Büyük Britanya ve Fransa, Kürdlerin/Kürdistan’ın tarihinde çok önemli iki devlettir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, dünyaya nizam veren iki önemli gücün Büyük Britanya ve Fransa olduğu görülmektedir. Kürdistan’ın Kürdlerin bölünmesi, parçalanması, paylaşılması bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu, Kürdlerin, Kürdistan’ın iskeletini parçalayan, beynini dağıtan bir durum ortaya koymuştur. Dönemin emperyal güçleri Büyük Britanya ve Fransa, bunu şüphesiz Yakındoğu’daki, Ortadoğu’daki Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle işbirliği yaparak gerçekleştirmişlerdir.
Bugün her iki devlette de, yani Birleşik Krallık ve Fransa’da, dikkate değer bir süreç yaşanmaktadır.
Bu iki devlette, Kürdler, parlamentoda bir salonda, Kürd/Kürdistan sorununu anlatabilmektedir. Bu, son birkaç yıldır yaşanan bir süreçtir. Bu toplantılara, İngiliz veya Fransız parlamenterlerin çok azı, bazen bir parlamenter katılmaktadır. Kürd/Kürdistan sorununa duyarlı basın da katılmaktadır ama Kürdlerin bu toplantıları Fransız basınında veya İngiliz basınında çok az yer almaktadır.
Son yıllarda Birleşik Krallık parlamentosunda, Fransız parlamentosunda gelişen bu süreç, olumlu yönleri olan bir süreçtir. Bu süreç, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, bu salonlarda Kürdlere, Kürdistan’a ilişkin yapılan konuşmaların, tartışmaların hatırlanmasını gündeme getirmektedir. Bölünme, parçalanma ve paylaşılma nasıl gerçekleşti? Konuşmalar, tartışmalar, operasyon kararları vs…
Bu emperyal güçlerin bölgedeki Türk, Arap ve Fars yönetimleriyle birlikte aldıkları kararların en önemli yönü parçalanma, paylaşılma durumunun Kürd insanlarının beyinlerinden siliniyor olmasını sağlamasıdır. Artık, Irak Kürdistan’la birlikte Irak olmaktadır. İran Kürdistan’la birlikte İran olmaktadır. Suriye, Kürdistanla birlikte Suriye, Türkiye, Kürdistan’la birlikte Türkiye olmaktadır. Bu sınırların beyinlere kazındığı, bunun çok doğal olduğu şeklinde bir anlayışın gelişmesi de sağlanmıştır.
“Her türlü milliyetçilik kötüdür”, “her dile bir devlet gerekmez” şeklindeki devletçi anlayışlar bu ortamda filizlemiş, gittikçe güçlenmiştir. Böylece ‘ya Türkleşeceksin, Türk olacaksın, ya da yok edileceksin’ milliyetçiliğiyle, ‘kendi dilimle, kültürümle yaşamak istiyorum, ırkçı saldırılara karşı Kürd dilini- kültürünü gün ışığına çıkarmak istiyorum’ anlayışı, bilinçli olarak aynı kefeye konulmuş, Kürtlerin kafasının bulanması sağlanmıştır. “Her dile bir devlet gerekmez” denirken, “dünyada üç binden fazla dil var” denmekte, Sibirya’daki veya Afrika içlerindeki 300-400 kişilik kabilelerle en az 40 milyon nüfusa sahip olan Kürdler aynı kefeye konulmaktadır.
Bu tür gelişmelerden, operasyonlardan sonra Kürdlerin çoğu bölünmeyi, paylaşılmayı doğal saymaktadır. Halbuki bu, Kürdlerin, Kürd ulusunun, Kürdistan’ın beynini dağıtan, iskeletini parçalayan bir durumdur. Bugünlerde Güney Kürdistan’la Güneybatı Kürdistan arasında kazılan hendek Kürdlerde yoğun bir tepkinin, protestonun oluşmasını getirmiştir. Hendeğin, Kürdlerle Kürdleri böldüğü konuşulmaktadır. Halbuki Türkiye-Irak sınırı da, Türkiye-Suriye sınırı da, Türkiye-İran sınırı da Kürdlerle Kürdleri bölmektedir. Ve bu sınırlar dikenli tellerle, mayın tarlalarıyla, iz tarlalarıyla, gözetleme kuleleriyle, casus uçaklarıyla korunmaktadır. Kürdlerin birbirlerinden tecridi derinleştirilmekte ve yaygınlaştırılmaktadır. Ahmedê Xanî’nin 17. yüzyılda şiddetle karşı çıktığı, mirleri bu yönden eleştirdiği bu durum bugün Kürdlerin çoğu tarafından doğal karşılanmaktadır. Belki hendek olgusu Kürdlerin bilincinin açılmasına, bölünmenin, parçalanmanın, paylaşılmanın beyinlere yerleşmesine, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da 40 milyonu aşkın Kürd ulusunun neden statüsüz bırakıldığının fark edilmesine, bu yönde bir bilincin gelişmesine vesile olur.
