zazaki.net
22 Teşrîne 2024 Îne
Girdîya Karakteran : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
24 Çele 2013 Panşeme 01:53

“Zazalar Nedir, Ne Değildir”

Roşan Lezgîn

Daha önce de belirttiğim gibi, son dönemlerde bilen bilmeyen birçok kişi Zazaca ve Zazalar üzerine sürekli yazıp çiziyor. Yazılanlar “Zazaca lehçe mi dil mi” üzerine yapılıyormuş gibi görünse de aslında “Zazalar Kürt mü, değil mi” üzerinedir.

Kuşkusuz son yirmi yılda çeşitli tandansta kimi “görevli” veya “misyoner”in bu yönde faaliyetleri vardı ama Bingöl Üniversitesi’nin son iki yılda düzenlediği “sempozyum”lardan sonra artık bu söylemler üniversiteler üzerinden gelişmeye başladı. Fakat yazılanlar öylesine pervasız, öylesine gözü kara, öylesine temelsiz, mesnetsiz, tahrifat ve çarpıtmalarla dolu ki hayret etmemek elde değil. Örneğin, naif bir yazıda Bingöl Üniversitesi rektörüne dizdiği övgüler sonucu üniversiteye alınan Murat Varol’un “Zazaca nedir, ne değildir?” başlıklı yazısını, bir arkadaşın uyarısıyla Zaman gazetesinin internet sitesinde okudum (1). Doğrusu böylesine basit bir yazının Zaman gazetesinde yayınlanması bana ilginç geldi!

Varol, yazısına şöyle başlıyor: “Bir konuşma sisteminin dil mi lehçe mi olduğu hususu, dilbilimin konusudur. Bu mesele ideolojik ve siyasal tefekkürle tanımlanabilecek bir durum da değildir.” Ama hemen devamında “Bir dilin iki varyantı kültürel bir bağlamda lehçe olarak, diğer bir bağlamda büsbütün ayrı diller olarak da tanımlanabilmektedir” belirlemesini, kaynak göstermeden, tırnak içine almadan Ludwig Paul’un makalesinden motamot intihal ediyor, kendi düşüncesiymiş gibi sunuyor (2). “Eğitim görevlisi” veya “akademisyen” sıfatlarını kullanamadan, Bingöl Üniversitesi’nin kimi “çalışanları-idarecileri”, sempozyumlarına katılmak için gönderilen yazıları bilgisayarlarında kaydetmişler. Ondan sonra babalarının malıymış gibi bu yazılardan düşünceler, paragraflar, cümleler araklayıp, intihal edip kopyala-yapıştır metoduyla yazı yazıyorlar. Bu konu hakkında önceki yazımda, Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli’nin yaptığı intihali işlediğimi burada hatırlatmam gerekir.

Varol, intihal ettikten sonra maalesef kendisi tam da “ideolojik ve siyasal tefekkür”le “Zazacanın ne olup, ne olmadığını” tespit ediyor! “Zazaca ve Kürtçe birbirini anlayabilen diller değildir. Dolayısıyla teknik olarak bunlar iki ayrı dildir. Gerek bilimsel yaklaşım, gerekse dünya çapında baktığınız zaman bugünün bakış açısına uygun olan yaklaşım; Kürtçe ve Zazacayı iki ayrı dil olarak kabul etmekten geçmektedir” diyor.

Burada “Kürtçe” dediği “Kurmancca” lehçesidir. Varol ve diğerlerinin ısrarla Kurmancca lehçesine “Kürtçe” demeleri, Zazaların çoğunluğun kendilerine “Kırd” veya “Kırmanc” demelerinden de söz etmemeleri kasıtlıdır, manipülasyon amaçlıdır tabi ki. Manipülasyonun ise, “ideolojik ve siyasal” bir tavır olduğu açıktır.

Dil-lehçe tasnifine gelince, hiçbir dilbilimci dilleri tasnif ederken, özellikle de “dil” ve “lehçe” ayrımını yaparken “anlama-anlamama” kriteri üzerine tasnif etmemiştir, edemez. Çünkü “anlama-anlamama” öznel bir durumdur. Ama diyelim ki Varol ve diğerlerinin dediğini doğru kabul edelim, “anlama-anlamama” kriterini esas alarak Zazalar ve Kurmancların durumuna bakalım. Mutki, Lice, Hani, Piran, Ergani, Çermik, Siverek, Gerger ve Varto gibi bölgelerde yaşayan hemen hemen bütün Zazalar, Kurmancca lehçesini anlar ve konuşur. Eğil, Hani, Dicle, Siverek ve Bingöl gibi şehir merkezlerinde ise ağırlıklı olarak Zazaca konuşulduğundan, bu kez Kurmanclar Zazacayı anlar ve konuşur. Eğil, Lice, Kulp, Mutki, Hani, Piran, Çermik, Siverek Zazaları Kurmanccayı iyi derece anlayıp konuştukları halde, Dersim Zazacasını anlamazlar.

