ZAZA ADI HAKKINDA

ZAZA ADI HAKKINDA
Roşan Lezgîn

Giriş

Kürt toplumsal gruplarından biri olan Zazalarla ilgili, özellikle “Zaza” adı dolayımında günümüzde birçok iddia öne sürülmektedir. Örneğin, Zaza adının Behistun kitabesinde, Tevrat’ta, Sümerlere ait bir tapınağın adında, günümüzden 800 yıl öncesine ait bir şecerede ve 600 yıl önce yazıldığı iddia edilen bir şiirde geçtiğine dair “iddialar” söz konusudur. Hatta Zaza adının Sasani İmparatorluğu’na adını veren “Sasan”dan türediğini ve Zazacanın da Sasani sarayının dili olduğunu söyleyenler var. Ayrıca, Zazacada “birarza, deza, emza, xalza” sözcüklerinde olduğu gibi içinde “za” sesinin geçtiği sözcüklerden dolayı bu topluluğa dışarıdan Zaza adının verildiği de ileri sürülmektedir. Yine, Zazaların kekeme konuştukları iddiasından hareketle Zaza adının pejoratif bir isim olarak kullanıldığını iddia eden yaklaşımların da mevcut olduğunu kaydetmek gerekir. Bu gayriilmî yaklaşımların ileri sürülmesinde Kürtlerin devletsiz oluşu, bütüncül bir Kürt tarihinin henüz yazılmamış olması, devletin Kürtlüğü ve Kürtleri minimize etme politikasının sonuçlarıdır. Bu kısa yazıda, Zaza adı ve Zazalar dolayımında ileri sürülen söz konusu iddiaların isnat edildiği kaynaklara odaklanılacak ve Zaza adının kökenine dair iddialar kritize edilecektir.

Behistun Kitabelerinde Geçen Ad

Büyük Daryuş (M.Ö. 549-485) iktidarı döneminde Doğu Kürdistan’ın Kirmanşan şehri yakınlarında, “Behistun” olarak anılan ama eski İrani dillerde Tanrının yeri anlamına gelen “Bagastana” denilen yerde, çivi yazısıyla bir kayaya üç dilde bir kitabe yazdırmış. “Behistun Kitabeleri” olarak tanınan metnin 1. sütun, 19. paragraf, 92. satırında geçen ve "Zazặna", "Za-iz-za-an" ve "Za-za-an-nu" şeklinde transkribe edilen bir sözcük var. Söz konusu paragrafı, İran’da eski diller üzerine yüksek lisans yapan Macîd Kurdistanî’nin yardımıyla çevirdim. Paragrafta şu bilgiler yer almaktadır:

behistun-kitabnesi.jpg

Şah Daryuş diyor: Ondan sonra Babil’e yürüdüm. Babil’e varmadan, Fırat kıyısında Zazặna denilen bir şehir var, orada, kendini nebukadrçer bilen Nid'it-Bier bana karşı savaşmak için bir orduyla geldi. Sonra savaşa tutuştuk. Ahuramazda bana yardımını lütfetti. Ahuramazda sayesinde Nid'it-Bier’in ordusunu ağır bir şekilde kırdım. Kalanlar suya atladılar. Su hepsini götürdü. Bu savaşı yaptığımızda Enameke ayından iki gün geçmişti.

ibrahim-gulmez-behistun-kitabesinin-islami-bakis-acisiyla-yorumlanmasi-ortacag-arastirmalari-dergisi-haziran-2021-yil-4-sayi-1-s-77.jpg

Behistun Kitabesi'nin çözümü
İbrahim Gülmez, Behistun Kitabesinin İslami Bakış Açısıyla Yorumlanması, Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, Haziran 2021, Yıl 4, Sayı 1, s. 77

Tarihçiler bu savaşın M.Ö. 13 Aralık 522’de olduğunu aktarmaktadır. Roland G. Kent, adı geçen sözcüğü “Zazặna” şeklinde yazmış ve bu yerin “Babil’in yukarısında, Fırat’ın kıyısında bir kasaba”[1] olarak belirtmiş, Elam dili telaffuzuna göre “Za-iz-za-an”, Akkad dili telaffuzuna göre de “Za-za-an-nu” şeklinde yazmıştır. 1907 yılında yayımlanan başka bir kaynakta da “Zâzâna: Babil yakınlarında, Fırat üzerinde bir şehir”[2] şeklinde kayda geçirilmiştir.

