Yado'nun Kızı ile Röportaj
“YADO BİR TÜRKÜDÜR SÖYLENİR ÜLKEMDE”
Bıçaklar dağlasa yüreğini
Kendini sulara bıraksan
Kar yanığı yüzünde acıların çiçeği
Fırat onu hatırlar mısın?
Yado bir türküdür söylenir ülkemde
Dağlardan kopup gelen
Sanki bir dal uzanır maviliğe
Toprak doyumsuz güler
Büyür elleri bir tutam ışık
Düşer elleri ölüm
Yado bir sevgidir belirip yiten
Bir sabah vakti yürüdük
Sesimizi kuşlar gibi saldık heyy be!
Yürüdük duvarlar, kapılar, zincirler üzre
Yol verdi bize azgın sular
Namluları yaşama gibi sevdik
Artık gülsün dedik dağ köyleri
Arpa ekmekleri gülsün
Gülsün benim anam yeter gayri
Değişsin geçmiş ve gelecek
Yoksulluk ve zulüm
Gecelerde bir ses gibi olmak
Ateşler yanar, göğsümüz büyür, olmak
Türküler yansın heyy be!
Gelecek… o bir ebemkuşağı
Yaylamızda haziran yeli
Ardıç ağaçları ve özgürlük
Büyür elleri bir tutam ışık
Düşer elleri ölüm
Ateşler sönsün dağlarda
Koyunlar melesin dağlarda
Gecelerin kanı aksın
Bingöl dağları uzak
Bütün dağlar uzak neylersin
Yaklaş benim uysal tanrıçam ölüm
Sev Yado'yu yorgun gözlerinden
Atmaca yüreğinden sev
Sesimiz kırık bir oyuncak şimdi
Tarih önünde boynumuz bükük
Bu serüven değişmedi neylersin
Bekleşir dağ köyleri orda
Bekleşir çiçek açmaya zozan
Bekleşir göçebem
Bıçaklar dağlasa yüreğini
Kendini sulara bıraksan
Yaşamayı delice sevmek, Yado
Namluları delice sevmek
Fırat onu hatırlar mısın?
Kemal BURKAY
1925 Kürt Halk Direnişin de Çok önemli bir rol almış, Elazığ - Palu bölgesinin askeri sorumluluğunu yapmış Halk kahramanı YADO üzerine çok az şey biliniyor. Daha önce Bingöl ve çevresindeki yaşlı insanlardan yararlanarak YADO üzerine Kırdki (Zazaca) yazdığım bir yazı "Medya Güneşi" ve "Armanc" dergilerinde yayınlanmıştı. Burada uzun uzadıya YADO'yu anlatmak istemiyorum. Ancak geçen yaz Bingöl'de YADO'nun üvey kızı ile yaptığım bir sohbeti aktarmak istiyorum.
SEYÎDXAN KURİJ
Seyîdxan Kurıj: Sizi tanıyabilir miyiz?
Dilşa Hanım: Benim adım Dılşa, Şex Seîd direnişi döneminde Elazığ - Palu cephesinin askeri sorumluluğunu yapmış YADO (Yadin Mehmud Ebas)'ın üvey kızıyım. Benim anemin ismi Rabia idi. Rabia YADO'nun ilk eşi idi. Bilindiği gibi YADO'nun iki eşi vardı, diğer eşinin adı TELLÎ idi.
Seyîdxan Kurıj: Bilindiği gibi YADO ve daha başka guruplar Şex SEÎD ve arkadaşlarının yakalanıp idam edilmelerinden sonra gerilla savaşı biçiminde uzun bir sure savaşı surdurdüler. Bu konuda bize neler anlatabilirsiniz ?.
Dilşa Hanım: Tabbi ben kendim YADO'yu tanımadım ve o dönemi yaşamadım. Benim annem 7 yıl kadar YADO ile birlikte dağda kalmıştı ve daha sonrada tutuklanıp hapse atılmiştı, hapis cezasından sonrada sürgüne gönderilmiş idi. Anem sürgünden döndükten sonra Bingöl'ün Şarge köyünden H.Ali CAN ( bizim çevremizde ELÎ EL olarak tanınır S.K) ile evlendi. Ben bu evlilikten dünyaya geldim. Anem bize ö dönemde yaşadıklarını sürekli anlatırdı.
