Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu - I kitabını okudum. Kitapla ilgili bazı düşüncelerimi dile getirmek istiyorum.
Evin Çiçek, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu - I Sitav Yayınları, Mart 2020, Van
Bu kitapta, Kürdlere, Kürdistan’a ilişkin çok önemli, çok değerli belgeler var. Bunların çoğu, 1919-1920 yıllarıyla ilgili. Çoğu da İngiliz belgeleri.
Bir konuya önemle işaret etmek gerekir. Bu tür çalışmalarda olguları, belgeleri değerlendirmek önemlidir. Bunun için kuramsal bir bakış gerekir. Eğer kuramsal bir bakış yoksa, bu olgular yığını sizin için kör kalır. Bu bir yığın olguyla, belgeyle ne yapacağınızı bilemezsiniz. Bu bakımdan, kuram-olgu ilişkisini iyi ayarlamak gerekir. Bir çalışmada, eğer hep kuramdan söz ediyorsanız, olguya, belgeye yer vermiyorsanız, bu çalışma da boştur. Anlamlı değildir.
Evin Çiçek, bana gönderdiği bir iletide, Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu çalışmasını 5 cilt olarak düşündüğünü, 6 cilt de olabileceğini yazmıştır. İşte, araştırmacı-yazar bu çalışmanın başında, Ulus Devlet, İnsan Hakları, Kişi Özgürlükleri, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı, Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler, Sömürge, Sömürgecilik, Ulusal Kurtuluş, ‘sömürge bile değil’ gibi konularda kuramsal bir bakış geliştirseydi çok iyi olurdu. Bütün bu ilişkiler ağında, Kürd/Kürdistan sorununun nerede durduğu, bu olguları, belgeleri nasıl değerlendirmek gerektiği ortaya konabilirdi.
* * *
Bu çalışmanın, teknik bir yönüne değinmek gereğini hissediyorum. İçerikle de ilgili olması bakımından bu önemli. Eğer bir çalışmada rakamlar kullanıyorsanız, bu rakamları tablolar halinde belirtmek istiyorsanız, rakamları altalta yerleştirmek çok önemli. Burada elbette, birler birlerin altında, onlar onların altında, yüzler, yüzlerin altında… olmalıdır. Bir tablo oluşturulurken, milyonlar, gelip yüzlerin altına yerleşmişse, bu tabloyu oluşturmanın anlamı yoktur. Böyle bir tablo size bilgi de vermez. Kafanızı karıştırır.
Kitapda, s. 96’da bunun çok olumsuz bir örneği var. Öbür tablolarda da genellikle bu tür sorunlar var. Bu konuda bir tecrübemi aktarmak istiyorum. Bir yazıda ben de bir tablo yapmıştım. Rakamlar değil, yazılar söz konusuydu. Bir sütunda yazıları alt alta getiremedim, eğri duruyorlardı. O sütunu bir türlü dikleştiremedim. Bu kitapda, s. 229’da da böyle eğri bir sütun var.
Yazıyı, ilgili arkadaşa gönderdim. Onlar, yazıda gerekli düzenlemeleri yapmışlar. ’Bir defa daha gözat…’ diye yazıyı tekrar bana gönderdiler. Sözünü etiğim sütun, kalem gibi dimdik görünüyordu. Bunlar bilgisayarda uzmanlık sorunu. Sitav Yayınevi’nin bu tür uzmanlara ihtiyacı büyük.
Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu - I kitabı iki bölümden oluşuyor. Belgeler ve bu belgeleri değerlendiren bir bölüm. Aslında, belgelere 1, 2, 3… diye numara verilseydi ve belgeler kitabın sonuna konulsaydı daha iyi olurdu. İlk bölümde, belgeleri değerlendiren, analiz eden bir bölüm olurdu.
Kitapta, s. 318-352 arasında, yazar Evin Çiçek’in, belgeleri değerlendirdiği bir bölüm var. Bu bölüm kitabın başına konulsa ve değerlendirme sırasında, dile getirilen düşünceler, (belge 8, belge 52 … vs.) denerek temellendirilmeye çalışılsaydı daha isabetli olurdu.