Kısacası “bilimsel” bir kriter olmayan “anlama-anlamama” iddiası bile Kürtçenin Kurmnancca ve Zazaca lehçelerinin “ayrı diller” olarak tasnif edilmesinde sabit veriler sunmaz bize. Tabi devletin katı asimilasyon politikası sonucunda anadilinden uzaklaşmış olanların, anadilleri Zazaca veya Kurmanccayı yeterince anlamamaları, konuşamamaları dil tasnifiyle alakası olmayan tamamen farklı bir durumdur.

Varol’un “Bugün Zazacaya lehçe muamelesi yapanların dayandığı tezler, dilbilimsel kıstaslardan ziyade tarihsel birliktelik, ortak kader anlayışı, konuşma sistemlerindeki müştereklerdir” demesi ise hem saldırı içeriklidir hem doğru değildir. “Zazacaya lehçe muamelesi yapanlar” demek, sanki Zazacaya lehçe diyenler, Zazacayı önemsizleştirmiş, geri plana itmişler gibi bir suçlama içeriyor, böyle bir anlam veriyor. Bu noktada Varol’a şunu hatırlatıyorum. Önce “Zazacaya lehçe muamelesi yapanlar” ile “Zazacaya dil muamelesi” yapanların karşılaştırmalı olarak Zazacaya katkılarını hakkaniyetle ortaya koyalım ondan sonra kalkıp saldırımızı “muamele” sözcüğüne saralım. Tarihsel olarak ve günümüzde Zazaca folklorunu derleyenler, Zazacada modern edebiyat üretenler, Zazacanın gramerini, dilbilgisel sistemini tespit edenler, Zazacayı yazınsal olarak bugünkü seviyeye getirenlerin “Zazacaya lehçe muamelesi yapanlar” oldukları çok açık bir gerçektir. Örneğin, yayınlamayı bekleyen birçok dosyayı katmasak bile aşağıda vereceğim listede kitap olarak yayınlanmış sadece “modern edebiyat” kategorisinde 34 adet eser mevcuttur (*). Ama “Zazacaya dil muamelesi” yapanların asimilasyon dili olan Türkçe ile, tahrifat ve çarpıtmalarla kara propaganda yapmanın dışında pek marifetlerini görmüş değiliz. Birileri boş yere zahmet edip çoğunluğu Türkçe olan propaganda içerikli birkaç dergi adını saymasın çünkü bunların Zazacayı derleme, dilsel sistematiğini tespit etme, geliştirme ve edebiyatını oluşturmayla pek ilgisinin olmadığı ortadadır. Kaldı ki adı geçen dergilerde yazanların çoğunluğu zaten Kürtlük mücadelesi içerisinde Zazaca okur-yazarlık kabiliyetini kazandılar. Örneğin Zülfü Selcan ve daha birçok kişi Zazaca okuma-yazmayı, Zazaca dilbilgisini M. Malmisanıj’den öğrendikleri herkesçe biliniyor. Kürtlükten istifa eden bu birkaç kişi dışında Zazaca yazma geleneğine katılan kimse yoktur.

“Dil-lehçe” ayrımı konusu “teknik” bir mesele veya “dilbiliminin” işi değildir. Örneğin, Ludwig Paul I. Sempozyumdaki makalesinde açıkça “... sık sık izole olan faktörler birbiriyle karşılaştırılır, örneğin; tek sesler veya tek tek gramatik olgular. Bu, dil akrabalığı ilişkisinin belirlenmesi için güvenilir bir yöntem değildir” diyor (s. 20). Eğer “dil-lehçe” ayrımı “teknik” bir mesele ise, o zaman İlkokul üçüncü sınıf çocuklarının çizdiği resimler gibi, Tatvan’dan başlayarak Diyarbekır’i içine alacak şekilde Tokat ile Gümüşhane’den Erzurum’a uzanan “Zazaistan” haritası çizip “Zaza Milli Meselesi” kitapçığının yazılması, internette “Zaza Ulusal Hareketi” vs. imzalı bildirilerin dağıtılması nedir? Asıl bunun “ideolojik ve siyasal tefekkür” olduğu açık değil mi?