Seyîdxan Kurıj: Bize annenizi, yaşadıklarını, YADO ile birlikte olan diğer insanları anlatabilir misiniz?.Tabii ki annenizin anlattıklarından hareketle.
Dilşa Hanım: Annem ile YADO akraba idiler. YADO'nun ailesı DARA HENİ'NİN (GENÇ) ZIKTE aşiretinden idi. Fakat çok eskiden Bingöl'e (Çewlig) gelip yerleşmiştiler. Benim bildiğim kadarıyla bizim bu bölgeden Anemin kardeşi Faris, amcasıoğuları Dilşa ve Poles, TELLİ'nin kardeşleri Mehmedi ve Huseyni Azimşer (Azimligil) Emin Sel, Meh Evd, Meh Qilç, Hes Begûn ve Hus Begûn v.b insanlar YADO ile birlikte uzun yıllar dağlar da kaldılar. Bundan sonra bana anemin anlattıklarını aktarmak istiyorum.
Aklımda kaldığı kadarıyla anem (RABİA) o yıllarda yaşadıklarını aşağı yukarı şöyle aktarıyordu:
"Ben 3 yıl Yado ile birlikte dağda kaldım ondan sonra Bingöl'e geldim. Bingöl'e gelince birileri şikayet ettiler, bunun üzerine Jandarmalar gelip beni sıkıştırdılar, benden Yado' nun yerini öğrenmek istiyordular. Ben kendilerine Yado'nun dağlarda olduğunu, belli bir yerinin olmadığını, her gün bir yerde olduğunu söyledim. Fakat beni rahat bırakmadılar, bunun üzerine tekrar dağa Yado' nun yanına gittim. Yado bana oğlumuz Çerkez'i sordu. Bingöl de bıraktığımı söyledim. Fakat Yado Çerkez'in Bingöl de kalmasına razı olmadı, yanıma birkaç kişi katıp beni Bingöl'e gönderdi. Ben Bingöl´e geldim. Aşağı çarşının orada ki köprünün olduğu yerde saklandım; haber gönderdim Çerkez'i getirdiler. Çerkez'i alıp yola koyuldum, DUGERNAN köyünde onlara yetiştim. Çerkez'i de alıp hep beraber PUEX tarfındaki dağlara çıktık. Bir yıl kadar buralarda kaldık. Buralarda yer altında mağaralar yapmıştık ve muhtemel saldırılara karşı mevziler kazmıştık. Bir yıldan sonra Yado bana gidip Telli' yi getirmek istediğini söyledi, ben olur dedim. Telli daha önce Elazığ'ın Kung köyünde kalıyordu.Yado haber salmıştı, bunun üzerine Telli babasının evine, Bingöl 'ün KUR köyünün mezrası QALDAR'a gelmişti. Yado gidip Telli' yi getirdi. Artık bahar gelmişti, her tarafta çiçekler açmıştı, yeşillikti, meyve ağaçları tomurcuklanmıştı. Telli bir süre yanımızda kaldı, fakat hamile idi bunun için uzun sure bizim ile kalamadı. Biz hep beraber PUEX ve ŞÎRNAN mıntıkalarında dolaşıyorduk.Yado Telli' nin ailesine haber gönderdi küçük kardeşi Mehmet gelip Telli'yi götürdü. Telli tekrar KUNG köyüne gitti.
Kığı'nın OXÇÎYAN köyünde iki kardeş vardı, bunlardan biri Necip Ağa biri de Huseyin Ağa idi. Bu iki ağa arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Huseyin Ağa, Yado'ya ben kardeşimle anlaşamıyorum bundan dolayı köyden çıkacağım, başka bir köye gideceğim, sen gel benim köyümde kal diye haber gönderdi.
