Yaresanlarda Müzik Kutsaldır
Yaresan Kürt müziği yapan Arash ve Kourosh Moradi, Yaresan toplumunda müziğin kutsal olduğunu belirtiyor.
Londra’nın sayılı mekanlarından Southbank Centre, geçtiğimiz günlerde Yaresan ve Kürt ezgilerinin söylendiği muhteşem bir konsere ev sahipliği yaptı. Tamburun virtüözü olarak bilinen Ali Ekber Moradi, İngiliz konsolosluğunun vize vermemesinden ötürü konsere katılamazken Moradi’nin oğulları Arash Moradi ve Kourosh Moradi sahnedeki performanslarıyla dinleyicileri büyüledi. Konser sonrası gazetemizin görüştüğü Moradi kardeşler, en kadim Kürt topluluğu olarak bilinen Ehl-i Hakları ve müziklerini anlattı.
Öncelikle babanızın vize probleminden dolayı İngiltere’deki konsere katılamamasından başlayalım. Vize talebiniz tam olarak hangi gerekçeyle reddedildi?
Kourosh Moradi: Resmi olarak ret gerekçesi, bu kişinin daha önce farklı bir isimle başvurması olarak belirtildi. Tabii ki bu gerçekdışı bir sebep çünkü daha öncesinden herhangi bir başvurumuz olmadı. Yani tamamen uydurma bir gerekçeyle vize talebimiz reddedildi. Ayrıca ret cevabının açıklanması özellikle konsere çok yakın bir zamana kadar bekletildi ki, yeniden herhangi bir başvuru şansımız kalmasın.
Batı dünyasının vize olayına yaklaşımı da biraz siyasi zaten. İslamcı ya da diğer aşırıcı teröristler zaten kendi amaçlarına uygun olarak vize elde etmeyi biliyorlardır. Bizim gibi normal insanların, Kürtlerin, sanatçıların, ya da akademisyenlerin vizelerinin reddedilmesi bence politik sebeplere dayanıyor. Devlet belli kesimleri kontrol altında tutmak istiyor.
Konserden biraz bahsedebilir misiniz? Southbank’deki dinleyici kitlesinden memnun muydunuz?
Arash: Konserdeki dinleyici kitlemiz çoğunlukla İngilizlerden oluşuyordu. Tabii biz çok değişik yerlerde daha önce konserler verdik. Southbank kültür merkezinin takipçileri biraz daha farklı bir kitle. Biz konserde kendi performansımızdan da dinleyicilerin ilgisinden de çok memnun kaldık.
Kourosh: Arash’ın da bahsettiği gibi bu konserdeki dinleyici kitlesi çoğunlukla Britanyalıydı. Buraya gelen insanlar çoğunlukla Kürtlerle ilgili daha fazla şey öğrenmek isteyen insanlardı.
Ancak bundan bir kaç sene önce yine Doğu Kürdistanlı ve tamamen aile üyelerinin oluşturduğu Kamkars grubunun Londra’daki konserinde yüzlerce İranlı dinleyici vardı...
Arash: Kamkars genel anlamda Fars müziği yapıyor. Kendileri zaten Fars klasik müzik eğitimi almış kişiler. Kürtçe şarkı seslendirdikleri doğru ama bu Kürt müziği yaptıkları anlamına gelmez. Elbette muhteşem bir grup ve İran’da örnekleri yok ancak yeni Kürtçe müzik bestelemek yerine mevcut şarkıları aranje edip sahneliyorlar. Kürt sanatçıları konserlerinde Kürtçe şarkıları seslendirmeleri güzel bir şey ama yetmez. Yeni ritimler yaratmaları ve yeni besteler oluşturmaları gerekir aynı zamanda.
Kourosh: İran’da en popüler ve beğenilen müzisyenlerin büyük bir çoğunluğu Kürt asıllı, eminim bu Türkiye için de geçerlidir. Kürtçe müzik yaparak sınırlı bir dinleyici kitlesine sahip olacaklarını düşünüp çoğunluğun dilinde ve kültüründe müzik yapıyorlar. Yani Kürt asıllı müzisyenlerin Kürtçe müzik yapmamalarının arkasında bir takım sosyo-politik sebepler var. Kürtçe üzerine eğitim alamamaları zaten başlı başına bir sorun. Babam Ali Ekber Moradi bu yüzden de Kürt ezgilerini dört saat süren bir albümle kayıt altına almak istedi. İleride bu ezgiler kaybolup gitmesin, Kürtçe klasik müzik eğitimi imkanı oluşursa derslerde kullanılsın diye Kürt ezgileri repertuvarını oluşturdu. Bu repertuvarı oluşturması otuz senesini aldı.