Yirmi yıla yakındır her iki lehçede yazan, şimdiye kadar Zazacada on kitap, Kurmanccada altı kitap yayınlanmış biri olarak Kurmancca ve Zazacanın, hem sözcük açısından hem gramer yapısı olarak, tüm dilsel ve karakteristik özellikleriyle yüzde 80-90 oranında aynı olduklarını müşahade etmiş durumdayım. Kuşkusuz kimi farklardan dolayı, Kurmancca, Zazaca, Soranca, Goranca ve Lurca’ya “lehçe” denildiği de açıktır. Ama birileri kalkıp keyfine göre 10-15 tane “izole olan faktör”ün  karşılaştırmasını yaparak veya “tek sesler veya tek tek gramatik olgular”ı karşılaştırıp bir Batı hastalığı olan “kategorileştirme”yle milletimizi bölmeye, her gün bizi yeniden milliyetimizi kanıtlamak zorunda bırakmaya çalışması, kendi intihal ve tahriflerinin “bilimsel” bizim doğal gelişimimizi ise “ideolojik ve siyasal tefekkür” olduğunu söylemesi tek kelimeyle ahlak dışıdır.

O zaman biz de “Zazaca müstakil bir dil olarak ispatlanmıştır” diyen Varol’a, “Zazaistan” haritası çizip “Zaza Milli Meselesi” kitapçığını yayınlayan Zülfü Selcan ve diğerlerine soralım. Madem Zazalar Kürt değil, Zazalar ayrı bir millettir, neden binlerce yıldır bunlardan tek bir tanesi çıkıp biz Kürt değiliz, biz Zazayız, dilimiz de müstakil bir dildir diyen çıkmadı? Neden bu uğurda hiçbir mücadele veren olmadı? “Teknik olarak” bu kadar geri zekalı, şuursuz, bilinçsiz ataların torunu olmaktan iftihar edenler varsa, bir şey diyemem. Varol’un kendisi geçen yıl sempozyumdaki yazısında doğru olarak “Dersim bölgesinde genellikle Zaza tabiri için Kırmanc, Zazaca tabiri için ise Kırmancki tabiri kullanılır. Urfa-Siverek bölgesinde ise Dımıli-Dimilki kavramları kullanılır. Bingöl ve bölgesinde ise kullanılan iki farklı tabir vardır: ‘Kırd-Kırdki, Zaza-Zazaca’” diyor (s. 365). Peki neden Dersim bölgesindekiler, tarih boyunca, ta geçen yıla kadar, kendilerine “Zaza” değil de “Kırmanc” dediler? “Bingöl ve bölgesinde Kırd-Kırdki” dediler? “Kırmanc-Kırmancki” ile “Kırd-Kırdki” adları “Kürtlük” adları olduğu açık değil mi? Neden bunları yok sayıp "Zaza-Zazaistan" adlarını kullanalım? Neden?

Kürtler, dinsel ve dilsel olarak heterojen bir millet olarak en az yüz elli yıldır, doğrusu Ahmed-i Xanî’den bu yana, modern anlamda uluslaşma mücadelesini vermektedir. Şu an dilsel olarak üç aktif standarda (Soranca, Kurmancca ve Zazaca) sahip olarak doğal yapılarını da koruyarak başlarına gelmiş bütün felaketlere rağmen yılmadan uluslaşma mücadelelerini devam etmektedirler. Kürtlerin verdiği ağır bedeller sonucu bugün Bingöl Üniversitesi’nde “Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü Vekili ile Zaza Dili ve Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü” olan ve “Zazacanın teknik olarak ayrı dil” olduğunu “kesin olarak ispat eden” Murat Varol’a soralım. “Ayrı dil”i konuşanlar “ayrı bir millettir.” O zaman bundan hareketle, tarih boyunca neden daha düne kadar bir Zaza kalkıp biz “Kırd veya Kırmanc değiliz” demedi ve ulusal bir kalkışmada bulunmadı? Örneğin, tarih boyunca bölgeleri için “Kırdane” ve “Kırmancîye” adlarını kullanırken neden “Zazaistan” adını icat etmeyi akıl edemediler? Böyle köksüz, tarihsiz Zazaistan inşa olur mu?

Murat Varol, daha önceleri bir internet sitesine verdiği mülakatta “Peter Lerch, Oskar Mann, Karl Hadank, Noam Chomsky, Jost Gippert, Ludwig Paul ve daha birçok kişi Zazaca’nın müstakil bir dil olduğunu belirtiyorlar”(3) dediği gibi Zaman gazetesinde yayınlanan yazısında da “Peter Lerch, Minorsky, T.L.Todd, J.Gippert, Ludwig Paul”un adlarını arka arkaya sayarak, bunların “Zazacanın müstakil bir dil olduğunu ispat ettiklerini” söylüyor. Zazacanın dil olduğu sevdasına kapılanların yabancı isimler üzerinde bunca abartılı iddialar öne sürmeleri bana Dr. Friç olayını hatırlatmaktadır (4). Merak edenler aşağıdaki linkten Dr. Friç hakkında bilgiye sahip olsunlar.

