Adıyla Çağırmak
Bir kişiyi, bir toplumu veya bir ulusu adıyla anmak, bu kişiden, toplumdan veya ulustan adıyla söz etmek önemlidir. Olması gereken budur. Kişiyi, toplumu, ulusu vs. adıyla anmadan, örtük kavramlarla söz etmek bir yerde yalan söylemek anlamına gelir. Kişinin veya ulusun adı, onun kimliğini oluşturan niteliklerin başında gelmektedir. Bu ismi anmadan ondan söz etmek, o ismi dile getirmeden onu çağırmak, isim yerine örtük birtakım ifadeler kullanmak, ilgili kişinin veya ulusun kimliğini tanımamak anlamana gelir.
Adınız varsa bir kimliğiniz var demektir. Başkaları sizi adınızla çağırıyorsa, kimliğinizi tanıyor demektir. Bir adınız olabilir ama, başkaları sizi adınızla çağırmıyorsa, kimliğinizi tanımıyor demektir.
Türk basınının, yazarların, Filistinli Arapların sorunu ile Kürd sorununu anlamaları, anlatmaları bu bakımdan çok dikkate değer bir durum ortaya koymaktadır. Filistinli Araplar, her zaman, çok açık bir şekilde adlarıyla anılırlar. Ama, Kürdler genel olarak, Kürd adı anılmadan, ezen-ezilen, adalet, hak-adalet, barış, özgürlük, haksızlığa karşı olma, terör, huzuru sağlama gibi örtük kavramlarla ifade edilmeye çalışılıyor. Örneğin, Kürd/Kürdistan sorunu anlatan bir yazı, kitap, Kürd/Kürdistan adı anılmadan, haksızlıklara ses çıkarmak, hakkaniyet, kendi doğru bildiklerini özgürce ifade etmek olarak açıklanıyor.
Örneğin, Kürdistan’ın güneyinde, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 2005 tarihli Irak Anayasası’na göre kurulan bir birimdir. Bu birimin resmi adı budur. Fakat, Türkiye’de, gerek devlet tarafından, gerek basın tarafından, gerekse sivil toplum örgütleri vs. tarafından hiçbir zaman bu isimle anılmaz. ‘Kuzey Irak yönetimi’, ‘Irak’ın kuzeyindeki halk’, ‘Kürt yönetimi’ vs. diye anılır.
Halbuki, İsrail baskısı karşısında, Filistinli Araplar, Çin baskısı karşısında Uygur Türkleri, Yugoslavya’daki Müslüman Boşnaklar, Kıbrıs Türkleri vs. söz konusu edildikleri zaman, bu halklar, çok açık bir şekilde kendi adlarıyla anılmaktadır. Kendi adlarıyla çağrılmaktadırlar. Bu konuda devletin tutumuyla yazarların, basın mensuplarının tutumları arasında fark yoktur. Devlet de bu halkları kendi adlarıyla anmaktadır, yazar, basın mensupları da… Ama Kürd sorunu konusunda çok farklı bir tutumun olduğu besbellidir. Resmi ideolojinin baskısı elbette önemlidir. Kürd adını, Kürdistan adını Kürdçe gibi kategorileri zihinlere çarptırmamak önemli olmaktadır. Devletin bu konudaki tutumuyla bazı yazarların basın mensuplarının tutumları yine birbirine paraleldir. Bütün bunlara rağmen, Kürd, Kürdistan gibi adları anarak, bu konuları konuşan, yazan yazarlar, basın mensupları, akademisyenler vs. elbette vardır.
Adıyla anmamak, adıyla çağırmamak, devletin, Kürd/Kürdistan politikasıyla yakından ilgilidir. Devlet, Kürd, Kürdçe, Kürdistan gibi sözcüklerin, insanların bilincine çarpmasını hiç istemiyordu. Bunun için de bu isimleri hiç anmadan örtük kavramalarla, sorunu anlatmaya çalışıyordu. 30-40 yıl kadar önceleri bu konulara çok dikkat ediliyordu. Türkiye, Suriye gibi devletlerde Kürd, Kürdçe, Kürdistan gibi sözcüklerin kullanılması zaten yasaktı. Bu süreçlerle ilgili idari ve cezai yaptırımlar da uygulanıyordu. Son yıllarda, Kürdlerin kararlı, direngen çalışmalarıyla resmi ideolojinin bu tutumunda çok önemli gedikler açıldı. Artık, bu sözcükler çok rahat bir şekilde kullanılabiliyor.