Peki konserdeki müziklerden biraz bahsedebilir misiniz? Çoğunlukla babanızın besteleri miydi?
Kourosh: İlk bölümdeki şarkıların birçoğu babamın besteleriydi, yani tambur ağırlıklı, Kermanşah ve Goran yöresinden şarkılardı. İkinci bölümde ise çoğunlukla Kürdistan’ın değişik bölgelerden geleneksel Kürt şarkılarını Sorani, Gorani ve Hewremi lehçeleri ile söyledik.
İleride Kurmancî lehçesinde şarkılar da söyleyecek misiniz?
Kourosh: Bir gün kesinlikle Kurmanci’yi de öğrenip şarkılar söylemek isterim. Kürtler müzik konusunda çok zengin bir kültüre sahip bir millet. Her yörenin kendince bir zenginliği var. Ama dünyanın her yerindeki Kürtler diğerlerine karşı benzer hissiyatlar besliyorlar, yani Kürt olmaktan gelen bir yakınlığımız var elbette.
Babanızın bestelediği ve sizin de konserde seslendirdiğiniz şarkılarınızın ana teması nedir?
Kourosh: Genellikle aşk teması üzerine. İlk çaldığımız şarkı, uzun şarkı sözleri olmadığı için söylemesi oldukça zordur, çünkü sadece üç kelime kullanılıyor: Aşk, arkadaşlık ve sevgilim. Bu kelimeleri şarkının içinde değişik şekillerde kullanıyorsunuz. Son söylediğimiz ‘Cem Cem’ isimli şarkı ise sizin de bildiğiniz gibi Cem dediğimiz dini içeriği de olan toplumsal ayinlerle ilgili. Yani aşk ve inanç şarkılarımızda oldukça önemli temalar.
Arash: Sözleri olmayan ilk çaldığımız şarkının ismi ‘Suk Rüstem’. Bu şarkıyı yazarken babam, Şehname’deki Rüstem karakteri öldürüldükten sonra babası Zal’ın ölen oğlu için tamburuyla yaptığı müziği düşlemiştir. Şehname’de Rüstem’in tambur çaldığı belirtilir zaten.
Babanızın bir kaç senedir Yaresan (Ehl-i Hak) kültürünü ve müziğini korumak amaçlı içinde bulunduğu Tamburhane projesi nasıl gidiyor?
Arash: Çok iyi gittiğini söyleyemeyiz. Özellikle devlet tarafından yeterli destek bulamıyoruz. Tabii bu konularda İran ve Türkiye devletlerinin Yaresan ve Alevilere uyguladığı asimilasyondan ve resmi politikalarından bahsetmeden de geçemeyiz. İran’da devlet Yaresanların aslında Müslüman hatta Şii olduğu söylemini sürdürüyor. Hatta devlet eliyle bölge insanlarının bazılarına biz aslında Şii’yiz şeklinde propaganda da yaptırıyor. Aynı şey Türkiye’de Alevi ve Bektaşilere de uygulanıyor, devlet bu insanları Müslümanlaştırmak ve hatta Sünnileştirmek istiyor, Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmiyor. Aleviler için televizyon kurup -ki burada bazı Alevi insanları da kullanıyorlar- bu televizyon üzerinden İslam propagandası yaparak toplumu kendi istedikleri biçimde yönlendirmek istiyorlar.
Aile içinde müziğe ve müzisyenliğe bakış nasıldı?
Kourosh: Babamın babası müzisyen değildi. Babam tamburu kendi başına öğrendi. Bizleri ise hiçbir zaman müzik ya da dini inançları doğrultusunda zorlamadılar, tamamen özgür irademize bıraktılar. Babam biz ne zaman müzikle ilgilenirsek destek verirdi. Elbette evde sürekli bir müzik havası vardı. Biz dört kardeşten üçümüz müzikle ilgilenip tambur ve def çalmayı öğrendik.