Varol’un saydığı yabancı adlardan Noam Chomsky’nin Kürt lehçelerini tasnif ettiği konusunda herhangi bir bilgiye sahip değilim. Gerçi kaynak gösterme alışkanlığı yok ama Varol, Chomsky’nin Zazaca üzerine çalışmaları konusunda kaynak gösterse hiç olmasa “Zazacanın müstakil bir dil olduğunu ispat ettiğini” öğrenmiş olurum. Ama sanırım Varol da diğerleri gibi “propaganda” esası üzerinden gittiğinden dolayı, yabancı adları peş peşe sayarken hızını alamamış, ünlü bir isim olan Chomsky’nin adını da ya tutarsa misali sallamış olmalı. Ama kendisine asıl şunu sormak isterim. Bunca yabancı adın “Zazacanın müstakil bir dil olduğunu ispat ettiklerini” değil de nasıl ve hangi metodolojiyi kullanarak ispat ettiklerini açıklamasını istiyorum. Evet, nasıl ispat ettiler?

Peter Lerch, “Kürtçenin Kurmancî ve Zaza lehçeri” dediği halde kalkıp onu da “Zazacanın müstakil bir dil olduğunu ispat eedenler”in listesine ekliyor. Jost Gippert, Almanya’daki kimi “görevlilerin teşvikiyle” sınırlı bir süre Zazaca üzerinde çalışmış ve bir yerde yaptığı konuşmada Zazaca birkaç sözcüğü diğer kimi İrani dillerdeki sözcüklerle karşılaştırarak aralarındaki ilişkiye değinmiş. Gippert, “... bin yıl önce bir İrani dilin varolmuş olması gerekir ki, Zazaca bu bin yıllık süreç içerisinde tarihsel olarak günümüze değin kendisini geliştirmiş olmalı diyebilelim” diyor. Daha sonra da “Zazaca gerçekten de bu bölgeden çıktıysa, yani bugün Türkiye'de yaşayan Zazaca konuşanların ataları eğer herhangi bir zamanda Partlar'ın bölgesinden Türkiye'ye göç ettilerse, bu durumda Partça'dan ziyade, bazı açıdan Farsça'ya yakın veya ondan oldukça etkilenmiş olan o bölgedeki diyalektlerden herhangi birini birlikte getirmiş olmalılar. Bunun tamı tamına ne tür bir diyalekt olduğunu, elimizde direkt aktarılmış kaynaklar (yazılı) olmadığından dolayı, bu gün ne yazık ki söyleyemiyoruz” diyor. Görüldüğü gibi Gippert, “Zazacanın müstakil bir dil olduğunu ispat et”miyor, edemiyor.

Oskar Mann ve öğrencisi Karl Haddank’ın ise, kimi değerlendirmeleri olsa da Kürt lehçeleri üzerinde “teknik” olarak da çalışmaları sınırlı ve yüzeyseldir. Kaldı ki kesin bir iddiaları da yoktur. Kalkıp illa da kimi yabancı isimler sayarak bunlar “Zazaca Kürtçe değil, Zazalar Kürt değil demişler” iddiasında bulunmak propaganda mahiyetinde demagojik lafazanlıktan başka bir şey değildir. Kürt karşıtı “görevli”lerle bağlantılı kimi yabancıların kalkıp birkaç sözcüğü karşılaştırarak işte Zazaca Kuzeybatı İrani dil grubu özelliklerini gösteriyor, Zazaca Kürtçe değildir iddialarının “dilbilimsel” olarak hiç bir anlamı yoktur. Örneğin Ludwig Paul, geçen yıl sempozyuma sunduğu tebliğinde dürüstçe “Dil” ve “lehçe” arasında hiçbir kesin ve “doğal” sınır yoktur. (…) “Dil ve “lehçe” sorusu tanımlamalara ve özelliklere bağlı olarak keyfi olabilir” diyor. Evet, aynen öyledir. Kimsenin keyfine karışacak halimiz olmasa da “Zazaca müstakil bir dildir, Zazalar Kürt değildir” demek tamamen “keyfiyet” meselesidir. Bilimle bilimsellikle hiçbir ilgisi yoktur.

Bingöl Üniversitesi’nin düzenlediği her iki sempozyumda Almanya’da yaşayan Kürt karşıtı biri ile yine İran’da görevli Kürt karşıtı diğer biri, Bingöl Üniversitesi tarafından “Uluslararsı koordinatörler” olarak tayin edildiler. Neden başka birileri değil de her iki sempozyumda bu iki kişi “Uluslararsı koordinatörler” olarak tayin edildiler? Murat Varol bize bunu açıklasın. Çünkü Almanya’dan sempozyuma katılan yabancılar da, İran’dan katılanlar da bu iki Kürt karşıtı şahısla bağlantılı olanlardı. Almanya’daki ve İran’daki ahbaplarını özel olarak her iki sempozyuma davet eden “Uluslararsı koordinatörler”, örneğin, neden şu anda Illinois ile Harvard Üniversitelerinde dil bilimi ve karşılaştırmalı dil dersleri veren ve “Zazaki/Kirmanckî Kurdish, Lincom Europa, Munchen, 2010, 93 sayfa” adlı kitabı yayınlanan Doç. Dr. Gülşat Aygen’i davet etmediler?