Kürdlerin, Kürdistan’ın bir kısmının da Kafkasya’da, Ermenistan’da, Azerbaycan’da olduğunu unutmamak gerekir. 1923-29 arasında yaşam bulan Kızıl Kürdistan belleklerde yaşamaktadır.
Kürdlerin, Kürdistan’ın, ulusların kendi geleceğini tayin hakkının en çok konuşulduğu bir dönemde bölündüğünü, parçalandığını, paylaşıldığını da unutmamak gerekir.
Kürdlerin, Kürdistan’ın 1920’lerdeki bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, bu, Kürdlerin ve Kürdistan’ın üçüncü bölünüşüdür. Bu, Kürdlerdeki bir zaafa işaret eder. Hasım güçler onun o zaafından yaralanarak onu bölüyor, parçalıyor ve paylaşıyor ve onu kendi çıkarları doğrultusunda seferber ediyor.
Avrupa’nın Kürdlere Borcu Büyüktür
Son yıllarda, Birleşik Krallık’ta ve Fransa’da parlamentoların bazı salonlarının Kürdlere açılması, Kürdlerin o salonlarda toplantılar yapması iyi bir gelişme… Bu, 1920’lerde Milletler Cemiyeti döneminde Kürdlere, Kürdistan’a ilişkin neler olup bittiğinin anlaşılmasına da yol vermelidir. 1920’lerde Kürdlerin başına bu lanetli çorap nasıl geçirilmiştir? Bu konulara ilişkin olarak parlamentolarda ne gibi konuşmalar yapılmış, ne gibi kararlar alınmıştır? Operasyonlar nasıl gerçekleştirilmiştir?
1945’te, Birleşmiş Milletler döneminde, dünyanın her tarafında siyasal bakımdan büyük değişiklikler olduğu halde Kürdistan’da neden hiçbir şey değişmemiştir? 1920’lerde kurulan ve Kürdlere statü vermeyen bu statüko, 1945’ten sonra, Birleşmiş Milletler döneminde de nasıl korunabilmiştir?
Bütün bunların incelenmesi, araştırılması önemli olmalıdır ve bunlar İngiliz ve Fransız milletvekilleri tarafından yapılmalıdır. Parlamento salonlarının Kürdlere açılması önemlidir ama bu yetmez. İngiliz ve Fransız milletvekilleri de bu ilişkileri araştırmak durumundadır.
Bugün, Kürdler, Kürdistan, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da 40 milyonu aşkın nüfusa sahip olmasına rağmen statüsüzdür. Mart 2003’te ABD’nin Irak’a müdahalesi sonunda kurulan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayrıca değerlendirmek gerekir.
Türk, Arap ve Fars yönetimleri Kürdlerin ulusal taleplerine karşı soykırıma varan operasyonlar düzenlemektedirler. Bütün bunların nedeni Birleşik Krallığın ve Fransa’nın 1920’lerdeki emperyal politikalarıdır. Bu politikalarından dolayı, başta Birleşik Krallık ve Fransa olmak üzere Avrupa’nın Kürdlere borcu büyüktür.
Zaaf Belirtileri
Yukarıda Kürdlerdeki zaaflardan söz edilmişti. Bu zaafların sürüp gittiği inlenebiliyor. Kürdler geçmişte yaşananlardan ders almayan bir halk olarak görülüyor.
Güney Kürdistan’da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde hala iki ordunun varlığını sürdürmesi, tek bir Kürdistan ordusunun kurulamaması çok önemli bir zaaftır. Kürdler birbirlerine taviz vermelidir. Kürdlerin birbirine verdiği taviz, netice olarak Kürdleri büyütür. Ama Kürdler birbirlerine taviz vermedikleri zaman Kürdlere düşman güçlere çok ağır tavizler vermek durumunda kalabiliyorlar. Bu da Kürdlerin onurunu zedeliyor.
PYD’nin Güneybatı Kürdistan’da, “burada benden başka hiçbir örgüt faaliyet yürütemez” anlayışı bir zaaftır. Orada öbür Kürdlerle organize bir şekilde faaliyet yürütmek önemli olmalıdır.
Güney Kürdistan, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Güneybatı Kürdistan’la Rojava’yla anlaşmalıdır. Her iki taraf da birbirlerinin varlığını tanımalı, birbirlerini güçlendirici yönde politikalar geliştirmelidir. Kürdlerin, Kürdistan’ın Yakındoğu’daki, Ortadoğu’daki genel çıkarları bunu gerektirir.
Kürdlerde, Kürdlerin/Kürdistan’ın, bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması konusunda yüksek bir bilincin gelişmesi önemli olmalıdır. Böyle bir bilincin gelişmesi durumunda, herhangi bir parçada, hükümetlerle, şu veya bu nedenlerle giriştikleri ilişkilerde, öbür parçalardaki Kürdlere, Kürd örgütlerine, daha az zarar verme bilincinde olurlar.