Bu haber üzerine biz hep beraber Kığı tarafına gittik, bu köye yerleştik. Bir süre burada kaldıktan sonra Telli 'nin hasta olduğu haberi geldi. Benle Telli'nin akrabası Meh Evd elbiselerimizi giydik (Bende erkek elbisesi giydim) silahlarımızı kuşandık, atlarımıza binip Kung e doğru yola çıktık.
Biz Kung köyüne yaklaşınca tabi insanlar evlerin çardaklarına çıkıp bizi izliyordu, herkes beni de erkek sanıyordu. Biz köyün içinden geçip eve gittik. Telli hamile idi, kısa bir süre sonra doğum yaptı. Bir oğlan çoçuğu doğdu, adını Fılit koyduk (Fılit şu anda Bingöl'de yaşıyor). Telli'nin doğumundan sonra Meho geri döndü, ben 40 gün kadar Telli' nin yanında kaldım, daha sonra bende geri OXÇÎYAN'a geldim. Kısa bir süre sonra devlet yerimizi öğrendi ve üzerimize bir müfreze asker gönderdi. Askerler daha etrafımızı sarmadan Yado ve diğer arkadaşlar kaçtılar. Ben ile Yado'nun amcası oğlu Mehmet kaldık. Mehmet çardaktan aşağıya atladı, kaçmaya çalışırken askerler tarafından vuruldu. Ben içerden fırlayıp kendimi ustüne atladım, yaralı idi, kayışlarımı çöz diye inledi. Ben bir taraftan kayışlarını çözerken diğer taraftan Yado' ya seslendim. Askerler Yado'nun siyah Arap atını da ahırdan çıkarıp birlikte götürdüler. Yado ve arkadaşları askerlerle çatışmaya girdiler, askerler geri çekildiler. Yado Hüseyin Ağa´ya haber gönderdi, yardımı için teşekkür etti, fakat askerler yerimizi öğrendiklerinden buradan ayrılmak zorunda kaldık. Buradan Şaqşawat dağlarına doğru gittik, son derece ısız ve sarp dağlardı. Bir adam tek başına yanında köpeği ile karşımıza çıktı. Köpeği bize saldırmaya kalkışınca, Yado seslendi, “amca biz dostuz düşman değiliz” dedi. Amca köpeğini susturdu yanına gittik. İki gece bu adamın yanında kaldık, ondan sonra buradan ayrılıp Dersim tarafına geçtik. Burada bir çay kenarında bir süre dinlendikten sonra SANCAK tarafına doğru yola koyulduk. Yolda benle oğlum Çerkez onları kaybettik. O tarafa koştur bu tarafa koştur Yado'ları bulamadık. Çerkez'i de alıp Sancağa doğru yola devam ettim, geldim Yukarı KARAWÊLAN köyünde bir ağılda saklandım. Ağıl sahibinin ismi Halit idi. Halit' in oğlu bizi gördü, ben babasına haber vermesini tembihledim. Çocuk babasına haber verdi, Halit geldi. O bizi tanıyordu, bir süre ağıl da kaldıktan sonra Halit ile birlikte Yado'ların izini sürmeye çıktık. Epey bir süre aradıktan sonra uzakta yanan bir ateş gördük. Ben Halit'e bunun muhakkak firarların ateşi olduğunu söyledim. Halit ile birlikte ateşe doğru gittik. Bir dağın eteğinde, bir çayırda ateş yakmışlardı, ateşin yanına varınca ortalıkta kimse yoktu, fakat kesinlikle bu ateşi onların yaktıklarını biliyordum. Ateşin olduğu yere ulaşınca ben Halit'i geri gönderdim. Onlar ateş yakıp ekmek pişirmişlerdi, bu ara aşağıdan müfreze geçince ekmeği bırakıp dağılmışlardı. Ben gidip ekmeklerini alıp Çerkez ile birlikte bir ağaç kovuğuna saklandık. Çerkez'i sesini çıkarmaması için tembihledim. Akşam etraf biraz kararınca Yado ve arkadaşları toplandılar; ekmekleri yerinde görmeyince şaşırdılar. Diğerleri ekmeği jandarmaların aldığını tahmin ettiler, fakat Yado bu jandarmanın işi değil dedi. Çerkez dayanamadı YADO buradayız diye seslendi, bunun üzerine ortaya çıktık. Herkes çok şaşırdı tabii, bana sordular nasıl kaybolduğumuzu nasıl onları tekrar bulduğumuzu anlattım.O gece orada sabahladık, güneş doğunca tekrar dağlara yöneldik ve Cebaxçur tarafına geldik. Burada Said Began2ın şikayeti üzerine Elazığ - Palu cephesi siyasi sorumlusu Şeyh ŞERİF'in Dara Heni (GENÇ) tarafında yakalandığını duyduk. Said BEGAN bir mufreze asker ile Dara Hêni tarafında Şeyh ŞERİF'i takibe çıkmıştı ve bir mağarada onu yakalamışlardı. Yado ve arkadaşları Şeyh Şerif'i kurtarmak istediler, fakat başaramadılar.
