, Ermeni tüccar, Yahudi dişçi, Gürcü hamamı, Arap ev sahibi, Türk atlılar… gibi ifadeler çok sık geçiyordu. Vladımır Bartol'un da bu romanı yazabilmek için Devlet Arşivi'nde bir süre çalıştığını bir yerde okumuştum. Arşivde çalışan yabancı yazarlar, arşiv yöneticilerinden, hassas konularda brifing alıyor olabilirler.