Bilindiği üzere Babil, bugünkü Irak’ın güneyinde, Bağdat’ın aşağısında Basra Körfezi’ne yakın bir yerde Fırat nehrinin kenarındadır. Behistun Kitabesinde adı geçen kasabanın da “Babil’in yukarısında” veya “Babil yakınlarında, Fırat üzerinde/kıyısında bir kasaba/şehir” olduğu belirtilmektedir. Adı geçen yer ile günümüzde Zaza grubunun yaşadığı Kuzey Kürdistan’ın yüksekleri arasında bin kilometreden fazla bir uzaklık söz konusudur. Arada farklı adlarla anılan onlarca büyük küçük bölge vardır. Öte yandan, kitabede geçen “Zazặna” adının telaffuzu ile bizim bugün bir Kürt toplumsal grubu için kullandığımız “Zaza” adının telaffuzu birbirinden farklıdır. Arapçada “sert rüzgâr” anlamına gelen ve Arap harfleriyle "زاعزاع" (za’za’) şeklinde yazılan sözcük vardır. Ama bu sözcüğün eski bir dilden, örneğin Akad dilinden Arapçaya geçtiği tahmin ediliyor. Öte yandan, Behistun Kitabesinin yazılışı ile günümüz arasında 2500 yıl kadar bir zaman söz konusudur. Bu süre zarfında Zaza adında bir etnik grup veya topluluğun olduğuna dair tarihte hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu sözcüğün bizim Zazalarla bir ilişkisi olduğunu gösteren herhangi bir emareye de rastlamak mümkün değildir. Sonuç olarak, Behistun Kitabesinde geçen o zamana ait bir şehrin adı ile bizim bugün kullandığımız Zaza adıyla herhangi bir ilişkisi yoktur. Yine, bir Sümer tapınağının adında geçen Zaza adının telaffuzu da günümüzde Kürt toplumsal gruplarından biri için kullanılan Zaza adından farklıdır ve aralarında herhangi bir ilgi yoktur.

Tevrat’ta Geçen Ad

Tevrat’ın 13. kitabı olan Tarihler-I’de Âdem’den başlayarak İsrail’e (Yakub peygamber) kadar babaların adları sayılmaktadır. Daha sonra, Yakub’un oğullarından Yahuda’nın soyu sayılırken 2:33. ayette “Yonatan'ın oğulları: Pelet, Zaza. Bunlar Yerahmeel'in soyundan geliyordu”[3] deniliyor. “Zaza” adı Tevrat’ta işte bu şekilde geçiyor. Sıradan, herhangi bir özelliği olmayan, daha sonra hiçbir yerde adı geçmeyen bir kişidir bu. İbranicede bu ad “וְזָזָ֑א” şeklinde yazılıyor, telaffuzu ise “zā·zā” şeklindedir. İbrani dilinde bu adın bir anlamı olmadığı gibi bu dilde böyle bir kök de yoktur. İbrani dili uzmanları, bu adın Akad veya Asur dilinden İbranilere geçtiğini tahmin ediyorlar.

tevrat-httpwww-yolgosterici-comtevrattevrat-htm-7-05-2024.jpg

Tevrat, Tarihler-I kitabının Türkçe çevirisinden

Tarihi kayıtlarda sözü edilen adamın soyundan Zaza adında bir kabile veya grubun türediğine dair hiçbir bilgi yoktur. Günümüzde Zaza diye adlandırılan Kürt topluluğunun Yahuda’nın soyundan gelen bu şahsın ardılları olduğunu gösteren hiç bir emare de bulunmamaktadır. Öte yandan, Zaza adı Fransızlarda, yine Gürcülerde hem erkek hem kadın adı olarak da kullanılmaktadır. Kısacası Tevrat’ta geçen Zaza adının telaffuzu yakın olan farklı bir sözcük olma dışında Kürt toplumsal gruplarından biri için kullanılan Zaza adıyla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

Sasan ve Sasani Sarayı Dili

Zaza adının Sasan adından geldiğini, Zazacanın da Sasanilerin saray dili olduğunu iddia edenlerin söylediği tek şey Sasan sözcüğündeki S sesinin Z sesine dönüşmüş olabileceğidir. Ama gerek İrani dillerde gerek Sami dillerinde her iki sesin farklı tonları vardır ve birbirine dönüştüğünü gösteren bir örnek sözkonusu değildir. Örneğin, Yezdigird adındaki G sesi Arapçada olmadığından dolayı bu isim Arapçada Yezdicird şeklinde yazılıyor, yani G sesi C sesine dönüşebiliyor. Ama Sasan (ساسان) adındaki sin (س) sesinin zeyn (ز) sesine dönüşmesi familya dilleri arasında bile söz konusu değildir.