Varol, yazısının sonunda “Kendilerini bölgeden bölgeye farklı isimlendiren bu halkın hepsine birden Zaza adı verilmektedir” diyor. Oysa “Zaza” adını en çok Türkler bizim için kullanıyor. Peki, o zaman biz de tarih boyunca Türklere “Rom” demişiz. “Bextê romî çin o! Bextê romê tin e!” atasözümüzde bu adlandırma sabittir. Niye Türkler kalkıp adlarını değiştirmiyorlar da biz kalkıp onların kullandığı adı kendimiz için kullanıyoruz? Varol, “Lice kazasına bağlı Hizan [Hezan] köyü ulemasından Ahmed-i Xasi Efendi'nin Zaza lisanı ile telif ettiği Mevlid-i Şerif'in basım ve yayın izni talep edilmiştir” derken de Xasî’nin kendisi kitabı için “Mewludê Kırdi” demesinden ve Maarif Vezaretinden gönderilen cevapta "Zaza lisanı üzere muharrer Kürdçe Mevlid-i Şerif" ibaresinden de söz etmiyor. Bu, açıkça tahrifattır, manipülasyondur.

Hesaplarına geleni “keyiflerine” göre öne çıkarır hesaplarına gelmeyeni görmezler. Görseler de tahrif ederler. Bu ahlaki mi?

Sonuç olarak milliyetimle ilgili tarihsel tahrifatlara, manipülasyon amaçlı propaganda söylemlerine; dilime, edebiyatıma, kültürüme yönelik haksız ve yanlış analizlere; emeğime yönelik intihal gibi çalıp-çırpmalara; milletime-milliyetime ve şahsıma yönelik hakaret ve saldırılara karşı medeni çerçevede mücadelemi sürdüreceğim. Ama niye milliyetinizi inkâr ediyorsunuz diyerek kimseyi Kürt olmaya zorlayacak halim yok. Ama ben bir “Zaza Kürdü”yüm, kendimi Kurmanc ve Soran Kürtlerinden daha fazla “Kürt” görüyorum ve hissediyorum. Bu görüş ve hissiyatım, herhangi bir tahrifatla, intihalle, karanlık odakların yönlendirmesiyle, Kürtler hakkında çok az bilgiye sahip bir kaç yabancının sözcük karşılaştırmasıyla oluşmamıştır. Belki iki bin yıldan daha fazla bilinen bir tarihten beri doğal bir şekilde bana kadar ulaşmıştır. Bu durum, bütün tarihsel verileriyle ispatlıdır. Kürtlük çerçevesinde “Zaza” ve “Zazaca” adlarını kendim için kullanıyorum, kullanacağım. Bu benim tarihsel ve doğal hakkımdır. Ama öte yandan, isterse egemen ulus politikası çerçevesinde Kürtleri bölme veya Kürtlerde kimliksel kaos çıkarma amaçlı “ajan faaliyetler” çerçevesinde olsun, isterse egemen devletler tarafından toplumsal mühendislik politikaları sonucunda kriminalleştirilen “Kürtlük” adından utanma yada Kürtlere yapılan ağır baskılardan kurtulma bilinçaltı refleksleriyle olsun, her ne amaçla olursa olsun, kendini “Kürt” hissetmeyip sadece “Zaza” olarak veya “Zaza halkı-milleti-ulusu”ndan olarak hissetmesine, bu yönde çaba harcamasına da bir şey diyemem. Bu kişiler "kendi Zazacalarını” nasıl kullanıyorlarsa kullansınlar, ama hiç kimse "benim Zazaca"mı “Kurdi Zazaca”sından ayırmasını, örneğin seçmeli ders kitabını “farklı bir dil” olarak ayrı hazırlanmasını asla kabul edemem.

Benim “Zazaca”mı değil de kendi “Zazaca”larını “müstakil bir dil” olarak görüp Zülfü Selcan’ın Tunceli Üniversitesi web sitesinde yazdığı “Welatê Mıletê Zazay: Zazaistan” yani “Zaza Milletinin Ülkesi: Zazaistan”ı kurmak istiyorlarsa, benim kendi “Zazaca”mda ürettiğim hiçbir eserden yararlanmadan, çalmadan, tahrifat yapmadan, buyursunlar yapsınlar. “Zaza Milletinin Ülkesi: Zazaistan” haritasında belirlenen toprağın kimin denetimi altında olduğu zaten ortadadır. En azından “Zaza Kürtlerin” veya “Kurmanc Kürtlerin” denetimi ve kontrolü altında olmadığı kesindir.