Arash: Evet ailemizden kesinlikle bir baskı olmadı. Aksine babam biz istekli isek oldukça yardımcı olmaya çalışırdı. Yaresan ve Alevi toplumlarında müziğe dönük pozitif bir yönlendirme var, çocuklarını bir enstrüman öğrenmeye teşvik ediyorlar. Buradaki Fars ailelerde böyle bir yönlendirme yok mesela.
Biraz kız kardeşinizden de bahsedebilir misiniz? Müzikle ilgilenmesi problem oluşturuyor mu?
Arash: Kız kardeşim de tambur çalıyor. Tabii ki toplumsal baskılar eskisi kadar kötü değil. Son 15-20 yıldır birçok şey değişiyor. Mesela babam kadınlardan oluşan bir grupla da çalışıyor, onlara müzik dersleri veriyor ve çalışmalarına katkıda bulunuyor.
Peki, babanızın Yaresan toplumundaki yeri nasıl? Müzisyen olduğu için ayrıca bir saygı duyuluyor mu?
Arash: Tabii ki. Bir toplum düşünün ki herkes tambura neredeyse kutsal bir şekilde bakıyor, evlerinde mutlaka duvara asılmış bir tambur duruyor. Enstrümanı çalmaya başlamadan önce elinizi yıkamanız gerekiyor, çalmayı bitirdikten sonra da tamburu öpmeniz gerekiyor. Aslında enstrümanın kendisinden ziyade Yaresan toplumunda müziğin kendisi kutsal kabul ediliyor, tamburun kendisi sadece bir nesne. Böyle bir toplumda elbette müzik icra edenler de oldukça saygı görüyor.
Yaresan ve Alevi toplumlarının birçok benzer noktası var. Sizin Alevi toplumuyla bağlarınız ne durumda?
Arash: Alevilerle birçok ortak yönlerimiz var. Ben daha önce buradaki Cemevine de gitmiştim. Oradaki yönetici arkadaşlar çok sıcak karşıladılar, hatta o sırada Türkiye’den bir milletvekili de ziyaret ediyordu. Söyleşinin sonunda bizim konserimizin de duyurusunu yaptılar hatta. Yaresan insanlarının toplam sayısı Aleviler kadar fazla değil, biz nispeten daha küçük bir toplumuz. Ama ilişkilerimizi mutlaka sıcak tutmamız gerekiyor, hele ki Avrupa’da yaşayan insanlarımız. Alevilerin, Şii olması sebebiyle İran devletiyle yakın durmaları söz konusu değil, Şiiliğin Alevilikle bir ilgisi yok. Biz Yaresanlar Alevilerle yakın durmalı ve bir olmalıyız, birlikte çok daha güçlü oluruz. Alevilerle birçok ortak noktamız var. Bazı çok eski kutsal Yaresan şarkıları dinlenildiğinde Aleviler için önemli bir figür olan Nesimi’den bahsedildiği görülebilir.
Yaptığınız müziğin gündelik hayatınızda ne kadar yeri var?
Kourosh: Benim fazla yok. Şu an Amerika’da tıp öğrencisiyim ve okuduğum bölümün müzikle herhangi bir ilgisi yok. Bir süredir Karayipler’de doktor olarak görev yapıyorum. Müziğin bana tek yararı hocalarımın ya da okul yöneticilerinin müzisyen olmamdan dolayı bana daha sempati ve toleransla yaklaşmaları oluyor, çünkü konserler dolayısıyla okuldan uzak kalmam gerekebiliyor. Ama yine de abim Arash ve babamla birlikte Avrupa ve Amerika’da senede 4-5 kere mutlaka konser veriyoruz. Müziğimizi ayakta tutmak için elimizden geleni yapıyoruz. Londra’daki konserimiz için 18 saatlik uçak seyahatiyle Karayipler’den geldim.
Arash: Benim tabii müzikle ilişkili işlerim oluyor. Londra Filarmoni Orkestrası ile bir projem halen devam ediyor. Ayrıca okullardaki öğrencilerle de bir projemiz var. Geçen sene ekimde başladı, 100 kadar öğrencimiz var. Önümüzdeki mart ayında bitecek ve Royal Festival Hall’da bir konserimiz olacak. Tamburla müzikler çalınacak ve Şehname’den bölümler İngilizce olarak okunacak. Bence oldukça önemli bir proje.
_______________
Kaynak: http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=15116