Sasan, Farsçada dünya malı ve mülkünden vazgeçmiş, kendini dine vermiş, münzevi bir hayat yaşayan kişi anlamında bir erkek adıdır. Milattan sonra 224 yılında kurulan ikinci Pers İmparatorluğuna adını veren Sasan, bir Zerdüşt dini rahibidir. Tıpkı Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi Sasani İmparatorluğunu kuran I. Ardeşir, Sasan ailesinden olduğundan dolayı bu imparatorluk “Sasaniler” olarak anılmıştır. Ardeşir, Babekan’ın oğludur, Babekan da Sasan’ın oğludur. Ailenin yirmi dokuzuncu ve son şahinşahı olan III. Yezdigird 14 yıl süren Arap saldırıları neticesinde doğuya doğru çekilmiş, 651 yılında bugünkü Türkmenistan’ın Merv şehrinde bir değirmenci tarafından üzerinde taşıdığı serveti için öldürülmüş, böylece Sasan soyunun sonu gelmiş.

Günümüzde Zazaca adıyla tanınan ama konuşanlarının Kırdî (Kürtçe) dediği dilin Sasani Hanedanı’nın saray dili olduğunu gösteren hiçbir işaret yoktur. Sasani hanedanlarından Behrami Gur’e (ö. 438) atfedilen bir dörtlükten söz edilmekteyse de bahse konu dörtlüğün Farsça olduğuna dair edebiyat tarihçileri arasında konsensüs vardır. Eğer Zazaca eski dillerden biriyle ilişkilendirilecekse Med diliyle ilişkilendirilmesi belki daha yerinde olur.

Kaygusuz Abdâl’a İsnat Edilen Şiir

Kaygusuz Abdâl’a isnat edilmeye çalışılan şiirden birçok yerde bahsediliyor ama burada sadece bir tanesine bakacağız. Zazalarla ilgili makalesinde Siwonıc, bahse konu şiirin iki dörtlüğüne yer vermiştir:

“15. yüzyıl Alevi ozanlarından Kaygusuz Abdâl, bazı şiirlerinde Rum, Moğol, Arap, Türkmen, Kürt, Zaza, Abaza, Gürcü vb. halkların isimlerini zikretmiştir. Ozanın söz konusu hususa ilişkin iki dörtlüğünü aşağıya aktarıyoruz:

Soğanı, arpa ekmeğini Kürd’e ver,

Öğünü odur, o onu yahşi (güzel) yer,

Türkmen’e ver yahni ile burmayı,

Arab’ın önüne döktür hurmayı”

Eğer bu sene çıkar isem yaza,

Toplayım bir parça Gürcü, Abaza,

Elime geçerse on kadar Zaza,

Yolar sakalını kavlak satarım.”[4]

Birinci dörtlük değil de, ikincisi Cahit Öztelli’nin 1973 yılında yayımlanan Bektaşi-Alevi şiirleri antolojisi “Bektaşi Gülleri” adlı kitabının 333-334. sayfalarında yer verdiği kafiye düzeni “aaab” olan “Satarım” başlıklı on bir kıtalık şiirin yedinci kıtasıdır. Cahit Öztelli (1910-1978), bu şiiri nereden aldığını belirtmemiş. Kaygusuz mahlasıyla kaydedilmiş olan bu şiir, Kaygusuz Abdâl’ın Divan’ında geçmiyor. Rastladığı her bir şeyi derleyen öğretmen Cahit Öztelli’nin, herhangi bir cönkte rastladığı veya kahvehane atışmalarında bir âşıktan dinleyip derlediği yakın döneme ait bir şiirden başka bir şey değildir.

Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslam Ansiklopedisi’nde geçen Nihat Azamat’ın kaleme aldığı “Kaygusuz Abdâl” maddesi şöyle başlıyor:

KAYGUSUZ ABDAL (ö. 848/1444 [?])

Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen mutasavvıf şair.

XIV. yüzyılın ikinci yarısında doğdu. Hayatına dair kaynaklarda bilgi yoktur. Hakkında bilinenler, ölümünden muhtemelen bir buçuk asır sonra kaleme alınan anonim menâkıbnâmesiyle eserlerindeki bazı ipuçlarından hareket ederek yapılan yorumlara dayanmaktadır…”[5]

Görüldüğü gibi Kaygusuz Abdâl’ın hayatı hakkında verilen bilgiler tahminden ibarettir. İsmail Özmen, hazırladığı Alevi-Bektaşi Şiirleri Antoloji’sinde Kaygusuz Abdâl hakkında “Bilinenler, onun adına yazılmış bir Velayetname’ye ve kendi şiirlerine dayanır”[6] diyor. Aynı şekilde, şiirleri hakkında da birçok bilginin yanlış veya tahminidir. Anlatıldığı gibi, Kaygusuz Abdâl’ın şiirleri ölümünden yaklaşık 150 yıl, belki daha fazla bir zaman sonra kaleme alınmıştır. Kendisine ait oldukları kuşkulu olan birçok şiirin de Kaygusuz Abdâl’a izafe edildiği iddiaları çokça dile getiriliyor. Örneğin İslam Ansiklopedisi’nde, şöyle devam ediliyor:

Bayramî Melâmîleri’nden Sârbân Ahmed’in mensuplarından Vizeli Alâeddin (ö. 970/1563) şiirlerinde Kaygusuz mahlasını kullanmıştır. Bu iki şairin şiirlerinin birbirine karışması ihtimali bulunduğunu söyleyen Abdülbaki Gölpınarlı ilkinin Kaygusuz Abdâl, ikincisinin Kaygusuz mahlasını kullandığını ve şiirlerinin muhtevalarının farklı olduğunu belirtir.”[7]

Abdülbaki Gölpınarlı’nın da vurgulamış olduğu gibi, Kaygusuz Abdâl şiirlerinde “Kaygusuz” değil “Kaygusuz Abdâl” mahlasını kullanmıştır hep. Öte yandan, Anadolu Türkçesinin geçirdiği evrim iyi bilindiğinden, içinde “Zaza” adının geçtiği şiirin Kaygusuz Abdâl’a ait olmadığını bize gösteren dil gibi daha sağlam bir ölçü vardır. Yani içinde “Zaza” adının geçtiği şiirin dili, 15. yüzyıl Türkçesi olmadığı, günümüzde kullanılan Türkçe olduğu çok açıktır. Aradaki farkı görmek için Kaygusuz Abdâl’a ait olduğu söylenen bir şiirden iki kıta aktaralım ve özellikle dil açısından yukarıdaki şiirle karşılaştıralım:

'Aşık oldum zangadak

Irlayuban fingedek

Yârum öğütler beni

Yanramagıl bangadak

Yârun severse seni

Sen dahi sevgil anı

Lutf-ıla söyle yâre

Söylemegil vangadak ”[8]

Neticede, Zaza adının geçtiği şiir Kaygusuz Abdâl’a ait değildir, 600 yıl öncesine ait hiç değildir. Eğer 14. veya 15. yüzyılda “Zaza” adı olmuş olsaydı, Kaygusuz Abdâl’dan 100 yıl sonra dünyaya gelen ve Zazaların öteden beri yaşadığı Solhan, Genç, Eğil ve Palu gibi yerleri ayrıntılı bir şekilde gezen Şerefhan (1543-1603), Şerefname’sinde mutlaka Zaza adından söz ederdi.

Kureyşanlara ait olduğu iddia edilen şecerede Arapça olarak “Talib Molla Nebi min qebileti Zaza” adlı kişinin Kureyşanlara bağlandığı, bu şecerenin de 800 yıl öncesine ait olduğu iddiası da ispatlı değildir. Yapılan çevirisi noterden tasdiklenmiş olabilir ama şecereyi hangi otoritenin veya kimin ne zaman yazdığı belli olmadığı gibi yazı stilinin de hangi yüzyıla ait olduğu tespit edil(e)memiştir. Ayrıca kullanılan kâğıt da analiz edilmiş değildir. Kaldı ki çoğu şecere, her sultan dönemimde yeniden yazılmıştır, şecerelerin önemli bir kısmı da kuşkulu olduğu biliniyor.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde “Zaza” adı