Bugün, durum, şüphesiz eskisi gibi, 20-30 yıl önceki gibi değildir. 11 Ocak 2016’da yayımlanan, barış akademisyenlerinin ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisinde, (BAK) Kürd sözcüğü çok açık bir şekilde kullanılmaktadır. 30 Temmuz 2019’da yayımlanan, 1071-5 imzalı bildiri ise, resmi ideolojiyi sürdüren bir anlayışa sahiptir.
* * *
Ortadoğu’da, Kürdlerin durumuyla, örneğin Filistinli Arapların durumunun karşılaştırılması, bize hem Kürd sorunu hakkında hem de Filistinli Arapların sorunu hakkında önemli bilgiler vermektedir.
Filistinli Arapların sadece bir hasmı vardır. O da İsrail’dir. Kürdlerde durum çok farklıdır. Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması paylaşılması, Kürdlerin hasım sayısının arttırmıştır.
Filistinli Arapların dostu çoktur. Arap Birliği’ne bağlı 22 Arap ülkesi, Filistinli Arapların dostudur. İslam Konferansı’na üye 57 İslam devlet de Filistinli Arapların dostudur. Bu ülkeler, Filistinli Araplara dost gözüyle bakmaktadır. Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması paylaşılması ise Kürdleri dostsuz bırakmış, hasımlarının sayısını arttırmıştır.
Arap Birliği, İslam Konferansı, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütler, Filistinli Araplar için dost güçlerdir. Filistinli Araplar bu örgütlerde kendi adları ile anılırlar, kendi adları ile çağrılırlar. Bu uluslararası örgütler, hiçbir zaman Kürdler için dost güç olmamışlardır. Ama, bu uluslararası örgütlerin, Kürdleri/Kürdistan’ı müşterek yöneten devletlerin dostu olduğu söylenebilir. Kürdler, bu uluslararası örgütlerde hiçbir zaman kendi adları ile anılmamışlarıdır, kendi adları ile çağrılmamışlardır. Onlardan söz edildiği zamanlarda ise, isimleriyle anılmamış, onlardan örtük ifadelerle söz edilmiştir.
Filistinli Araplar, İsrail’in baskısıyla karşılaştıkları zaman, Arap Birliği, İslam Konferansı gibi uluslararası örgütler, Arap devletlerinin veya İslam Konferansı’na üye devletlerinin bazılarının bu baskıyı protesto etmesi, sonunu, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası örgütlere taşıması muhakkak gündeme gelir. Kürdler soykırım gibi bir insanlık suçuyla karşılaştıkları zaman bile buna tepki gösteren olmaz.
Arap Birliği’ne bağlı 22 Arap devleti, İslam Konferansı’na bağlı 57 İslam devleti, Filistinli Arapları sevsinler-sevmesinler, onlara maddi ve manevi yardım ederler. Bu konuda Arap kamuoyunun çok yoğun bir baskısı vardır. Ekonomik, politik, diplomatik, askeri yardımlar da bunun içindedir. Kürdler ise bu tür yardımlara hiçbir zaman ulaşamamışlardır.
Bir de şu şekilde ifade edilebilecek bir konu var. İsrail’in 1948’de kurulduğu tarihten itibaren, İsrail’de, Arapça, İbranice yanında ikinci bir resmi dildir. Bu, ana okulundan üniversiteye kadar eğitimin Arapça yapıldığı anlamına gelir. Şunca mücadeleye rağmen, Türkiye, İran, Suriye gibi devletlerde, Kürdçe eğitim hala yapılamamaktadır. Bu konuda, Irak’ta, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ayrı bir konumu vardır. Bu konuyu ayrıca değerlendirmek gerekir.
Filistinli Araplar ile İsrail arasındaki önemli bir sorun sınır sorunudur. Her iki taraf ta sınırı kendi lehine genişletmeye çalışmaktadır. Sınır sorunu mülteciler sorununu da içermektedir. Kürdlerdeyse, sınır çizilmesi hiçbir zaman olmamıştır. Kürdlerin, bu konudaki çabaları hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kürdler/Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürge bir statüdür. Çok alt düzeyde de olsa sömürge bir statüdür. Kürdistan ise herhangi bir statüye sahip değildir. Örneğin Fisitinli Araplar bir statüye sahip oldukları için Birleşmiş Milletler’de gözlemci statüsü ile temsil edilebilmektedir.