Tunceli Üniversitesi Zaza Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığına atanan Yardımcı Doç. Dr. Zülfü Selcan’ın "Zaza Milli Meselesi" tahayyülüyle hazırladığı harita.

Selcan, tahrif ederek Tunceli Üniversitesi web sitesinde yayınladığı yazısında “Welatê Mıletê Zazay: Zazaistan” yani “Zaza Milletinin Ülkesi: Zazaistan” demesine rağmen, daha önce kitabında yayınladığı bu haritayı yayınlama cesareti göstermemiş. Harita yerine sadece "Resim" ibaresini koymuş. Ama her iki harita Selcan'ın kitaplarında mevcuttur.

Tarihte Kurmanclar mı Zazaları asimile etmişler, Zazalar mı Kurmancları asimile etmişler, sorusu hakkında hiçbir somut veriye sahip değilim. Ama bu saatten sonra, Varol’un ve diğerlerinin belirlemesiyle söylersek, “Kürt olmayan Zaza” kimi kişilerin zaten Kürtçeyi (Kurmanccayı) “anlama”dıklarından, kalkıp Kürtlüğe asimile olma ihtimali yoktur. Eğer 10-15 sözcük karşılaştırmasıyla “teknik” olarak “müstakil bir dil” icat edilerek devamında tarihiyle, edebiyatıyla, sanatıyla, kültürel, düşünsel, ruhsal ve psikolojik altyapı ve üstyapısıyla hakikaten milli bir şuur yaratılarak Kürt olmayan farklı bir “Zaza milleti-ulusu” yaratılacaksa, Kurmanclar veya biz “Kurdi-Zazaların” engel olacaklarını hiç sanmıyorum. Öte yandan Kürt ulusal kimliği de oturmuş, olgunlaşmış, doğal mecrasında günden güne gelişen sabit bir olgudur. Araplar, Farslar ve Türkler üçgenine sıkışmış, başına nice felaketler gelmiş olan "Kürtlüğü" bu saatten sonra hiçbir güç bölemez, Kürt kimliğinde kaos da yaratamaz. Hiçbir zaman Kürt-Zaza çatışması da çıkmaz. Ama belki “Zaza-Zaza” kargaşası yaşanabilir; yani şu an Kürtler değil de Kürtlerin Zaza grubunda suni bir kargaşa yaşanıyor olabilir. Bu noktada, kimin tezleri sağlamsa, kim daha çok Zazacayı pratikte kullanıyorsa, edebiyat ve sanat üretiminde üstünlük kimdeyse, kimin ruhsal, psikolojik şuuru hakikiyse üstünlük onda olacaktır. Öyle Türkçe olarak ikide bir kargacık-burgacık bildiriler dağıtarak, üniversitelerde “Burada, Zazalar Kürttür diyen varsa, bundan sonra derse gelmese daha iyi olur!” diyerek çocukları “Kürt düşmanı” olmaya zorlayarak, tahrifat yaparak, intihal ederek ardında utanılacak bir imaj bırakmakla yol kat edileceğini sanmıyorum. Ama birşeyler yapmak istiyorlarsa, kimseye küfür etmeden buyursunlar yapsınlar, "kendi Zazacalarını" konuşsunlar, yazsınlar, Zazaistan'larını kursunlar. Onları tutan mı var? 

_________

(1)http://www.zaman.com.tr/yorum/zazaca-nedir-ne-degildir/2042906.html

(2) I. Uluslararası  Zaza Dili Sempozyumu kitabı, s. 20

(3)http://www.bingollife.com/haber/egitim/dil-ve-olum-zazaca/104.html

(4) http://www.zazaki.net/yazi/ikinci-dr.-fric-olayi--274.htm

(*) “Zazacaya Lehçe Muamelesi yapanların” şimdiye kadar yayınladıkları uluslaşma tahayyülüne (Kürtlük) tekabül eden “modern edebiyat” kategorisindeki edebi eserlerin listesini verirken şunu da belirtmek istiyorum. Falım çikletlerinde yazılan basit kafiye manilerine benzer, alt alta dizilmiş kargacık-burgacık söz öbeklerini “şiir” sananları bir kenara bırakıyorum ama “Zazacaya dil muamelesi yapanlar”ın ulus tahayyülüyle üretilmiş “modern edebiyat” kategorisine giren kurgusal estetik sanat eserlerine kendim şahit değilim. Murat Varol’un deyimiyle “... bu ülkemizde ve dünyanın çeşitli ülkelerinde milyonlarca kişi tarafından konuşulan ve tarihi köklü olan kadim bir dil” olan “Kürtçe olmayan Zazacada ulus veya millet inşasının en temel ayaklarından olan estetik sanatın, özellikle “modern edebiyat”ın neden üretilemediği konusu garip bir durumdur!