Ben toplam 7 yıl kadar YADO ile dağlarda dolaştıktan sonra Bingöl'e geldim. Kısa bir sure sonra toplu bir operasyon yapıldı. Dara Heni, Bongilan (Solhan) ve Çewlig 'den Şeyh Said hareketine katılmış, öldürülmüş yada hala dağda olan butun ileri gelenlerin eşlerini ve çocuklarını tutukladılar. Bizi Elazığ'a gönderdiler, burada bir askeri kışlada 6-7 ay tutular ve daha sonra Kayseri'ye gönderdiler.
Kayseri'de yine askeri kışlada kalıyorduk. Askerler dışarıda her gün eğitim yapıyordular, tabi bu eğitim de "Yaşa yaşa Kemal paşa" diye bağırıyordular. Bunun üzerine Çerkez ağaç dallarından tüfekler yaparak Kürt çocuklarına eğitim yaptırıyor ve hep beraber "Yaşa yaşa YADİN paşa" diye bağırıyordular. Bu bir ay kadar böyle sürdü, tabi ki askeri sorumlular duydular. Bunun üzerine Türk Paşa'sı Çerkez'i çağırdı, bende Çerkez ile birlikte gittim. Paşa Çerkez'e neden "Yaşa yaşa Kemal Paşa" demeyip "Yaşa yaşa Yadin paşa" dediğini sordu. Çerkez aynen şöyle dedi, “Kemal Türklerın paşasıdır, Yadin de Kürtlerin paşasıdır. Türk askerinin "yaşa yaşa Kemal paşa" demesi ne kadar normal ise; bizim de "Yaşa yaşa Yadin paşa" dememiz o kadar normaldır. Çerkez o zaman henüz 10 yaşında idi. Bunun üzerine Türk paşası bu çoçuk yaşarsa başımıza bela olur, bu çoçuk yaşamamalıdır dedi. Biz 3 yıl Kayseri' de kaldıktan sonra af çıktı, fakat biz af kapsamına girmedik.
Diğer tutukluların çoğu serbest bırakıldıkları halde bizi Dersim'in Nazmiye ilçesine surgüne gönderdiler. Nazmiye'de 3 yılımız dolduktan sonra bir gün teğmen geldî; bizi Yüzbaşı'nın çağırdığını söyledi. Çerkez ile birlikte kalkıp Yüzbaşı'nın yanına gitik. Bizi bir odaya aldılar ve 3 tane kesilmiş insan kafası getirip masanın üstüne kodular. Bana Yado'yu öldürdük işte bunlardan biri Yado'nun kafasıdır, hangisi olduğunu bize göster dediler. Ben Yado' yu öldürecek olan daha anasından doğmadı, bunlardan hiçbiri Yado'nun kafası değil dedim. Bunun üzerine gidip bir kucak silah getirdiler ve üçer - üçer dizdiler. Çerkez bana anne ne yapmak istediklerini anladın mı diye sordu. Evet oğlum beni denemek istiyorlar dedim. Yüzbaşı bana silahların kimlere ait olduğunu sordu, ben birçok silahın sahiplerini söyledim. Yüzbaşı bana, “peki Yado'nun özel bir nişanı varmı dır?” dedi. Ben evet, “Yado'nun sağ kulağında gümüş bir küpe vardır” dedim. Bu cevap üzerine yüzbaşı sustu. Ben, “Peki madem Yado'yu öldürdünüz bizi bırakın gidelim” dedım. O,“ hayır sizi bırakamayız siz‚ çete başısınız” dedi.