* * *
Kitapta, s. 266-317 arasında, Kürd şahsiyetleri ele alan bir rapor var. Bazı şahsiyetler iki defa yazılmış. Bağdat’daki İngiliz yüksek komiseri, Eylül 1920’de, 240 civarında, Kürd’ün duyguları, düşünceleri, İngilizlere karşı tutumları konusunda bir rapor hazırlamış. Bunlar, genel olarak, aşiret reisleri, şeyhler, toprak ağaları ve Irak, İran, Türkiye, Suriye yönetimlerinde yer alan bazı Kürdlerdir.
Bu bölümde, bu Kürdler için, ‘3000 tüfeklisi vardı’, ‘herhangi bir çatışmada 800 savaşçı çıkarabiliyordu’ ’12 bin silahlı adamı kaldırabiliyordu’, ‘iki köye sahipti, 25 süvari, 70 piyade her zaman hazırdı’, ‘iki bin erkeği ayağa kaldırabiliyordu, bunların bini modern küçük tüfeklerle silahlandırılmıştı’ ‘50 köyün şefidir, filanca şeyhe düşmandır, Türklerin yardımını alarak o şeyhe karşı savaşmaktadır’, ‘300 civarında aileyi yönetiyor, ‘200 tüfekliye 20 süvariye sahiptir’, ‘5000 silahlı adamı kaldırabileceği söyleniyor’, ‘200 süvarinin, 400 piyadenin yöneticisi’, ‘250 silahlı kişiyi kontrol ediyor’… ‘1300 tüfekli kişi çıkarabilir’… şeklinde belirlemeler var. 240 civarında olan, şeyh, aşiret reisi, ağanın çok büyük bir kısmında bu tür belirlemeler, anlatımlar var. Görülüyor ki, Kürd toplumunun bu kesimleri, iyice silahlanmıştır.
Bu silahlar, silahlanmalar kime karşıdır? Şüphesiz, öbür aşirete, öbür ağaya karşıdır. Ve aşiretlerarası çatışmalar, Kürd tarihine, Kürdlerin geçmişine damga vuran bir süreçtir. Kürd aşiretlerinin büyük bir kısmı, esasında Kürdlere hasım olan bir devletin yardımını da alarak komşu aşirete karşı üstünlük kurmaya, komşu aşireti etkisiz bırakmaya çalışmaktadır.
Burada vurgulanması gereken, söylenmesi gereken söz şudur. Bir aşiretin, aşiret reisinin, komşu aşirete karşı üstünlük sağlaması, onun sesini soluğunu kesmesi, hiç kimseye, özgürlük getirmez. Öbür aşirete üstün gelen, aşirete, aşiret reisine de özgürlük getirmez. Bu Kürdlere, Kürdistan’a yıkım getirir. Öbür aşirete, aşiret reisine üstünlük taslayanlara da yıkım getirir.
Özgürlük, aşiretlerin birbirleriyle çatışmalarında değil, devletle ilişkilerinde ortaya çıkar. Devlete, karşı, Kürdlerin, Kürd olmaktan ve Kürd ulusu olmaktan doğan haklarını savunmaları ve bu haklarını kazanmaları, sürecinde ortaya çıkar.
‘12 bin silahlı adamı vardı’, ‘200 silahlısı, 50 süvarisi vardı…’ denen aşiret reislerinin, şeylerin, ağaların, devletle ilişkilerinde köle oldukları çok açıktır. Çünkü kendi kendilerini yönetememektedirler, kendi gelecekleriyle ilgili karar verememektedirler. Öbür aşiretlere saldırmak, bunun için planlar yapmak kendi kendini yönetmek değildir. Kaldı ki, bunlar da, alttan alta, devlet tarafından veya devletler tarafından kışkırtılan, desteklenen süreçlerdir.