Kurdi-Zazaların Şiir Kitapları:

1) Malmîsanij, Herakleîtos, Weşanên Jîna Nû, Uppsala, 1988, 51 sayfa

2) Qemerê Alî (Kamer Söylemez), Adir Û Asme, Piya Kitaplığı, Îstanbul 1995, 71 sayfa

3) Îlhamî Sertkaya, Min Hesretan de Mevirde: Meso, Den Haag 2002, 70 sayfa

4) Çetîn Satıcı, Azebe, Weşanên Sî, İstanbul 2002, 112 sayfa

5) Îlhamî Sertkaya, Zerîya Min To de Mend, Weşanxana Afîşî - Medya, Hollanda, 2003, 71 sayfa

6) Çetîn Satici, Roja Sîpîye, Elma Yayınları, İstanbul, 2003, 83 sayfa

7) W. K. Merdimîn, Dîwan, Vate Yayınevi, İstanbul, 2004, 99 sayfa

8) Roşan Lezgîn, Dêsan de Sûretê Ma Nimite, Vate Yayınevi, İstanbul, 2005, 77 sayfa

9) Zulkuf Kişanak, Delala Çimrengîne rê Qesîdeyî, Vate Yayınevi, İstanbul, 2007, 96 sayfa

10) J. Îhsan Espar, Dilopê Zerrî, Vate Yayınevi, İstanbul, 2008, 56 sayfa

11) Newzat Valêrî, Dejê Nimiteyî, Vate Yayınevi, İstanbul, 2009, 80 sayfa

12) Fexrî Ergun, Diza Sêregi, Arya Yayınları, İstanbul, 2010, 100 sayfa

13) Fahri Ergun, Zuwan Vinîbose, Weşanên Arya, Îstanbul, 2012, 240 sayfa

14) Xidirê Başî, Gula Xizirî, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul, 2012, 132 sayfa

15) Akman Gedîk, Roj Ma De Şewle Dano, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul, 2012, 40 sayfa

16) Mehmûd Arif Ayçîçeg, Ha Vaj Ha Vaj, Çapa serbeste, Îstanbul 2013, 80 sayfa

17) Bedrîye Topaç, Wextê Heskerdişî, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 72 rîpelî

18) Wisiv Pîrbab, Derdê Hîris û Heştî, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 64 sayfa

19) Umer Farûq Ersoz, Kekû, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 136 sayfa

20) Fexrî Ergun, Na Fin Do Bibo, Arya Yayıncılık, Îstanbul 2013, 120 sayfa

21) Deniz Gunduz, Xapxapik, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul 2014, 40 sayfa

22) J. Îhsan Espar, Sanikêka Heskerdişî, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul 2014, 52 sayfa 

Kurdi-Zazaların Öykü Kitapları:

1) Roşan Lezgîn, Binê Dara Valêre de, Birinci baskı, Weşanxaneya Apecê, Stockholm 2002, 72 sayfa, İkinci baskı, Vate Yayınevi, İstanbul 2002, 75 sayfa, Üçüncü baskı, Roşna Yayınevi, Diyarbekir, 72 sayfa

2) J. Îhsan Espar, Beyi Se Bena?, Vate Yayınevi, İstanbul, 2004, 62 sayfa

3) Denîz Gunduz, Hîkayeyê Koyê Bîngolî, Vate Yayınevi, İstanbul, 2004, 138 sayfa

4) Munzur Çem, Hewnê Newroze, Vate Yayınevi, İstanbul, 2005, 135 sayfa

5) Munzur Çem, Antolojîyê Hîkayanê Kirmanckî (Zazakî), Weqfa Kurdî ya Kulturî Li Stockholmê, Stockholm, 2005, 158 sayfa

6) Roşan Lezgîn, Halîn, Weşanxaneya Komalê, İstanbul, 2006, 107 sayfa

7) Huseyîn Karakaş, Omîd Esto, Vate Yayınevi, İstanbul, 2006, 65 sayfa

8) Jêhatî Zengelan, Gorse, Vate Yayınevi, İstanbul, 2007, 109 sayfa

9) Roşan Lezgîn, Ez Gule ra Hes Kena, Vate Yayınevi, İstanbul 2007, 84 sayfa

10) Murad Canşad, Xafilbela, Vate Yayınevi, İstanbul, 2008, 85 sayfa

11) Alî Aydin Çîçek, Teberik, Vate Yayınevi, İstanbul, 2010, 95 sayfa

12) Roşan Lezgîn, Tarîyîya Adirî de, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2012, 80 sayfa

13) Bedrîye Topaç, Bero Sûr, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2012, 72 sayfa

14) Mehmûd Nêşite, Çakêto Sipî, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul, 2012, 120 sayfa