Biz 3 yıl Nazmiye'de kaldıktan sonra Dersim'e geldik. Dersim'de 5 yılımızı doldurduktan sonra Çerkez öldürüldü. Çerkez bir askerin tüfeğinden çıkan bir kaza kurşunu ile öldürüldü. Askerin kasıtlı sıktığını sanmıyorum, çünkü o Çerkez'i tanımıyordu. Ben Nazmiye ve Dersim'ın içinde toplam 10 yıl kaldıktan sonra Bingöl'e geldim."
Burada YADO üzerine biraz bilgi vermek istiyorum. gerek YADO'nun üvey kızı Dilşa ile gerekse de YADO 'yu veya arkadaşlarını görüp konuşmuş birçok insanla görüştüm. Son birkaç yıldır bu konu ile ilgiliyim. Hem YADO'nun eşi TELLİ ile aynı köyden olmamız hem de bizim bölgenin 1925 Halk ayaklanmasından çok etkilenmesi sonucu bizim çocukluğumuz Şeyh Said ve YADO ile ilgili kahramanlık hikayeleri dinleyerek geçti. 1925 halk hareketinin ezilmesinden ve silahlı Kürt kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra , askerler bizim köyü (KUR) basıp yakıyorlar ve hile ile teslim aldıkları 33 kişiyi gerek kurşunlayarak gerekse süngüleyerek öldürüyorlar. Yado ve arkadaşları hareketin ezilmesinden sonra uzun süre bizim bölgede dolaşmışlardı. Yado'nun akıbeti hakkındaki bilgilerimiz kesin değil, önemli bir Kürt hareketınde Cephe komutanlığı yapmış bir insan hakkında bu kadar az bilgiye sahip olmamız şüphesiz ki bir eksikliktir. Yado hakkında yazılı çok az şey mevcuttur. Veteriner Dr. Nuri Dersimi "Kurdistan Tarihinde Dersim" adlı kitabında Suriye'de Yado ile karşılaştığını yazıyor. Genel Kurmay Başkanlığının yayınladığı "Cumhuriyet Döneminde Kürt İsyanları" isimli kitap da ise Yado 'nun 1925 'den sonrada çeteleri ile sınırdan sızıp Türk karakollarına saldırdığı belirtiliyor. Araştırmacı Yazar M. Malmisanıj'ın Bedırxaniler üzerine yazdığı kitapta Memduh Selim, Celadet Ali Bedirxan, Kamuran Bedirxan, YADO ve başka birinin büyük ihtimalle Suriye'de çektirdikleri ortak bir fotoğraf vardır. Ayrıca ve en önemlisi Kamuran Bedırxan Kurdistan Kartalı (Adler der Kurdistan) isimli almanca romanında Yado'yu anlatıyor. Bütün bunlar Yado'nun Suriye ye geçtiği ve bir sure gerilla savaşını sürdürdüğünü gösteriyor. Bu bilgiler 1925 Halk hareketinin Diyarbakır'daki idamlardan sonra bıçak ile kesilir gibi kesilmediğini aksine hareketin partizan savaşı biçiminde sürdüğünü gösteriyor.
Burada Yado ile uzun süre dağlarda kalmış Telli 'nin akrabası Meh Evd'ın Yado'nun son dönemi ile ilgili anlatımları aktarmak istiyorum. Meh Evd aftan yararlanıp teslim olmuştu ve daha sonra yaşamını Bingöl'ün “Hepsor” köyünde geçirdi. Meh Evd' ın anlattığına göre Telli Elazığ' ın Kung köyünden ayrılıp kendi köyü olan Kur (Dikme) 'un Qeldar mezrasına geliyor. Yado bir gece arkadaşları ile birlikte Qeldar'a geliyor ve Telli ile konuşup onu da alıp gidiyor. Telli, Yado ile bir süre dağda kalıyor. Telli de diğer direnişçiler gibi giyiniyor ve bütün çatışmalara onlar ile birlikte katılıyor. Zaten Telli'nin kardeşleri Huseyni ve Mehmedi de Yado ile birliktedirler. Bir süre sonra (1929 olsa gerek) Said Begûn, Yado'ya haber salıyor, af çıktı, gelsin teslim olsun, diyor.