Kan davalarının da devlet/devletler tarafından alttan alta kışkırtıldığı, teşvik edildiği bilinmektedir. ‘Aile Meclisi’ denen kurumun, ‘devletin/devletlerin baskısı, zulmü arttı. Bunları geriletmek, Kürdlerin doğal haklarını savunmak için ne yapmak gerekir?’ diye toplandığını duydunuz mu? Hep ailenin, masum kızının, ‘aile şerefi’ni korumak adına, ailede, kimin tarafından, nasıl, öldürüleceği üzerine toplanır. Bunlar, Kürd toplumunu yıkan süreçler değil midir?
Temel, hayati kararların devlet tarafından, devletler tarafından verildiği, bu kararların, Kürdlerin çok çok aleyhinde olduğu açıktır.
* * *
İbrahim Küreken, Kürdlerin bu çok büyük zaafı hakkında Şerefname’den de yararlanarak önemli bir çalışma yapmaktadır. Bu süreçlere daha bir aydınlık getirmektedir.
* * *
Evin Çiçek’in kitabında, Onuncu Türk Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, 2006 yılında, Türk Tarih Kurumu Başkanı, Prof. Dr. Yusuf Hallaçoğlu’na gönderdiği bir mesaja yer vermiş. (s. 318) Ahmet Necdet Sezer şöyle söylüyor:
‘Tarihini bilmeyen, tarihini araştırmayan, tarih belleği olmayan uluslar, yönlerini bulamazlar, uygarlık ailesinin saygın üyelerinden biri olamazlar.’ (…) ‘Türk ulusunu yüce kılan, büyük başarılar yakalamasını sağlayan, işte bu tarih bilincidir. Son yıllarda, tarihimize yöneltilen dayanaksız savlara, tarihsel belge ve bilimsel çalışmalarla Türk Tarih Kurumu en iyi yanıtı vermekte, bu tür savları çürütmektedir. TTK’nın bu alanda yaptığı bilimsel çalışmaları önemsiyor, mutlulukla karşılıyoruz.’
Mustafa Kemal Atatürk’ün de bu yönde pek çok sözü vardır. Dilerim, bu sözler, Kürdlere, ne yapmaları gerektiği konusunda yol gösterici olur.
Araştırmacı-yazar Evin Çiçek’in çalışmasında, yaban kazlarının uçuşuyla ilgili çok ibret verici bir metin var. (s. 199-200) Bu metin de bir İngiliz uzman tarafından hazırlanmış. Bu metnin incelenip değerlendirilmesinde büyük yarar var. Bu metni bu yazıya ek olarak koyuyoruz.
Evin Çiçek’in çalışmasında çok önemli belgeler var. Bu belgeler elbette yeri, zamanı geldiğinde araştırmacılar, yazarlar tarafından değerlendirilecektir.
Evin Çiçek tarafından dile getirilen ve kitapta yer alan ‘Kürdlere Sesleniş’e, bu yazıda da yer vermek istiyorum.
‘’Kürd, kendi gerçeğini, öğrenmek, bilmek, yazmak zorundasın. Sen seni yazmazsan, hem kendin öğrenemezsin, hem de öğretemezsin. Kiralanan ağızlar, kalemler, fazlasıyla etkilidir. Seni, ilkel, vahşi, düşünmesini bilmeyen, talancı, katliamcı olarak görmeye devam edecekler.’ (s. 318)
EK
Yaban Kazları ve Kürd Parti, Dernek Yöneticileri, Siyasi Şahsiyetler
İnsanlar, özellikle siyasi şahsiyetler, kazların uçma tarzlarını örnek alabilirler mi? Yaban kazları ‘V’ şeklinde uçuyorlar. Uçuşları, bakıp ta görebilenlerin dikkatini çeker. Bilim insanları, kazların ‘V’ şeklinde uçuşlarının sebeplerinin araştırma gereği duyuyorlar. Araştırma yapıyorlar ve sonuç herkes için öğretici bir içeriğe sahip oluyor.