Günümüzde bir Kürt toplumsal grubu için kullanılan “Zaza” adını tarihte ilk kez Evliya Çelebi (1611-1682) kullanmıştır. Çelebi, Seyahatname’sinde Zaza ismi ve Zazalarla ilgili şunları aktarmaktadır:

evliya-celebi-seyahatname-topkapi-sarayi-kutuphanesi-bagdat-kitapligi-305-nolu-yazma-3-kitap-vrk-85-b-001.jpg

Evliya Çelebi, Seyahatname, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Bağdat Kitaplığı, 305 nolu yazma, 3. Kitap, vrk. 85-b.

Ahâli-yi Bingöli beyan eder: Evvela Ekrâd-ı Zaza ve Lolo ve İzolî ve Yezîdî ve Haltî ve Çekvânî ve Şikâkî ve Kîkî ve Pisyânî ve Mûdikî (…) Bu şehre Palo kal’asından sekiz saatde gelirken Nehr-i Murâd üzre Çabakçûr cisr-i azîminden ubûr ederken Bingöl yaylasına çıkan aşiret-i Haltî ve aşiret-i Çekvânî ve aşiret-i Yezîdî ve aşiret-i Zaza ve Zebârî ve Lolo ve aşiret-i İzolî ve Şikâkî ve Kîkî aşiretleri ki cümle iki yüz bin âdem-i Ekrâd ve on kere yüz bin gûsfendi devâbât olup bu cisr üzre Çapakçûr Beginin âdemleri kuş uçurmayıp öşür alırlar.”[9]

Evliya Çelebi, “Zaza” sözcüğünü tek başına bir ad olarak değil, tamlama olarak kullanmıştır. Daha önce kimi Arapça kaynaklarda “Zewazan” (Yaylaklar) veya “Zûzan el-Ekrad” yani “Kürt Yaylağı” gibi adların geçtiğini gören veya bilen Evliya Çelebi, “Zûzan el-Ekrad”da yaşayan grubu “Ekrad-ı Zaza” şeklinde anmıştır.

Yâkut el-Hemavi (1179-1229), kitabı Mucemu’l-Buldan’da “Zewazan”dan söz ederken “bu bölge, Ermeniye dağları, Azerbaycan, Diyarbakır ve Musul arasında kalıyor. Halkı Ermeni ve Kürttür” demektedir. Yâkut el-Hemavi, daha sonra, Belazuri’ye (ö. 893) referansla “İyad b. Ğanem Cizre fethinden sonra, hicretin 19. yılında Zewazan yoluyla Karda ile Bazadba’ya gitmiş” şeklinde bir başka bilgi aktarmaktadır. El-Hemavi, konu hakkında İbnul Esir’den de bazı bilgiler paylaşmaktadır. Buna göre İbnul Esir (1160-1234), "Zûzan, Dicle’nin doğusundan Cizre’ye ulaşıyor. Yine Musul’un iki gün mesafesi kuzeyinden başlayarak Ahlat sınırına kadar ve Salmas sınırına kadar giderek Azerbaycan’da bitiyor. Bu bölgede Boht ve Beşnevi Kürtlerinin kaleleri vardır ve bu kaleler çok sağlam ve güzeldir"[10] şeklinde bilgi vermektedir.

Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul 2015, s. 98-99.

İbnul Esir de bölgeden “Zûzan el-Ekrad” yani “Kürt Yaylağı” olarak söz etmektedir. Yunus Emre Gördük, Eğil Hükümdarları üzerine yaptığı çalışmada “Mervânîlerin hüküm sürdüğü dönemde (984-1085) Kürt unsurlara mensup Humeydiye, Beşneviye, Zuzaniye (Zaza) ve Hakkariye kabilelerinin muhtelif kolları bölgenin her tarafına yayılmaya başlamış ve yörenin tamamında etnik bir değişim yaşanmıştır”[11] demektedir. Boris James de “İbnul-Esir, El Kamil fit-Tarîx, Darel-Kutûb el-İlmiye, Beyrut, 1998, cilt X, s. 136”yı kaynak göstererek İbnul-Esir’den şu bilgileri aktarmaktadır:

Zuzan, Dicle’nin doğusundan Cezire'ye kadar uzanan bir bölgedir. Musul'a iki gün mesafede başlar ve Ahlat'ın sınırına kadar uzanır. Salmas bölgesinin sınırlarına kadar Azerbaycan'da biter. Burada Başnawiya ve Buhtiya Kürtleri tarafından yönetilen, iyi korunan çok sayıda kale vardır. Başnawiye kaleleri arasında Barq ve Başir bulunur. Buhtiyanların ise en büyük kaleleri Curcil'dir. Bu, egemenliklerinin dayanağıdır ama Atil ve 'Allus da onlarındır. Ve bu kalelerin karşısında, Musul efendilerinin ellerinde tuttukları Alqi, Eruh (Arûx), Baxewxa, Barxuh, Kinkiwar, Niruh ve Hoşab bulunur.

Devamında James, “Bu durumda Yaqut'un verdiği bilgilerin tersine, kendisi de Ceziret bin Omer (Zuzan'daki) kökenli olan İbnul-Esir'e göre bu bölgede Kürt halkı hâkimdir. Bu bölgeyi aynı zamanda Zuzan el-Ekrad (Kürtlerin Zuzan'ı) olarak nitelendirmesi de bundan kaynaklanır. Öte yandan Hisn Keyfa’nın güneyindeki Tur Abdin'de, Zuzaniyye adlı bir Kürt topluluğu yaşamaktadır” dedikten sonra Zuzaniyye adını kastederek “Burada sözkonusu edilenin belirli bir etnik isim mi, yoksa yalnızca coğrafi bir köken mi olduğunu anlamak zordur”[12] şeklinde bir dipnot düşmüştür.

İşte, Evliya Çelebi’nin kullandığı “Zaza” sözcüğünün kaynağı bu “Zewazan” veya bir Kürd kabilesi için kullanılan “Zuzaniyye” adıdır. Çünkü İbnul Esir’in “Kürt Yaylağı” ibaresini, Evliya Çelebi “Yayla Kürtleri” veya Zuzaniyye kabilesini kastederek aşiret-i Zaza ve Ekrad-ı Zaza [Zaza Kürtleri] şeklinde kaydetmiştir. Evliya Çelebi’den sonra Zaza isminin Osmanlı’nın resmi literatürüne “Zaza lisanı üzere muharref Kürdçe”[13], “Zaza denilen Kürtler”[14] vb şekillerde geçtiği görülmektedir. Bu kullanımdan sonra Zaza isminin tüm gruba teşmil edildiği ve günümüzde grubun kendisi tarafından da kullanıldığı söz konusu olmuştur.

Ziya Gökalp’ın Tespitleri

Türkiye’nin kuruluş yıllarında Ziya Gökalp, devletin Kürt politikasında kullanılmak üzere Kürtler hakkında hazırladığı raporda Zazalarla ilgili şu tespitlerde bulunmaktadır:

Kürt kavimleri gerek kendilerine, gerek birbirlerine başka isimler verirler. Meselâ, Kurmanclar kendilerine ‘Kürt’ namını vermezler, biz ‘Kurmancız’ derler. Bunlar Zazalar’a ‘Dünbüli’ [‘Dümüli’, ‘Dumıli’, ‘Dımıli’ şeklinde de söylenilmektedir] derler. Türklerin ‘Baban Kürtleri’ tesmiye ettikleri Cenûbî Kürtlere de ‘Soran’ nâmını verirler. Kendilerinin konuştukları lisana ‘Kurmancî’ derler.

ziya-gokalp-kurt-asiretleri-uzerine-sosyolojik-tetkikler-sosyal-yayinlar-istanbul-1992-s-27.jpg

Zazalara gelince: Bunlar kendilerine -Arabî kâfin kesriyle- ‘Kırd’ derler, Kurmanclara da ‘Kırdas’ [Konuştukları lehçeye de ‘Kırdasî’ derler] adını verirler. Türkler ise ‘Kürt’ nâmını Kurmanclara tahsis etmişlerdir. ‘Filan adam Kürt müdür, yoksa Zaza mıdır?’ denildiği zaman Kürtten maksat ‘Kurmanc’tır. Dümbülilere ‘Zaza’ ismini veren yine Türkler’dir. ‘Zaza’ kelimesini ne bizzat Zazalar, ne de Kurmanclar kullanmazlar...”[15]

Ziya Gökalp, Türklerin, Zaza adını bu gruba ne zaman ve nasıl verdiğine dair ayrıntıya girmiyor; ancak Ziya Gökalp’in mesnetsiz bir şekilde böyle bir tespitte bulunmayacağı da açıktır. Hangi açıdan bakarsak bakalım Gökalp’in Kürtler hakkında yaptığı bu tespitleri doğrudur.