Yado ile Said Begûn, Bingöl ile Mendo köyü arasındaki Yado Çeşmesinin olduğu yerde görüşüyorlar. Yado Said Began'a diyor, ben sana ve devlete güvenmiyorum, çünkü sizin bahtınız yoktur (Şima Bêbexti). Said Began bu konuşmadan sonra atını Bingöl'e doğru dizginliyor. Yado yanındakilere, siz aşağıya doğru bu dereye inin ve Gayd'da yola çıkın, şimdi muhakkak Bingöl'e doğrudan giden yolar askerler tarafından tutulmuşturlar, diyor. Yado'nun kendisi de yakın birkaç arkadaşı ile Telli'nin babasının köyüne, Qeldar'a geliyor. Yado buradan Telli ve arkadaşları ile birlikte Dara Heni tarafına gidiyor. Dara Heni'nin arkasındaki dağlarda Mistiyan-Botiyan bölgesinde.
Türk silahlı güçleri, direnişçilerin etraflarını sarıyorlar. Çıkan çatışmada Telli yaralanıyor. Telli yaralı hali ile bir süre onlarla birlikte yürüyor, fakat sonunda artık yürüyemez hale geliyor. Telli Yado'ya dönüp, “Ben artık sizin ile gelemem, beni burada öldürüp siz yolunuza devam edin. Türk askerinin eline sağ geçersem, hem bana tecavüz edebilirler, hem de beni kullanıp senin teslim olmanı sağlayabilirler. Beni birlikte götürürseniz siz de kurtulamazsınız. Onun için en iyisi beni öldürüp siz yolunuza devam edin.” Yado, Telli'nin artık kurtulamayacağını anlayınca, Telli'nin akrabası Meh Evd'e Telli' yi vur, sağ olarak Türk askerinin eline düşerse tecavüz edebilirler, diyor. Meho, Telli' yi vurmak zorunda kalıyor.
Telli'nin vurulduğu yer Dara Henî 'nin güneyine düşen Ûlyan (Çevirme) köyü civarıdır ve Telli'nin mezarı şu anda Dara Heni' nin Ûlyan köyü civarındadır. Yado ile Meho arkadaşlarını ve birbirlerini kaybediyorlar. Meho buradan bir köye iniyor ve köyde bir süre saklanıyor. Köyde bir süre kaçak olarak yaşadıktan sonra gidip teslim olup, af dan yararlanıyor.
Yado'nun akıbeti konusunda son yıllarda değişik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, Yado buradan köylere iniyor. Bazı anlatımlara göre kendileri milis olan iki kişinin ihbarı ve işbirlikleri sonucu Dara Heni ile Lice arasındaki bölgede öldürülüyor.
1925 halk hareketinin yenilgisinden sonra Yado'nun sürdürdüğü partizan savaşında yanında sürekli bulunanlardan bazıları şunlardır: Eşi Rabia'nın kardeşi Farıs, amcası oğulları Dilşa ve Poles, Telli'nin kardeşleri Mehmedi ve Huseyni Ezimşer (Azimligil) Emin Sel, Meh Evd, Meh Qılç, Hesen Begûn ve Husen Begûn, Şahîn El Cindûn, Sehdin Telhê vb.
Not 1: Bu röportaj 5 Nisan 1997 de „HEVΓ Gazetesinin 20. sayısında yayınlandı.
Not 2: Son iki yıldır değerli ağabeyimiz Ahmet Kasımoğlu ile birlikte “YADO” üzerine bir çalışma yürütüyoruz. Sayın Ahmet Kasımoğlu geçen yıl ulusal kahramanımız Yado'nun mezarının yerini tespit etti.
SEYÎDXAN KURİJ