Kazlar da tüm kuşlar gibi kanat çırparak uçarlar ve doğal olarak uzun mesafeli uıçuşlarda büyük bir efor sarfederler. ‘V’ şeklinde uçtuklarındaysa, uçan her kuş kanat çırptıkça, arkasındaki kuşu kaldıran bir hava akımı sağlamış oluyor, kuşun rahat uçmasını sağlıyor. ‘V’ şeklinde bir düzende uçulduğunda, uçan her kaz grubu mensuplarından biri, kanat çırpışı sonucu hava akımı oluşturuyor. Onlar kanat çırpışlarının sonucu olarak ortaya çıkardıkları hava akımını kullanma becerisine sahip olarak uçuşlarını iki konaklama arasındaki uzaklığı % 70 oranında uzatma başarısı gösteriyorlar. Tek kazın, tek başına gideceği en fazla yolu, grup halinde ‘V’ şeklinde uçarak, hemen hemen ikiye katlıyorlar.
Bir kaz ‘V’ grubundan ayrıldığında, diğer kuşların oluşturduğu hava akımını kullanma imkanı kalmıyor. O kaz uçmakta güçlük çekiyor. Bundan dolayı da gruba geri dönüyor. Grupla beraber yol almaya devam ediyor. ‘V’ halinde yol alan grubun en önünde giden kaz, önünde bulunan olmadığından hava akımından yararlanamıyor.
Bundan dolayı da daha fazla güç harcayıp geride yol alanlara göre daha erken yoruluyor. O yorulduğunda en arkaya geçiyor. Onun arkasında uçmakta olan kaz en önde yer alıp lider konumuna geçiyor. Bu değişim mecburidir, tekrarlanıyor. Niye mi? Böylece gruptaki her kaz, grubun her noktasında yer alıp aynı oranda yoruluyor. Yorgunluktan dolayı uçuş hızı yavaşlamaya başladığında, arkada bulunan kazlar bağırarak, öndekileri uyarıyorlar. Daha hızlı gitme istemini iletiyorlar.
Gruptaki kuşlardan biri hastalandığında, yaralandığında, uçamayacak duruma geldiğinde, ona yardım etmek amacıyla gruptan iki kaz ayrılıyor. Onu korumak için yanına gidiyorlar. O kaz, yeniden uçabilecek durum gelene veya ölene kadar, onunla beraber kalıyorlar. Uçabilecek durumda olmayan kesinlikte terkedilmiyor. Yaralı iyileştiğinde veya öldüğünde, kendilerine bir başka kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu sağlık sorunu nedeniyle, sürüsünden kopmuş olan, refakat eden kazları reddetmiyor.
Kürdlerin o dönemki siyasi şahsiyetleri, kazların uçuş düzenlerini örnek alabilmiş olsalardı, Kürdistan’ı bağımsızlaştırmak için, belli hedeflere ulaşmak için, bir araya gelir, birbirlerinden destek güç alır, yıpranmadan darbe almadan hedeflerine daha kolay ve zaman kaybetmeden ulaşırlardı.
Kürd dernek, parti yöneticileri, siyasi şahsiyetler aynı yöne hedefe doğru giderlerken, birbirlerine üstünlük taslamadan, ‘önce ben’ demeden, bilgi alışverişini ve işbirliğini mecburi görürlerdi. Halkı, ulusal çıkarları düşünerek üstünlük yarışından, kibirlilikten narsitlikten uzak dururlardı.
Parti, dernek yöneticileri, siyasi şahsiyetler, görevlerini yeri ve zamanı geldiğinde, bir başkasına bırakmak gerektiğinin bilincinde olurlardı. O kültüre, eğitime sahip, halkının ve ülkesinin çıkarını bireysel ailesel amaçların üstünde görüp öngörü sahibi siyasal şahsiyet pratiği gösterirlerdi. Parti yöneticileri, siyasal şahsiyetler, ilerlemek yol almak için farklı mesleklerden olup alanlarında uzmanlaşmış Kürdlerin uyarılarını göz önüne alıp, onların bilgilerinden yararlanırlardı. Ulusal çıkarlar, ulusal kurtuluş için, bu insanları danışman olarak görevlendirirlerdi. ‘Ben en önde giden olmalıyım, ben koltuğa layık olanım, beni yönetici yapın’ demezlerdi. Varlık-yokluk için karar verilen günlerde, birbirlerini görevden uzaklaştırmaz, İttihatçıların özel çabalarına yenilip bölünmez, parçalı görüntü oluşturmazlardı.