Sonuç

Toparlarsak eğer, günümüzde ekseriyetle Zaza adıyla anılan bir toplumsal Kürt grubu olan Zazaların kendilerine Kırd (Kürt) ve konuştukları dile de Kırdi (Kürtçe) dedikleri; buna karşılık Zaza adının dışarıdan kendilerine verildiği görülmektedir. Her ne kadar Zaza adının kökenine ve anlamına dair birbirinden farklı çok sayıda görüş ve iddia söz konusu ise de Zaza sözcüğünün Kürtçede “yayla”, “yaylak” anlamına gelen “Zozan” isminden türeyen coğrafi bir isim olduğu anlaşılmaktadır. Bu düşüncenin temelinde de Zazaların yaşadığı bölgelerin Ortaçağ Arap kaynaklarında “Zewazan” veya “Zuzaniye” şeklinde isimlendirilmesi yatmaktadır. Zewazan/Zuzaniye isminin başlangıçta bir tamlama olarak kullanıldığı; ancak ismin daha sonra “Zaza” formuna dönüşerek kendi başına bir isim şeklinde tüm gruba teşmil edilerek kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum sadece Zazalara ve Zaza ismine mahsus olmayıp diğer Kürt grupları için de söz konudur. Yani Kürtlerde bölge veya yer adlarıyla anılan birçok aşiretin ve topluluğun mevcut olduğu tarihi kayıtlarca doğrulanmakta ve bu durum günümüz için de geçerli olmaktadır. Örneğin Soran, Behdinan, Hewraman ve Mukriyan isimleri hem coğrafi bir bölge adı hem de toplumsal Kürt gruplarının ve dillerinin adı olarak söylenmektedir. Pek tabii olarak, bu durumun Zaza adı ve Zazalar için de geçerli olması makuldür.*

_____________

*Bu yazı, Kürt Tarihi dergisi, 53. Sayı, 4-11 sayfalarında yayınlanmış.

[1] Roland G. Kent, Old Persian - Grammar Texts Lexicon, American Oriental Society, New Fiaven, Connecticut, 1950, s. 211.

[2] The Sculptures and Inscription of Darius The Great on The Rock of Behistûn in Persia - A New Collation of The Persian, Susian and Babylonian Texts With English Translations, Etc., 1907, s. 219.

[4] Siwonıc, “Osmanlı Döneminde Zaza Kimliği”, Çıme, 3. Sayı, Almanya 2005, s. 24.

[5] https://islamansiklopedisi.org.tr/kaygusuz-abdal.

[6] İsmail Özmen, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998, s. 215.

[7] https://islamansiklopedisi.org.tr/kaygusuz-abdal.

[8] Divan, Mar., v. 296b; İst. Belediye Ktp. O. Ergin, Bl. nu; 663, r. 225. / Akt. Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal (Alâaddin, Gaybî), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1981, s. 213.

[9] Evliya Çelebi, Seyahatname, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat Kitaplığı, 305 n.yazma, 3. Kitap, vrk. 85-b.

[10] Yakut El-Hamawî, Mucemu’l-Buldan, C. 3, Daru’s-Sadr, Beyrut 1977, s. 415.

[11] Yunus Emre Gördük, “Eğil Emirliği’nin Kısa Tarihçesi ve Eğil Emirlerine Ait Şecere Metninin Tercümesi”, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM) Dergisi, Sayı: 35, Ankara, Bahar 2014, s. 90.

[12] Boris James, Selahaddin ve Kürdler, Fransızcadan Çeviren: Nazlı Bilgiç, İkinci baskı, Avesta Yayınları, İstanbul 2015, s. 19.

[13] Roşan Lezgîn, “Derheqê Xasî û Eseranê Ey de”, Şewçila, Kovara Edebî Hunerî, Hûmare 12, Diyarbekir, Wisar 2014, r. 39.

[14] Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul 2015, s. 98-99.

[15] Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınlar, İstanbul 1992, s. 27.

Bu haber toplam 127 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.