15) Abdullah Esen, Kuçaya Hunerî, Weşanxaneyê Avesta, Îstanbul, 2012, 87 sayfa

16) Şeyda Asmîn, Zeman Sey Fekê Kardî Bî, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 152 sayfa

17) Nadîre Guntaş Aldatmaz, Pîyê Mi Kemane Cinitêne, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 96 sayfa

18) Murad Canşad, Hesê Mişî, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 80 sayfa

19) Burçîn Bor, Hêvîya Penabere, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 72 sayfa

20) Umer Farûq Ersoz, Berenge, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 80 sayfa

21) Erkan Tekîn, Sewdaya Belekine, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 80 rîpelî

22) Seyîdxan Kurij, Grev, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2013, 80 sayfa

23) Huseyîn Karakaş, Zere ra, Weşanxaneyê Roşna, Dîyarbekir 2014, 102 sayfa

 

Kurdi-Zazaların Romanları:

1)Deniz Gunduz, Kilama Pepûgî, Vartan, Anqara, 2000, 536 sayfa

2) Munzur Çem, Gula Çemê Pêre, Vate Yayınevi, İstanbul, 2007, 538 sayfa

3) Îlhamî Sertkaya, Kilama Şîlane, Pêrî Yayınları, İstanbul, 2007, 144 sayfa

4) Jêhatî Zengelan, Zifqêra Berî, Vate Yayınevi, İstanbul, 2009, 190 sayfa

5) Deniz Gunduz, Soro, Vate Yayınevi, İstanbul, 2010, 525 sayfa

6) Medet Can, Barkerdena Zerrî, Îstanbûl 2012, 288 sayfa

7) Deniz Gunduz, Kalaşnîkov, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul 2013, 86 sayfa

8) Îlhamî Sertkaya, Sosine û Gulîzare, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul 2003, 436 sayfa

9) Hesen Dilawer Dêrsim, Deyndar, Weşanxaneyê Vateyî, Îstanbul 2014, 140 sayfa

 

Na xebere 45387 rey wanîyaya
ŞÎROVEYÎ
Nomemı
Ca verd
zazaistan haritasının altına keşke küçük ermenistan ( kurdistan) haritasını da koysaydın. malum daha tanıdık ve daha büyük bir siyaset vede ihanet dolu.
23 Hezîrane 2016 Panşeme 01:03
DİL-LEHÇE KAVGASI GEREKSİZDİR
Cuma Özusan
Dil-lehçe kavgasına gerek yoktur. Eğer bir halkın çoğu konuşmasına dil diyorsa dildir. Bir konuşmayı dil veya lehçe saymanın kesin kriterleri yoktur. Bu bir bilim işi de değildir. Benim kanıma göre siyasi bir egemenlik işidir. Bir Batılı yazar: "donanması ve ordusu olan konuşmaya dil denir diyor". Anlamak-anlamamak da ölçü değildir. Pek çok diller bir kaynaktan doğmuşlardır. Zamanla kaynak dilden pek çok diller oluşmuştur. Bunlara "dil aileleri" denir. Az çok birbirlerini anlarlar. Roman, Slav, Sami, İran dil aileleri vardır. Roman Dilleri Latinceden doğmuştur. Örneğin İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Fransızca, Rumence; bunlar birbirine o kadar yakın ki... Yine de ayrı diller sayılıyorlar. Ama İtalyanın kuzeyi ile güneyi birbirini zor anladığı halde İtalyanca sayılır çünkü siyasi birlik vardır. Bir konuşma bir bayrağa kavuşmayınca kadar dil sayılmıyor. Nitekim yakın zamana kadar Kürtçe bir dil sayılmıyordu Türkler tarafından. Arapça ile İbranice arasında da az fark vardır. Bunlardan birisi iki üç ay içinde diğerini rahatlıkla konuşur. Ama iki ayrı dildir. Süryanice de öyledir. Sami dilidir. Ben bu dil-lehçe kavgasını bırakıp her şeyden önce Kurmanci'nin ve Zazaki'nin standartlaşma sorununu düşünmeniz, onun üzerinde durmamız gerektiğine inanıyorum. vesselam.
02 Sibate 2015 Dişeme 17:16
Uslu
Ahmet
Sayin Rosan Lezgin,
yazinizi okudum.Oncelikle ifade etmek isterim ki Siz Zazalarin Kurt kimliginin bir parcasi olduguna inanabilir ve kendinizi Zaza Kurdu diye tanimlayabilirsiniz. Bunun icin Zazacanin dil bilimciler tarafindan Kurtcenin bir lehcesi olarak kabul edilmis olmasi gerekmez. Bir insanin kendisini bir halk veya millte ait gormesi her durumda nesenel sartlarin vrligini gerektirmez. Bu baglamda konuyu bilimsel bir temelde ele almak gerekir. Ben kimim bu arada once ondan bahsedeyim.
19 Çele 2015 Dişeme 01:20